Gündem Bir peygamber goncası: Hz. Rukıyye annemiz

Bir peygamber goncası: Hz. Rukıyye annemiz

19.05.2019 - 01:30 | Son Güncellenme:

Peygamber Efendimizin, Hz. Zeynep’ten sonra ikinci kızı olan Hz. Rukıyye sevgiyi, saygıyı, insanlara şefkati ve merhameti baba ocağında öğrendi. Hz. Rukıyye, annesi Hz. Hatice’nin edebini ve görgüsünü aldı

Bir peygamber goncası: Hz. Rukıyye annemiz

Bir peygamber goncası: Hz. Rukıyye annemiz
Sevgili Peygamberimiz’in Hz. Zeynep’ten sonra dünyaya gelen ikinci kızı Rukıyye annemiz, tıpkı mübarek babası gibi hayatı sıkıntı ve çilelerle geçmiş büyük bir sabır abidesidir. Kainatın Efendisi 33 yaşındayken dünyaya gelen Hz. Rukıyye, Hz. Hatice gibi güzel ahlaklı bir annenin terbiyesiyle büyüdü. Onun edebini ve görgüsünü aldı. Sevgiyi, saygıyı, insanlara şefkati ve merhameti baba ocağında öğrendi. Peygamberlikten önce Ebu Leheb’in oğlu Utbe ile nikâhlanan Rukıyye annemiz henüz düğünleri yapılmadan Tebbet suresinin nazil olması üzerine Utbe’den ayrıldı. Rabbimiz ona daha hayırlı, salih, kerim, asil bir aileye mensup, yumuşak huylu Hz. Osman’ı nasip etti. Efendimiz, onların nikahlarını kıydı ve kendilerine dua etti.

Haberin Devamı

Mekke müşriklerinin eziyetleri artınca Habeşistan’a hicret eden ilk kafilede Hz. Osman’la Rukiyye Annemiz de vardır. Memleketten, aileden ve rahmet pınarı Efendimizden ayrılmak onlar için çok zordur. Fakat müşriklerin zulmü de dayanılacak gibi değildir.

O sırada ilk çocuğuna hamile olan Hz. Rukiyye’nin yolculuk sırasında sağlığı bozuldu. Nazik bedeni çocuğunu daha fazla taşıyamadı ve yavrusunu kaybetti. Bu arada Mekke müşriklerinden bazılarının İslam’a girdiği söylentisi Habeşistan’a ulaşınca, ashab-ı kiramın bir kısmı Mekke’ye döndü. Hz. Osman’la Rukiyye annemiz de dönenler arasındaydı. Ne var ki muhacirler vatanlarına ulaştıklarında hiç bir şeyin değişmediğini, işkencelerin devam ettiğini gördüler.

Haberin Devamı

Hz. Rukiyye, Habeşistan dönüşü babasının evine geldiğinde kardeşleri Ümmü Gülsüm ve Fatıma’ya hasret ve muhabbetle sarıldı. Fakat o sırada annesini göremedi. Soran gözlerle kardeşlerine baktığında, onların gözlerinden süzülen yaşlarla karşılaştı. Sevgili annesinin vefat ettiğini anlayınca hıçkırıktan boğazı düğümlendi ve derin bir sessizliğe büründü. Ne var ki Allah’ın hükmü karşısında boynu büküktü.

Medine’ye hicret etti

Rukiyye annemiz bundan sonra Mekke’de uzun süre kalmadı. Hicret izni verilince ailesiyle birlikte Medine’ye hicret etti. Artık Zâtü’l-Hicreteyn yani iki hicret sahibi olarak anılacaktı. Medine’de bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Sevgili Peygamberimiz torununa Abdullah adını koydu. Annesi onun doğumuyla, ilk çocuğunu kaybetmenin acısını bir nebze olsun unutmaya çalışacaktı. Abdullah, gün geçtikçe büyümekte, annesinin kucağında etrafa gülücükler saçmaya başladı. Ancak Hz. Rukiye’nin imtihanı büyüktü. Bir gün Abdullah’ın yüzünü bir horoz gagaladı. Aldığı derin yaralara küçücük bedeni dayanamadı ve henüz 2 yaşında ruhunu teslim etti. Hz. Rukiye ikinci defa evlat acısıyla sarsıldı.

Çilesi henüz bitmemişti. Sıkıntıların üst üste gelmesi sağlığını da etkiledi. Cenabı Hak ona yeni bir imtihan kapısı açtı. Durumu ciddiydi. Ateşi ve rahatsızlığı gün geçtikçe arttı. Hz. Osman hastalığı süresince eşinin yanından hiç ayrılmadı. Bu arada muhacirlerle Ensar, Bedir’de düşmanı karşılamak için savaşa çağrılınca Hz. Osman da bu şerefli davete uymayı arzuladı. Ancak gönlü ölüm döşeğindeki hanımı Rukiyye’nin yanından ayrılmaya razı değildi. Kalbi iki parça olmuştu sanki. Bir yanı Bedir’de, diğer yanı eşindeydi. Peyganberimizin verdiği karar üzerine eşi Rukıyye’nin yanında kaldı. Ve sonunda emri hak vaki oldu. Medine’de iki haber aynı anda duyuldu. Rukıyye’nin ruhu nazenin bedeninden ayrıldığı sıralarda, Medine semalarında Bedir zaferinin sevinci yükseldi.

Haberin Devamı

Hanımını kabre indirdi

Naaşını Ümmü Eymen yıkadı Rukıyye annemizin. Cenaze namazını da Hz. Osman kıldırdı. Medine halkı Rasulullah Efendimizin iki hicret sahibi sevgili kızının cenazesini Baki Kabristanı’na taşıdı. Hz. Osman hanımını kabre indirdi ve Medine’nin temiz toprağına emanet etti. Bu sırada Hz. Peygamber Bedir’den dönmekteydi. Efendimiz, kabrin başına geldi. Hüzün ve kederle dolu hassas kalbiyle son uykusuna yatmış olan kızı için dua ve niyazda bulundu. Daha sonra Hz. Osman’ın evine giderek onu teselli etti.

Haberin Devamı

Rukiyye annemiz vefat ettiğinde henüz 22 yaşındaydı. Tertemiz, sade ve çileli bir hayatı yolcu gibi yaşadı. Cennete giden yolda adım adım ilerledi. Allah kendisinden ebediyyen razı olsun. İmanının ve çektiği çilelerin mükâfatını en güzel şekilde lutfetsin.

Bir peygamber goncası: Hz. Rukıyye annemiz
Sahabilerle birlikte kabristan ziyareti

Adeti olduğu üzere, bir gün sahabilerle birlikte bir kabristana uğradı ve “Esselamü aleyküm ey müminler diyarı(nın sakinleri)!” diyerek selam verdi. Sonrasında ise, “İnşallah biz de size katılacağız, (ancak din) kardeşlerimizi (dünyada) görmüş olmayı çok arzu ederdim.” diye ekledi. Bunu duyan sahabiler merakla, “Ya Resulallah! Biz senin kardeşlerin değil miyiz?” dediler. Allah Resulü, “Siz benim ashabımsınız, kardeşlerim ise henüz (dünyaya) gelmeyenlerdir.” buyurdu. Bunun üzerine ashab-ı kiram, “Ümmetinden henüz dünyaya gelmeyenleri nasıl tanıyacaksın Ya Resulallah?” diye sordular.
Resulullah şöyle dedi: “Bir adamın siyah atlar arasında, alınları ve ayakları beyaz (sekili) atları olsa, onları tanımaz mı?” Ashabın, “Elbette tanır.” cevabını duyan Resul-i Ekrem, ümmetinden hiç görmediği insanları kıyamet gününde nasıl tanıyacağını, müjde niteliğindeki şu cevabıyla bildirdi: “İşte benden sonra gelecek olan kardeşlerim, aldıkları abdestten dolayı kıyamet günü abdest azaları parlayarak gelecekler. Ben de onları Kevser havuzu başında karşılayacağım.” (Müslim,Taharet, 39).

Haberin Devamı

Bir peygamber goncası: Hz. Rukıyye annemiz
Ankara Kocatepe Camii

Kocatepe Camii, Ankara’nın Kocatepe ilçesinde yer alan ve yapımına 1967 yılında başlanan, Cumhuriyet sonrası dönemde yapılan en büyük camidir.

Caminin yapımı için düzenlenen yarışmayı Mimar Vedat Dalokay kazandı. Projesi modern bir tarz içeriyordu. Caminin ilk temeli bu projeye göre atıldı, ancak proje fazla modern olduğu gerekçesi ile Hüsrev Tayla ve Fatin Uluengin tarafından çizilen projenin uygulanmasına karar verildi. Yeni proje kapsamında yeniden temel atılarak caminin inşaasına 1967 yılında başlandı. Yeni proje de Mimar Sinan‘ın tarzından etkilenilmiştir. Caminin yapımı oldukça uzun bir süreç aldı ve 1987 yılında tamamlandı. Caminin açılışı, dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından yapıldı. Cami, 4 bin 500 metrekare alan üzerine inşa edilmiştir. Kubbesi 25.5 metre çapındadır ve yüksekliği ise 48.5 metredir. Caminin 4 adet minaresi bulunmaktadır ve minare uzunluğu 88 metredir. Kocatepe Camii’nin özellikleri arasında avizesi oldukça ilgi çekmektedir. Diğer camilerde yer alan avizelerden çok daha farklı bir tasarıma sahip olan avize, ışıkları yandığında da oldukça dikkat çekici. Avize 9.5 ton ağırlığında ve 5.5 metre çapındadır. Avizenin çevresinde her biri 60 santimetre çapında 32 adet küçük avize yer almaktadır. Merkezdeki büyük avize Hz. Muhammed’i (SAV) temsil ederken, etrafında yer alan 32 küçük avizede İslam’ın 32 farzını temsil ediyor. Avizeler ayrıca Allah’ın adının 33 kere zikredilmesini de simgeliyor. Oldukça büyük bir alana inşa edilen cami, 24 bin kişiliktir.

Ezan nasıl meşru kılınmıştır?

Namaz Mekke döneminde farz kılındığı halde Hz. Peygamber’in Medine’ye gidişine kadar namaz vakitlerini bildirmek için bir yol düşünülmemişti. Medine döneminde ise müslümanlar başlangıçta zaman zaman bir araya toplanıp namaz vakitlerini gözetirlerdi. Namaz vaktinin geldiğini haber vermek üzere bir işarete ihtiyaç duyulduğu aşikârdı. Bunun için nâkûs (Hıristiyanlarca şimdiki çan yerine kullanılan tahta parçası) çalınması, boru öttürülmesi, ateş yakılması veya bayrak dikilmesi şeklinde çeşitli tekliflerde bulunulduysa da nâkûs hıristiyanların, boru yahudilerin, ateş Mecûsîler’in adeti olduğu için Resulullah tarafından kabul edilmedi. Ancak bu sırada ashabdan Abdullah b. Zeyd’e rüyada ezan öğretilmiş, Abdullah da ertesi gün Hz. Peygamber’e gelerek durumu haber vermişti. Bunun üzerine Resul-i Ekrem Bilâl’e ezan cümlelerini okumasını emretti. Bu arada Hz. Ömer Resulullah’a gelip aynı rüyayı kendisinin de gördüğünü bildirmiştir.