21.05.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
Asif Kapadia, mevzu popüler ve karmaşık figürler olduğunda ortaya etkileyici bir portre belgeseli çıkarmak konusunda usta olduğunu ‘Senna’ (2010) ve ‘Amy’ (2015) ile kanıtladı. 72. Cannes Film Festivali’nde yarışma dışı özel gösterimle izleyiciyle buluşan ‘Diego Maradona’ da Kapadia’dan beklendiği gibi yargılarda bulunmadan izleyiciye alan açan, arşiv görüntülerini ustaca kullanan bir film.
Hakkında birçok kitap yazılan ve Emir Kusturica’nın da yönettiği bir belgeseli olan futbolun yıldız ismine Kapadia’nın yaklaşımı, belli bir dönemine odaklanmak. Kapadia’nın hedefi, futbol kariyerinin akıl almaz başarılarını yakaladığı Napoli’de oynadığı yıllar ve 1986 Meksika ve 1990 İtalya dünya kupaları. Maradona’nın ve onun hayatında o dönemde yer alan
Ancak filmin ekseni ‘Amy’nin hikâyesinden çok da ayrılmıyor: Psikolojik olarak yeterince sağlam olmayan bir kişiliğin önce ilgi ve sevgi sonra eleştirilerle yaşadığı değişim. Eğitmeninin dediği gibi, “Fakirlikten gelen ve güvensizliklerle dolu Diego ve medya karşısındaki aşırı güvenli Maradona” arasındaki çelişki, Maradona kişiliğinin gitgide ön plana çıkmasıyla, düşüş döneminin başlamasıyla sonuçlanıyor. Kapadia, bunda medya ve popülaritenin rolünü yadsımıyor ve şunu vurgulamayı seçiyor. Sonuçta “Diego Maradona”, onunla ilgili yapılmış en dikkat çekici sinema yapımı.
Ödül ihtimali yüksek
Dün Cannes’ın yarışmasında izleyiciyle buluşan Céline Sciamma imzalı Fransa yapımı ‘Portrait de la jeune fille en feu’ yarışmanın iddialı filmlerinden. Başrollerini Valeria Golino ve Adèle Haenel’in paylaştığı film, 18. yüzyıl sonunda bir kadın ressam ve evlilik için portresini yaptığı genç bir kadın arasındaki yakınlaşmayı zarafet ve başarılı oyuncu performanslarıyla sunuyor. Filmin festivalin kapanışında ödül kazanma ihtimali yüksek.