Gündem ‘Dinsel güdülerle değil örgütsel’

‘Dinsel güdülerle değil örgütsel’

20.03.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Mütalaada Danıştay üyelerinin heyet halindeyken hedef alınıp, bir üyenin öldürülmesi, diğerlerinin öldürmeye teşebbüs edilmesinin bireysel değil örgütsel eylem olduğu belirtildi

‘Dinsel güdülerle değil örgütsel’

Ergenekon davasının dünkü duruşmasında açıklanan savcıların esas hakkındaki mütalaasında; Danıştay üyelerinin heyet halindeyken hedef alınıp, bir üyenin öldürülmesi, diğerlerinin öldürmeye teşebbüs edilmesinin bireysel değil örgütsel eylem olduğu, bu eylemlerin dinsel güdülerle değil, “Ergenekon terör örgütünün hedeflediği amaç suçların gerçekleşmesi için işlenen eylemler olduğu” değerlendirmesine yer verildi.
Danıştay saldırısı faili Alparslan Arslan’ın “önemli bir örgüt üyesi olduğu” ifade edilen Ergenekon davasının esas hakkındaki mütalaasında şöyle denildi:
“Bu somut eylemlere doğrudan katılan diğer sanıklar ise ‘Ergenekon terör örgütü’ üyesi olmamakla birlikte, Cumhuriyet gazetesine bomba atma eylemlerinde ‘Ergenekon terör örgütü’ adına suç işleyen kişilerdir. Bu eylemler ve özellikle Danıştay’a saldırıp, bir üyenin öldürülmesi, diğer üyelerin öldürülmeye teşebbüs edilmesi, dosyadaki amaç suçun yani, hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme suçunun gerçekleşmesine neden olacak niteliğe sahiptir. Arslan’ın olaydan hemen sonra yakalanması ve soruşturma makamlarının etkin çalışmalarıyla irtibatlarının hızla ortaya çıkarılmasından dolayı bu eylem kendisinden beklenen ülkede askeri darbe yapılması sonucunu doğuramamıştır. Bu olayda bir yargı mensubunun seçilmiş olmasının da ayrı bir önemi vardır. Bilindiği gibi, 1980 darbesi öncesi, TBMM tarafından onaylanan 26.12.1978 tarih 7/16947 sayılı Bakanlar Kurulu’nun sıkıyönetim ilan kararına gerekçe olarak savcı Doğan Öz’ün öldürülmesi olayı gösterilmiştir. ‘Ergenekon terör örgütünün’ Danıştay’da gerçekleştirdiği bu eylem ile ulaşılmak istenen neticede aynıdır.”

‘Susurluk küçük hücre’
Her yönden stratejik bir konumu olan Türkiye’nin 1952’den itibaren NATO üyesi olduğu, tasfiye edilene kadar Avrupa devletlerinde var olan kontrgerilla örgütü konusunda ülkemizde bugüne kadar bir yargılama yapılmadığı anlatılan mütalaada, şu ifadelere yer verildi:
“Avrupa’nın birçok devletinde, bir tesadüf sonucu kontrgerillanın izine rastlanılmış ve bu fırsatlar değerlendirilmiştir. Türkiye’de kontrgerillayı tasfiye şansı 1996’da Susurluk’taki trafik kazası ile yakalanmıştır. Kırmızı bültenle aranan cinayet suçlusu Abdullah Çatlı, Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ ve Milletvekili Sedat Bucak aynı araçta iken kaza geçirmişlerdir. Bu olaya dair soruşturma ve dava, o dönemde oluşan toplum desteğine karşılık 14 kişi ile sınırlı kalmıştır. Davayı gören İstanbul 6 No’lu DGM’nin kararında ‘Susurluk civarında meydana gelen kazada silahlı teşekkülün bir bölümü su yüzüne çıkmıştır’ denilmiştir. Soruşturmalarda ele geçen ve ‘Ergenekon terör örgütü’ne ait olduğu konusunda kuşku bulunmayan örgüt belgeleri başta olmak üzere dosya kapsamındaki diğer delillere göre, ‘Ergenekon’, Avrupa’da adına kontrgerilla denilen gizli örgütün Türkiye’deki adıdır. ‘Ergenekon’ soruşturmasından 11 yıl önceki Susurluk kazası sonrasında ortaya çıkan yapının da aslında, ‘Ergenekon örgütü’nün küçük bir hücresi olduğu, bu örgütlü yapıya ülkemizde Avrupa’daki örneklerine uygun şekilde Türk kültürüne ait bir terim olan ‘Ergenekon’ ismi verildiği anlaşılmaktadır.”