Gündem ‘Filmin bugüne uyması bir ironi’

‘Filmin bugüne uyması bir ironi’

11.09.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

72. Venedik Film Festivali’nde gösterilen 3 Türk filminden biri olan ve ana yarışmada bulunan ‘Abluka’yı filmin yönetmeni Emin Alper’le konuştuk

‘Filmin bugüne uyması bir ironi’

Emin Alper, ‘Tepenin Ardı’ adlı ilk filminin gücü ve bunun sonucu aldığı uluslararası ödüllerle yönetmenlik kariyerine çok sağlam bir ilk adımla başladı. Şimdi Venedik Film Festivali’nde ana yarışmada bulunan ikinci filmi ‘Abluka’, Alper’in neslinin en parlak isimlerinden biri olduğuna şüphe bırakmayacak bir yapım. Polis ablukasına alınmış bir gecekondu mahallesinde hapisten muhbirlik yapmak için erken çıkarılan Kadir (Mehmet Özgür), 20 yıldır görmediği kardeşi Ahmet’le (Berkay Ateş) buluşuyor. İki erkek zamanla içinde bulundukları şartların da etkisiyle gitgide paranoyalara sürükleniyor. Emin Alper’le yarışmanın gözdelerinden olan ‘Abluka’yı konuştuk.

Haberin Devamı

Ödüllü ve dikkat çeken bir ilk filmin ardından ikinci filme başlamak size sorumluluk yüklüyor mu?


Evet yüklüyor, ama bir taraftan da rahat hissediyordum çünkü senaryo hazırdı. Tam içime sinen bir senaryo olmasaydı belki derdim ki ilk filmin ardından daha iyi bir senaryo yazmaya çalışayım. Birinci biter bitmez buna yoğunlaştım. Ama üçüncü filmde yaşayabilirim.


‘Abluka’, çok önce yazılmış olmasına rağmen Türkiye’de şu anda yaşananlarla şu an yazılmış kadar uyuşuyor.

Çok acı bir ironi. 1990’ların sonlarında ‘Abluka’nın fikri ilk aklıma geldiği sıralarda savaşın en karanlık günlerini yaşıyorduk herhalde. Hikayeyi yazmaya başladığımda ise daha barışçıl bir dönemdi. Hatta yapımcılarla filmin güncelliğini kaybettiğini konuşuyorduk. Maalesef Kürt meselesi çözülmediği sürece zaman zaman soğuyacak ama güncelliğini kaybetmeyecek

Haberin Devamı


Filmin çıkış noktası ‘90’ların Türkiye’si denilebilir, değil mi?

Evet. O dönemi üniversitedeyken Rumeli Hisarüstü’nde geçirdim ve burası Küçükarmutlu’ya yakındı. Gecekondu atmosferini de solumuştum. Benim de aktif olarak politik olduğum yıllardı o dönem. Bütün bu etkilerin birikimi ve tortusuydu bu hikaye.


‘Tepenin Ardı’nda bir ailenin erkekleri merkezdeydi. Bu filmde de bir abi ile kardeşi merkeze alıyorsunuz.

Aile meselesi çok bereketli bir mesele. Özellikle de başkasına, diğerine güvenmeyen toplumlarda aile, en temel dayanak noktası. Eğer güçlü bir ilişki arayışı resimlemek istiyorsak aklımıza ilk gelen şey aile. Türk ailesinin ne kadar korkunç sorunlar barındırdığını hepimiz az ya da çok biliyoruz.


Venedik’teki izleyici ile Türkiye’deki izleyici arasında algı farkı olur mu sizce?

Galiba olacak. Türkiye’de test gösterimlerinde aldığımız tepkiyle burada uluslararası seyircinin tepkileri arasında heyecan açısından hissedilebilir bir fark var. Bizim izleyici hiçbir zaman kafa karıştırıcı gibi eleştiriler getirmedi ama yabancı eleştirmenler bu yorumu getirdi. Galadan sonra Türkiye’den izleyiciler, “Son 30 yılını anlatıyor ülkenin,” diye bana dokunaklı gelen yorumlar yaptılar.

Haberin Devamı


‘Tepenin Ardı’yla ilgili söyleşilerinizde daha politik filmler çekeceğim diye yanıt vermiştiniz.

Yanlış söylemişim, daha politik bir film çekeceğim demeliymişim. Üçüncü film daha politik bir film olmayacak büyük ihtimalle, dolaylı yoldan politik bir film olacak.


Erkeklerin Dünyası

İlk iki filminiz erkeklerin dünyasında geçiyor. İleriki filmler de böyle mi devam edecek?
Hayır. Böyle devam etmeyecek. Üçüncü filmde kadınlar olacak, o proje olursa. Erkek hikayeleri bir tercih değil. Hikayeler böyle çıktı. Birinci filmin fazla erkek olması eleştirilince ikincide de düşündüm, bu da eleştirilecek diye. Hatta iki karakterden birini kadın yapabilir miyim diye de düşündüm.

Filmle ilgili sık yapılan yorumlara göre film bittikten çok sonra bile izleyici üzerinde yarattığı etkiyi kaybetmiyor. Bunu hedeflemiş miydiniz?
Evet, kurduğu atmosfer ve hikaye ile insanın üzerinde bir etki bırakmasını istiyorduk. Umarım başarmışızdır. O yüzden mümkün olduğu kadar karanlık yaptık filmi.