Gündem ‘Kanatsız Kuşlar’ ve ‘41X’in yolculuğu

‘Kanatsız Kuşlar’ ve ‘41X’in yolculuğu

07.10.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

Cam sanatçısı Felekşan Onar, Berlin ve Londra’da sergilenen ‘Perched/Kanatsız Kuşlar’ını ve Venedik’te sergilenen ‘41X’ adlı eserini anlattı.

‘Kanatsız Kuşlar’ ve ‘41X’in yolculuğu

Cam sanatçısı Felekşan Onar, İngiliz yazar Louis de Bernières’nin romanı ‘Kanatsız Kuşlar’la günümüz göçünü bir arada düşündüğü ‘Perched/Kanatsız Kuşlar’ adlı bir enstalasyon yaptı. Enstalasyon, Berlin Bergama Müzesi’nde yer alan İslam Sanatları Müzesi’nde halen sergileniyor. Bu sergi devam ederken aynı serinin bir devamı da Londra’da Victoria and Albert Museum’da sergilenmeye başladı. Buradaki sergi de 30 Kasım’a dek sürüyor. Sergiler devam ederken Venice Glass Week ilk kez Türkiye’den bir cam sanatçısını, Felekşan Onar’ı davet etti. Onar bu hafta özelinde köprüler biçimindeki ‘41X’ eserini tasarladı ve Murano’da yer alan bir cam atölyesinde ortaya çıkan eserleri 9-16 Eylül 2018 tarihleri arasında Venedik’te sergiledi. Biz de Onar’la bir araya gelerek sergilerini konuştuk.


‘Kanatsız Kuşlar’ önce Berlin’e, oradan Londra’ya uçmuş ama ben fikrin ilk nasıl size geldiğini, çıkış noktanızı merak ediyorum bu yolculuğu konuşmadan önce.

2016 mülteci sorununun en yüksek olduğu dönemlerdendi. Benim çalıştığım yer Asmalımescit’te, binanın kapısından çıktığımda tüm merdivenlerde, Beyoğlu’nun tüm sokaklarında mültecilerin olduğu bir dönemdi. Genelde büyük aileler, torbalarda eşyalar, çocuklarının bebek arabalarıyla ne yapacaklarını bilemez hâldeydiler. Bu dönem ben bir yandan Berlin’de çalışıyordum. Orası da bir başka kökünden kopmuş insanlara ev sahipliği yapan bir şehir. Onları izlerken, yıllar önce okuduğum İngiliz yazar Louis de Bernières’nin romanı ‘Kanatsız Kuşlar’ yeniden gönlüme geldi. Bu bende çok yer etmişti. O kitap benim büyüdüğüm yer olan Söke’ye çok yakın bir yerde Fethiye’nin bir köyünde 1. Dünya Savaşı sırasında geçiyor. Orada yaşayan insanların mübadele dönemlerini anlatıyor. Çoğu insanlarının lisanını bilmedikleri sadece dinleri aynı olan yere gidiyorlar. Söke’de bu kitaptaki hikâyenin benzerini ben büyürken deneyimlemiştim. Beni büyüten hanım da Girit göçmeniydi. Onları düşünerek bu ‘kanatsız kuş’ formuna karar verdim. Bunlar değişik bir teknikle üretildi. Alçıdan yaptığım kalıpların içine üflenerek yapıldı, bu yüzden pürüzlü, dokulu, desenli bir yüzeyleri var. Bergama Müzesi’nde özel bir hikâyeye sahip Aleppo Odası’nda bunların sergileneceği belli oldu. Aleppo Odası, Suriye’nin Halep kentindeki House Wakil’de bir zamanlar prestijli bir resepsiyon salonundaki dekor idi. Görkemli ahşap paneller, 1600-1603 yılları arasında Isa ibn Butrus adlı Hıristiyan bir tüccar olan evin sahibi tarafından, Pers zanaatkârlara yaptırılmış idi. 1912’de İslam Sanatları Müzesi Müdürü Friedrich Sarre, evin o zamanlar yaşadığı duvar panellerini satın almış ve şu anki Aleppo Odası’na dönüştürüldü.

‘Kanatsız Kuşlar’ ve ‘41X’in yolculuğu

Nasıl sergilendi?

27 tanesi burada yerlerde veya minik basamaklarda sergilendi. Müze de bunu çok sahiplendi, büyük ilgi gördü. Benzer bir odada Dresden’deki müzede 2019’da sergilenmesine karar verildi.

Beni ayrıca Victoria and Albert Müzesi’ne yönlendirdiler orada da 41 tanesini sergiledik. Benim aklımdaki rakam zaten 41 taneydi, dinlerdeki anlamı vesilesiyle. Tam oraya gitmişken de New York’tan teklif geldi. Bir kısmı oraya gitti. 2019’da da umuyorum Dresden’e 99 kuş gidecek. Yine 99 rakamı çok anlamlı olduğu için.

200 kişilik söyleşi

Victoria and Albert Müzesi’nde sergilendiği dönem yazar Louis de Bernières ile bir de söyleşi gerçekleştirdiniz. Bundan biraz bahsedebilir misiniz?

Evet, çok şaşırdı ve mutlu oldu kendisi de. Sanat ve literatür arasındaki iletişim üzerine güzel bir söyleşi yaptık. 200 kişi geldi çok güzel oldu; BBC spikerlerinden Rosie Goldsmith modere etti.

‘Kanatsız Kuşlar’ ve ‘41X’in yolculuğu

Size ne kazandırdı bu kadar sevdiğiniz bir romana yeniden o yazarla birlikte bakmak?

Bu eserleri yaptığım sürece çok büyük bir desteği oldu. Ben iç dünyası çok hareketli bir insanım ve büyük şans ki bunu aktarabileceğim bir malzeme yani cam var. Doğru kanalı bulabilmiş olmak çok güzel bir şey benim için. Böyle bir süreç olunca yaptığıma devam etmeliyim ve doğru yoldayım.

Çeşmibülbülden Venedik’e

Venedik’te ‘41X’i sergileme fikri nasıl ortaya çıktı?

Venedik bir yandan bir film platosu gibi, ama bir yandan da sanat şehri konuştuğunuz herkesin sanatla bir ilgisi olan bir şehir. Murano kendi içinde bir fenomen. Sık gittiğim keyif aldığım bir yer. Her cam sanatçısının da sergi açmak istediği bir yer. Bu teklif gelince ben hemen tamam dedim. Ama sonra düşündüm, Venedik’te Murano’da yapılmamış ne olabilirdi? Bu senenin mimari bienal olması da bir yandan aklımdaydı. Sanat tarihine baktım, 3. Selim zamanında buraya cam sanatı öğrenmesi için gidilmesini buyurmuş, veziri Mehmet Efendi gitmiş, fligrana denen tekniği öğrenmiş, mevleviymiş ve Beykoz’da yaşıyormuş bu yüzden çeşmibülbüller Beykoz’da başlamış. Çeşmibülbülün başındaki sembol de Mevlevi fesini temsil ediyormuş. Bunları öğrenince Glass Week’e bu konuda teklifte bulundum. Sergiyi konferansla da desteklemeye karar verdik. Onun üzerine Murano’da üretimin sürdüğü çok heyecanlı hareketli bir sene başladı. 41 köprüyü Akdeniz havzasını hissettiren ve Doğu’ya bakan parçasının da hafif kopuk olduğu bir platform üzerinde sergiledim. Bienal zamanı için de bir proje düşünülüyor.

‘Kanatsız Kuşlar’ ve ‘41X’in yolculuğu