Gündem Kod adı Bayrak Harekâtı

Kod adı Bayrak Harekâtı

12.09.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Türkiye, 33 yıl önce bugün sabahın erken saatlerinde tank sesleriyle uyandı. Türk Silahlı Kuvvetleri, emir komuta zinciri içinde, radyodan okunan bir bildiri ile yönetime el koyduğunu duyurdu... Ve Türkiye için yeni sancılı bir dönem başladı...

Kod adı Bayrak Harekâtı

1970’li yılların ikinci yarısı, Cumhuriyet tarihinin ülke genelinde huzursuzluğun ve terörün doruk noktaya çıktığı yıllardı. Sokak çatışmaları 1974’ten itibaren katlanarak tırmanışa geçti. Şiddet, 1977 ile 1980 arasında doruk noktasına çıktı. Günde ortalama 20 kişinin öldürüldüğü bu dönemde, 5 binden fazla kişi hayatını kaybetti. 1977 yılının 1 Mayıs kutlamalarında Taksim’de yaşanan katliamda 34 kişi öldü. 1978’de Kahramanmaraş’ta Alevi vatandaşlara yönelik saldırılarda 105 kişi yaşamını yitirdi. Çorum’da meydana gelen olaylarda ise 26 kişi öldü. 1979’da Milliyet gazetesi Başyazarı Abdi İpekçi, alçakça bir suikastın kurbanı oldu. Aynı yıl Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul da teröre kurban gitti. Üniversiteler, sol ve sağ grupların çatışma alanına dönmüştü. İzmir’in Tariş fabrikası başta olmak üzere çok sayıda fabrikada olaylar çıkıyordu. 1980’de aralarında Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak, efsanevi sendika lideri Kemal Türkler ve eski Başbakan Nihat Erim’in de bulunduğu farklı çevrelerden çok sayıda tanınmış kişi suikaste uğradı. Sıkıyönetim, terörü durduramıyordu. Polisin eğitimi eksik, teknik olanakları çok zayıftı. Üstelik polis, POL-DER ve POL-BİR dernekleri aracılığıyla ikiye bölünmüştü.

Evren’in uyarı mektubu
Artık darbenin ayak sesleri duyulmaya başlanmıştı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülend Ulusu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya ile Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’un imzalarının taşıyan mektup, 27 Aralık 1979’ta Korutürk’e gönderildi. El yazısı ile “Cumhurbaşkanım” hitabıyla başlayan mektupta, özetle tüm anayasal kuruluşlar ile siyasi partiler asker tarafından uyarılıyordu. Korutürk, mektubu aldıktan sonra 1 Ocak 1980’de, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve kuvvet komutanlarını Çankaya Köşkü’nde kabul ederek görüştü. Ertesi günü de, yani 2 Ocak 1980’de, dönemin Başbakanı Demirel ile anamuhalefet lideri Ecevit’i birlikte Köşk’e davet ederek, uyarı mektubunun bir suretini kendilerine verdi. Mektup, diğer siyasi partilerin liderlerine de gönderildi.

Cumhurbaşkanı seçilemedi
Cumhurbaşkanı Korutürk’ün görev süresi 6 Nisan 1980’te sona erdi. Korutürk’ten sonra Meclis’teki Cumhurbaşkanlığı seçimleri bir krize dönüştü. Meclis, yeni bir Cumhurbaşkanı seçemedi. 12 Eylül darbesi ile de feshedilene kadar da seçemeyecekti.

13 sıkıyönetim bölgesi
12 Eylül askeri darbesi, Türkiye’nin böylesi siyasal ve toplumsal koşulları içinde yapıldı. Darbe hazırlıkları Haziran 1980’den itibaren Genelkurmay Başkanlığı karargahında yapılmaya başlandı. Darbenin kod adı “Bayrak Harekâtı”ydı. Beklenen darbe, 12 Eylül sabahı geldi. Tanklar artık sokaktaydı. Darbe, radyodan okunan bildiri ile halka duyuruldu. Bildiride; “Genelkurmay Başkanı Orgeneral Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşan Milli Güvenlik Konseyi İç Hizmet Kanunu’nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevini yüce Türk milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur” deniliyordu. Darbeyle birlikte Meclis feshedildi, siyasi partiler kapatıldı. Türkiye, 13 sıkıyönetim bölgesine ayrılarak, generallerin yönetimine bırakıldı.

Liderler sürgüne gönderildi
12 Eylül sabahı saat 05.30’da dönemin Başbakanı Demirel ile önemli siyasi aktörleri Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan’ın kapısı, subaylar tarafından çalındı.
Demirel ile Ecevit, Hamzakoy’a, Erbakan ise Uzunada’ya sürgüne gönderildi. Darbeden sonra bir süre saklanan dönemin MHP lideri Alpaslan Türkeş ise 14 Eylül’de teslim olmasından sonra Uzunada’ya sürüldü.
Darbe yönetimi, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Bülent Ulusu’yu 20 Eylül’de hükümeti kurmakla görevlendirdi. Ulusu Hükümeti, 21 Eylül’de Milli Güvenlik konseyi tarafından onaylandı. Subayların kapısını çaldığı bir isim de dönemin Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal’dı. Darbe yönetiminin ekonomiyi danıştığı Özal, Ulusu Hükümeti’nde ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. 24 Ocak kararlarını hayata geçirdi.

Evren cumhurbaşkanı oldu
Darbe hükümeti, görevde kaldığı yaklaşık 3 yıl içinde mevzuatta köklü düzenlemeler yaptı. Askeri yönetim tarafından oluşturulan Danışma Meclisi, yeni bir anayasa hazırladı. 1982’de yapılan referandumda, yeni anayasa yüzde 92 dolayında bir oyla kabul edildi. Anayasanın kabulüyle darbenin lideri Kenan Evren, Cumhurbaşkanı koltuğuna oturdu.

Seçimde Özal sürprizi
6 Kasım 1983’te genel seçimler yapıldı. Eski siyasi partilerin hiçbirine bu seçimlere katılmaları için izin verilmedi. Darbe yönetiminin desteklediği ve başına emekli Orgeneral Turgut Sunalp’ın getirildiği Milliyetçi Demokrasi Partisi, seçimde, ancak üçüncü olabildi. Turgut Özal’ın kurduğu ANAP, seçimde sürpriz yaptı ve birinci parti oldu. Merkez solu temsil eden Halkçı Parti ise seçimi ikinci sırada tamamladı. Artık Türkiye’nin 8 yılına damgasını vuracak ANAP iktidarları dönemi başlıyordu.

Muhtıraya işlem fotokopi üzerinden...
Bugün Çankaya Köşkü’nün arşivinde yer alan mektubun fotokopisi üzerindeki not, HB parafını taşıyor. Cumhuriyeti tarihinin önemli diplomatlarından biri olan Haluk Bayülken o dönemde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri idi. Haluk Bayülken’in notunda ise Korutürk’ün muhtıranın aslını kendisinde alıkoyduğu ve fotokopisini Genel Sekreterliğe gönderdiği yazıyor. Mektup metni üzerine HB parafını taşıyan notta, “Sayın Cumhurbaşkanımız mektup ve eki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görüşü metinlerinin asıllarını kendilerinde alıkoymuşlar iş bu fotokopiyi Genel Sekreterliğimize havale buyurmuşlardır” ifadesi yer aldı.

Haberin Devamı

Darbenin ağır bilançosu
Türkiye’nin siyasal, toplumsal ve ekonomik hayatını yeniden dizayn etmeye yönelen darbe yönetimi, sert uygulamalarla iz bırakacak sancılara neden oldu. Bu dönemin tablosu özetle şöyle:
- 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
- 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
- 7 bin kişi için idam cezası istendi.
- 517 kişiye idam cezası verildi.
- Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı. Bunlardan 26’sının suçu siyasiydi.
- 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
- 30 bin kişi 1 sakıncalı olduğu gerekçesiyle işinden oldu.
- 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
- 30 bin kişi 1 siyasi sığınmacı olarak yurtdışına gitti.
- 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
- 171 kişi işkence sonucu hayatını kaybetti.
- 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
- Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
- 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
- Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.

‘Asmayıp besleyelim mi?’

Darbe yönetimi, idamlarda bir sağdan ve bir soldan politikası uyguluyordu. İlk idam edilen iki kişi; 9 Ekim 1980’de ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ile sol görüşlü Necdet Adalı oldu. 19 Mart 1980’de idama mahkûm edilen Erdal Eren’in idam kararı Yargıtay tarafından iki kere iptal edilmesine rağmen Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla, 13 Aralık 1980’de Ankara Merkez Cezaevi’nde infaz edildi. Kenan Evren, bu idam konusunda, o dönemde, “Şimdi ben bunu yakaladıktan sonra mahkemeye vereceğim ve ondan sonra da idam etmeyeceğim ömür boyu ona bakacağım. Bu vatan için kanını akıtan bu Mehmetçiklere silah çeken o haini ben besleyeceğim. Buna siz razı olur musunuz?” diyecekti.

12 Eylül yargılanıyor

Anayasanın geçici 15. maddesindeki hüküm, darbenin liderlerinin yargılanmasının yolunu kapatıyordu. 12 Eylül 2010’da yapılan referandumda, kabul edilen anayasa edğişiklikleri ile bu geçici madde kaldırıldı. Darbe yönetiminden sadece Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya hayattaydı. 12 Eylül darbesiyle ilgili 7 Nisan 2011’de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma açıldı. 4 Nisan 2012’de başlayan 12 Eylül davası halen sürüyor.