Gündem Pamuk’un düğünü!

Pamuk’un düğünü!

29.04.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Masumiyet Müzesi, ‘Füsun’la Kemal’in aşklarının başladığı günün 37. yıldönümü’nde kapılarını açtı... Müzeye büyük emek veren Orhan Pamuk heyecanlıydı: “Bu gece hayatımda ilk kez olan bir gece... Evlenirken düğün bile yapmadım, hiç böyle bir gece yaşamamıştım”

Pamuk’un düğünü

27 Nisan 1975’te Valikonağı’ndaki Şanzelize Butik’te görmüştü Kemal Basmacı, uzaktan hısımları olan Keskin ailesinin kızı Füsun’u. “Masumiyet Müzesi”, Kemal’in o günün bir ay sonrasından söz eden “Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum” cümlesiyle başlıyordu.
Romanda 62 yaşında hayata veda eden Kemal Basmacı, önceki akşam, eğer roman karakterlerinin bir başka hayatı daha varsa, o hayatın da en mutlu anını yaşadı. 1985’te büyük aşkı Füsun’u 1955 model Chevrolet’yle, Babaeski-Edirne yolunda yaptıkları bir kazada kaybeden Basmacı, romanda yazar Orhan Pamuk’tan, açacağı müzenin katoloğunu bir roman gibi yazmasını istemişti zira. Pamuk da, “Masumiyet Müzesi”ni yazmakla kalmayıp “Kemal’i daha fazla üzmek istemiyorum. En kısa zamanda açacağım müzeyi” demişti hatta...
İşte Kemal Basmacı’nın büyük hayali gerçek oldu. “Çiklet çiğneyenlere ve öpüşenlere sonsuza kadar açık kalacağı” vaat edilen Çukurcuma’daki Masumiyet Müzesi, önceki gece, Cezayir Restoran’da verilen davetin ardından dün kapılarını açtı.
Kitapları çıktıktan sonra kitap tanıtım kokteylleri vermeyen, tv ve gazete söyleşilerinin ardından bir sonraki kitabına kadar ortalarda görünmeyi pek sevmeyen Orhan Pamuk, Masumiyet Müzesi’nin açılışı için, basın ve yayın dünyasının yanı sıra, yakınları, yabancı gazeteciler ve dostlarının katıldığı görkemli bir davetin ev sahipliğini yaptı o gece. Biraz yorgun ama epey mutlu görünüyordu. 5 dakika süren hoş geldiniz konuşmasına, “Bu gece hayatımda ilk kez olan bir gece” diyerek başladı. “Evlenirken düğün bile yapmadım, hiç böyle bir gece yaşamamıştım” derken, orada bulunuşuna en çok da kendi şaşırıyor gibiydi. Her zamankinden daha keyifliydi. Esprileri art arda geldi. Davet için çok özel bir menü hazırladıklarını, biraz atıştırıp erkenden gitmememizi, gecenin ve yemeklerin tadını çıkarmamızı söyledi. Herkese yetecek kadar çok yemek olduğunu da...

Mönü de kitaptan
Yemek konusu önemliydi, çünkü mönüdekiler romanda Füsun’un kızları olduğu Keskin Ailesi’nin Çukurcuma’daki evlerinde pişen, 1970-80’lere ait lezzetlerdi. Beyaz peynir olmazsa olmazdı. Lakerda ve çiroz geldi ardından. Asma yaprağı ve beyaz lahanayla sarılmış incecik zeytinyağlı dolmalar Füsun’un elinden çıkmış gibiydi. Elenmiş un, kırmızı biber ve tuza bulanıp ayçiçeğinde kızartmıştı Füsun’un annesi Nesibe Hanım davetlilere ikram edilen nefis Arnavut ciğerini. İhtimal, mönüdeki su böreği, ballı tavuk ve misket köfteler de Nesibe hanım’ın mutfağındandı. Sanki, Keskin ailesinin şimdi artık Masumiyet Müzesi olan Çukurcuma’daki evlerine misafirliğe gelmiş gibiydik. Fonda da dönemin müzikleri çalıyordu. Romanın içindeydik ya da belki roman hayata karışmıştı.

Hepsiyle kavga ettim!
Bu daveti düzenlemenin müzeyi yapmaktan daha zor olduğunu söyledi Orhan Pamuk. Belli ki efsanevi titizliğini gene konuşturmuş, her şeyle tek tek ilgilenmişti. Konuşmasının devamında, müzeyi hazırlarken kendisine yardımcı olan mimarlara, sanatçılara, tasarımcılara ve emeği geçen herkese teşekkür etti. Bir de itirafta bulundu: “Hepsiyle tek tek kavga etmeyi başardım.”
Her zamanki mesafeli tavrı biraz aralanmıştı. Yüzü gülüyordu. Neşeliydi. O kadar içtenlikle ve eğlenceli konuşuyordu ki, İngilizce-Türkçe yaptığı konuşması sık sık alkışlarla ve kahkahalarla bölündü. Ardından konuklarıyla tek tek ilgilendi. Cezayir Lokantası’nın bahçesinde geniş katılımlı bir davetli topluluğu vardı. İğne atsan yere düşmez haldeydi mekan. Başta, davetten önce Orhan Pamuk’la birlikte müzeyi gezen Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ve eşi Gülten Günay, Oya Eczacıbaşı, Ahmet Misbah Demircan, Hasan-Ayşe Cemal, Derya Sazak, Murat Belge, Hale Soygazi, Ara Güler, Yılmaz-Belçim Erdoğan, Yavuz Baydar, Mete Çubukçu, Tuba-Cengiz Çandar, İpek-Oral Çalışlar, Sinan Çetin...
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, tek kelimeyle özetledi “Masumiyet Müzesi”ni: “Muazzam”. Hem kültür sanat hayatımıza hem kültür turizmine büyük katkı sağlayacağını belirtti. 60 dile çevrilen Pamuk’un yabancı okurlarının merak edip bu müzeyi görmeye geleceğini vurguladı.

‘Başlı başına sanat eseri’
Oya Eczacıbaşı, Masumiyet Müzesi’ne sadece bir müze olarak bakamadığını söyledi. Müzenin başlı başına bir sanat eseri olduğunu ve bu müzeyle birlikte Pamuk’un içinde kalan ressamı dışarı çıkardığını ifade etti. Gecenin en özel konuklarından biri de Orhan Pamuk’un gördüğü en güzel Rüya’ydı belki de. Kırmızı elbisesi içinde bütün zarafetiyle davetlilerle ilgilenen kızı Rüya, babasının bu müze için çok uğraştığını, açıldığını gördüğü için çok mutlu olduğunu söyledi.
Az sonra Kemal, koluna tanışmalarına vesile olan ‘sahici’ bir Jenny Colon marka çanta takmış Füsun’la birlikte merdivenlerden bahçeye inip Orhan Pamuk’u tebrik edecek gibiydi. Sevgilisinin yokluğuna tahammül gösterebilmek için ona ait her şeyi, Çukurcuma’daki Keskin’lerin evinden zaman zaman aşıran zaman zaman aleni alan Kemal Basmacı’nın hayali gerçek olmuştu. Rakı bardakları, biblolar, saç tokaları, tombala kartları, ayva rendesi, Füsun’un içtiği 4213 adet sigara izmariti, ilaç kutuları, Müzeyyen Senar fotoğrafı... Toplayıp toplayıp, Merhamet Apartmanı’nda sakladığı, bugün artık Çukurcuma’daki baba evine, Masumiyet Müzesi’ne dönmüş bütün o objeler, Türkiye’den ve dünyanın dört bir yanından gelecek ziyaretçilere hem aşklarını hem de dönemin İstanbul’unu anlatacaktı. Az şey miydi?
Teşbihte hata olmaz malum. Hele gerçekle kurgu böylesine bir masumiyetle iç içe geçmişken... Diyeceğim o ki, açılış davetinin gerçekleştiği önceki gün, tarih 27 Nisan 2012’ydi. Füsun’la Kemal’in aşklarının başladığı günün 37. yıldönümü... Orhan Pamuk, kendisi için düğün yapmamıştı ama, o gece Füsun’la Kemal’in romanda yaşayamadığı düğün gecesiydi belki de... Hepimizin şahitlik ettiği.