Gündem Serin Duruş

Serin Duruş

11.03.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Serin Duruş

Serin Duruş




Serin Duruş
Doğa ve kitaplar onları görebilen gözlere aittir...
Ralph Waldo Emerson

Allah’ın çölünün ortasındasındır, ya da Afrika’nın balta girmemiş ormanlarındasındır, medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar çoooook uzaktadır sana, kaderine küser, oturursun sessizce. Öyle bir şey de yok ortada. Hani ev ararken "çok merkezi yerde, çarşıpazar iki adım" denen türden bir ülkede yaşıyoruz ki yok böyle bir konum.
Bu ülkede;
Yazları yaz, kışları da kış gibi yaşanır...
Senenin 300 günü yapış yapış bir hava, tropik sıcaklar ve de sağanak yağmurlarla delirecek gibi olmayız...
Ya da senenin her günü karın buzun üstünde yaşayıp "oğlum, bazı ülkelerde sıcaktan bunalıp şikayet ediyorlar biliyor musun?" "aman babaaa, olur mu öyle şey, sen de bizi yiyorsun"öşeklinde konuşmalar yapmayız...
"Fırtına" hızlı futbolcunun lakabı, "Hortum" bahçe sulamaya yarayan uzun lastik cisim, "Tayfun" bir futbolcu ismi bu memlekette...
Gelip oramızı buramızı sokan acayip mahlukatlar, çekirge sürüsü baskınları, hortum gibi yılanlar yok...
Denize giriyoruz, girdiğimiz gibi tek parça çıkabiliyoruz. Gayet normal değil mi? Neden? Çünkü insan yiyen piranha yok, köpekbalığı yok, zehirli balık yok, yok oğlu yok...
Canın yazın karlı dağ mi çekti, hay hay... Yok "kışın bir uzansam da, güneşlensem" mi dediniz? Lafı olmaz, buyurunuz...
Meyveyi sebzeyi (son yıllarda biraz değişse de) taneyle değil, kiloyla, karpuz-kavunu dilimle değil bütün olarak alabiliyoruz hala! Çünkü hepsi bol bol yetişiyor bu topraklarda...

Eeee, nereye geleceğiz buradan? Hiçbir yere tabii ki! Bu imkan ve ortamla gelememişiz bunca yıl, bundan sonra mı geleceğiz? Onca yıl sel basmış, hiçbir şey yapılmadığı için gelmiş öteki sene bir daha basmış. Onca yıl binlerce kişi depremde ölmüş, tıpkı şimdi olduğu gibi, 3 sene sonra unutulmuş olanlar, yine insanlar ölmüş.
"Bunlara çözüm bulunsa, tedbir alınsa..." demekten öteye gidilememiş...
"Ne konuşalım be ağbi, Havadan - Sudan işte..." diye küçümsememeli şu doğanın nimetlerini. Çünkü orada çok önemli ayrıntılar gizli. Ona da yarın değiniriz artık...





Takmaz Hoca...
"Hocam sen benim sözümü takmıyon galiba!?" => Şansal Büyüka (Erman Toroğlu’na)

Bir şekilde...
"Ben bir şekilde, zorla tecavüz olayına mağdurumdur..."
=> Q kızlarından biri


Bizim değil...
"Hüsnü kardeşimiz..."
=> Sibel Can (Programına çıkarttığı maymuna hitaben)

Tadını çıkarmak...
"Atmayalım böyle şeyler, onları yemek, tadını çıkarmak varken..." => GS - FB spikeri (Sahaya elma, portakal atılması üzerine)

Oğlan haber...
‘’Size iki haberimiz var: Bu büyük haber (abla içeri girer). İşte bu da Oğlan haber (erkek kardeş içeri girer)’’
=> Sinan Çetin (Film Gibi’de)

Sola yüklen...
"Sağ burnumdan rahat nefes alamıyorum..."
=> Sevda Demirel




Sabahın beşinde Cüneyt aradı. "Ağabey hemen gel, bir iş var..." dedi. "Yahu Cüneyt, ne işi sabahın köründe, kafamı bozma, sen gel!" dedim. "Ağabey çok önemli hemen gelmen lazım..." diye üsteleyince mecburen kalktım gittim. Kapısını kırarak girdim içeri. Beni görünce hemen bir karate hareketi çekti, anında karşılık verdim. Birbirimizi görünce dövüşürüz, yıllardır sürüp giden bir gelenektir aramızda. Daldık karateye. Bir yandan dövüşüyoruz, bir yandan muhabbet ediyoruz. Tam sağlam bir darbe indirmiştim ki, "Ağabey bir film işi var, Dünyayı Kurtaran Adam 2’yi çekeceğim, yazar mısın?" dedi. İlkini ben yazmıştım, sarhoş kafayla yazmışım hatırlamıyorum bile. "Yahu Cüneyt ben onu sarhoşken yazdım, sen kalktın film yaptın, olmaz yahu, bir daha o hataya düşmem" dedim. Yok illa da yaz da yaz, üsteliyor. Kızdım, çektim kapıyı çıktım. İşe bak yahu... Dur bak şimdi hatırladım, 2-3 yıl önce de yine kafam iyiyken Birol adında bir çocuğa bir dizi yazmıştım. Geçen hafta televizyonda gördüm, dizi yapmış, "Çocuklar Duymasın" mı ne adı. 2 dakika izledim "Amman ismet dur!" dedim ve içkiye tövbe ettim. Işık Sizinle Olsun!