Gündem ‘Seyircide nefret yaratmak kolay değil’

‘Seyircide nefret yaratmak kolay değil’

04.05.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:

“Bergen” filminde şarkıcının katilini oynayan Erdal Beşikçioğlu, rolünün yarattığı toplumsal nefreti anlatırken seyircinin küfürlerinden memnun olduğunu söylemişti. Prof. Dr. Bülent Vardar da sinemada “kötü adam” karakterleriyle ilgili sorularımızı yanıtlarken o küfürlerin sanatçının rolünü yaratmadaki başarısını gösterdiğini anlattı

‘Seyircide nefret yaratmak kolay değil’

Ayşe Özdemir / Sayın Bülent Vardar, Türk Sineması’nda “Kötü  Adam” rollerinde iz bırakan oyuncular kimler? 

Haberin Devamı

Türk Sineması’nın kötülerini, cinsiyet ayrımcılığı yapmamak için kötü adamlarını demedim, dünden bugüne anımsamak gerektiğinde aklımıza öncelikle Ahmet Tarık Tekçe, Erol Taş, Bilal İnci, Nuri Alço, Hüseyin Kutman, Eray Özbal, Turgut Özatay, Nihat Ziyalan, Kazım Kartal, Hüseyin Peyda, Önder Somer, Coşkun Göğen (Tecavüzcü Coşkun), Altan Günbay, Faruk Peker, Aliye Rona, Suzan Avcı, Lale Belkıs, Diclehan Baban, Deniz Erkanat gibi isimler geliyor. Bir de sofistike bir tarza sahip olup gerektiğinde çıkarları nedeniyle kötü olanlar vardır. Bunlara Muzaffer Tema, zaman zaman Kuzey Vargın ve günümüzde ise Erdal Beşikçioğlu, Ayberk Pekcan, Bekir Aksoy, Çağdaş Onur Öztürk, Esra Dermancıoğlu, Ebru Özkan’ın isimleri örnek verilebilir. Yeşilçam sinemasının mütemmim cüzü olan ve ilk akla gelen “zengin delikanlı, fakir genç kız” filmlerinde de, özellikle sinemacılar döneminin star erkek oyuncuları ilkeleri adına, filmin bütününü kapsamasa da kötücül olabilmişlerdir. Bu bağlamda klasik bir star oyuncu olmasa da akla gelen ilk isimlerden birisi olarak Metin Serezli örnek verilebilir. 

Haberin Devamı

‘Seyircide nefret yaratmak kolay değil’
Coşkun Göğen

‘Yakışıklı’ oynamaz mı?  

“Kötü adam” rolleri görüntüyle alakalı mı? 

Kötü adam rollerinin fiziksel özelliklerle ilgili olduğunu düşünmek bir ön yargı!.. Ana akım ve ticari sinemanın mabedi Amerikan Sineması’nın, böyle bir algının oluşmasındaki payını unutmamak lazım. Aslında kötülük kavramını bağlamından koparıp soyut bir kavrama indirgediğiniz zaman, “çirkinler kötüdür” ya da “çirkinler yoksuldur” gibi ön yargılar oluşturabilirsiniz. Kötülük ya da iyilik, bunlar diyalektik olgular. Sinema yaşamı, insanı anlatır. Sinemanın en önemli ana türlerinden birisi olan kurmaca sinema içinde pek çok alt tür vardır. Bunlardan en önemlilerinden birisi “korku ve gerilim” sinemasıdır. Bu tür içinde nedensiz kötülük yapan karakterler de vardır. Kötü adamın fiziksel anlamda korkutucu olması zorunluluğu olmasa da, düz anlamıyla konuya baktığınızda fiziksel özellikleri nedeniyle kötüyü oynayan oyuncular daha fazla olmuştur ve gelecekte de olacaktır. Şüphesiz gerçek olaylardan sinemaya uyarlanan filmlerde de, olay kahramanına benzediği için kötüyü oynamak durumunda kalan oyuncular vardır.  

Haberin Devamı

‘Seyircide nefret yaratmak kolay değil’
Selda Alkor ve Önder Somer aynı filmde rol almıştı.

Yakışıklı olarak tanımlanan oyunculardan kötü adam olmaz mı?  

Şüphesiz çirkin olmayan, yakışıklı, karizmatik oyuncular da kötü adamı oynayabilir ve oynamalıdır. Çağdaş sinemada böyle bir algı da yok zaten. Bunlar roldür ve oyuncunun görevi, canlandırmayı kabul ettiği karakteri en başarılı şekilde oynamaktır. Sinemamızdan örnek vermek gerekirse hemen akla geçmişte Eray Özbal, Faruk Peker ve günümüzde Erdal Beşikçioğlu, Bekir Aksoy, Çağdaş Onur Öztürk’ün isimleri geliyor. Dünya sinemasından ilk aklıma gelen oyuncu ise Alfred Hitchcock’un yönettiği Sapık (Psycho - 1960) filminin başrol oyuncusu Anthony Perkins gibi... 

‘Seyircide nefret yaratmak kolay değil’

Nuri Alço ile Selin Dilmen birlikte kamera karşısına geçmişti. 

‘Neden kötülük yaptın?’

“Kötü adamlığın” bir sinema şöleni sunduğu yerli filmlere örnekler verir misiniz? 

Haberin Devamı

Bu bağlamda aklıma hemen sinemamızın kült yönetmeni Metin Erksan’ın çok önemli iki filminin başrol oyuncusu olan Erol Taş’ın “Yılanların Öcü” (1962) filmindeki “Haceli” ve “Susuz Yaz” (1963) filmindeki “Kocabaş Osman” karakterleri geliyor. Ayrıca Lütfi Ö. Akad’ın Türk Sineması’nda bir kilometre taşı olan “Kanun Namına” filminde Muzaffer Tema’nın canlandırdığı “Halil” karakteri, gene Akad’ın “Gelin” (1973) filminde Ali Şen’in canlandırdığı “Hacı İlyas” karakteri gibi… Günümüzden ise daha önce örnek verdiğimiz “Bergen” filmindeki "Halis Serbest” karakterini canlandıran Erdal Beşikçioğlu örnek verilebilir. 

‘Seyircide nefret yaratmak kolay değil’

1998’de kaybettiğimiz Erol Taş “Susuz Yaz” filmindeki Kocabaş Osman rolüyle sinema tarihimize geçti. “Susuz Yaz”da başrolleri Hülya Koçyiğit, Ulvi Doğan ve Erol Taş oynamıştı.

Coşkun Göğen kötü adamı oynadığı için sokakta saldırıya uğramıştı, aynı şey Nuri Alço için de geçerliydi. Seyirci rolle gerçeği karıştırıyor mu? 

Sinemamızın mütemmim cüzü olmuş iki kötü adamı, Çoşkun Göğen ve Nuri Alço’dur. Orta yaş üzerindeki seyirci Nuri Alço’ya kızarken, onu sonradan fark eden genç seyirci ise bağlamından soyutlayıp, yüceltip farklı bir ikona dönüştürebiliyor. Ülkemizin insanı, dünyadaki başka insanlara benzemiyor. Sanırım karşılaştıkları zorlukları, dizilerle veya filmlerle telafi ederek yaşama daha kolay katlanabiliyorlar. Bu durumda canlandırdığı karakterle gerçek yaşamında ilgisi olmayan bir oyuncuyla karşılaştığında ona neden kötülük yaptığının hesabını sorabiliyor. 

Haberin Devamı

‘Seyircide nefret yaratmak kolay değil’

Hüseyin Peyda

“Bergen” filminde katili  oynayan Erdal Beşikçioğlu, “Yiyeceğim küfürden bu kadar hoşlanacağım aklıma gelmezdi. Canlandırdığım karakter nedeniyle çok  hakaret işittim ama beni en mutlu eden çalışmalardan biri oldu” dedi. Biz karakterleri çok mu içselleştiriyoruz? 

Ülkemizin ortalama insanı film ve dizi karakterlerini çok içselleştiriyor; kurmaca dünya ile gerçek dünyayı birbirine karıştırma eğiliminde oluyor. Erdal Beşikçioğlu iyi ve karizmatik bir oyuncu olarak hakaret işitmekten mutlu olmuştur! Onun dünyası net olduğu içi, işini başarıyla gerçekleştirmekten duyduğu hazzı ifade etmiş. Kötü adamı başarıyla canlandıran bir oyuncunun işini yapması nedeniyle küfür yemesi, daha çok bize özgü bir durum gibi görünüyor. Diğer yandan sinemanın ve dizilerin ortalama insanın dünya görüşünün oluşmasında güçlü bir etkide bulunduğu ve kaderciliğin egemen olduğu ülkelerde de benzeri durumların yaşandığını düşünüyorum. Prof. Dr. Tayfun Atay’ın “Görünüyorum O Halde Varım, Meşhuriyet Çağı’nda Kültür ve İnsan” adlı kitabının isminden de anlaşılabileceği gibi, popüler kültürün güçlü bir etki taşıyor. İnsanlar kendileri gibi bir ölümlüye hayran olup her anlamda onun yarattığı auranın etkisinden çıkamıyorlar. 

‘Seyircide nefret yaratmak kolay değil’

‘Rolün üzerine yapışması talihsizlik’

Sinemada kötü karakteri oynamak daha mı zordur?

Bu sorunun cevabı içinde yaşadığınız toplumla ve onun kültürel dünyasıyla da alakalı. Şüphesiz dünyanın her yerinde iyilik kazanır. Onun için derinlikli bir karakter haricinde, iyiyi oynamak, kötüyü oynamaya göre daha şanslıdır. Çünkü seyirci iyi karakteri kabullenmeye hazırdır. Erdal Beşikçioğlu’nun da vurguladığı gibi seyircide, nefret, tiksinti yaratacak bir karakteri canlandırmak daha zordur. Bu bağlamda geçenlerde yitirdiğimiz önemli oyuncu Ayberk Pekcan’ın canlandırdığı “Dilberay Küçük Dev Kadın” (2022) filmindeki baba karakteri gibi… İyi bir oyuncu için her iki karakteri de canlandırmak önemlidir. Robert De Niro vicdanlı karakterler kadar kötülüğe de alet olan karakterleri başarıyla canlandırmıştır. Diğer yandan bazı oyuncular açısından talihsiz bir durum söz konusudur: “rolün üzerine yapışması”… Bazı kadın ve erkek oyuncular bu bağlamda daha önce de örnek verdiğimiz gibi, hep kötüleri oynamak zorunda kalmışlardır.

‘Günümüzde nedensiz kötüler artık pek yok’ 

Hocam, gazetemizin sinema yazarı Müjde Işıl, “Geçmişte sinemada var olan kalıplaşmış saf kötü ve iyi karakterler artık yerini gerçekçi karakterlere bırakmakta. Oyuncular sadece iyi veya kötü olan karakterler yerine gri bölgede gezinen rollere ağırlık vermeye çalışıyor” dedi. Söz konusu değişimi siz nasıl yorumluyorsunuz? 

Sevgili Müjde Işıl gerçekçi ve güzel bir tanımlama yapmış. Günümüz Türk Sineması özellikle 1990’dan sonra büyük bir değişime uğradı ve yeni bir sinema ortaya çıktı. Amerikan sinemasının majörleri olarak tanımlanan Warner Bross, UIP gibi büyük ve güçlü şirketler, Yabancı Sermaye Yasası’nda yapılan değişiklikle birlikte, 1987’den itibaren ülkemizin film dağıtım ve gösterim sisteminde egemen oldular. Bu süreç Yeşilçam diye de tanımlanan Türk Sineması’nın sonu oldu; üretim, dağıtım ve gösterim sacayağı çöktü. 1990’lardan sonra ortaya çıkan yeni sinemanın başat unsuru “bağımsızlık” olgusu oldu. Önemli temsilcileri arasında Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Derviş Zaim, Semih Kaplanoğlu, Serdar Akar, Yeşim Ustaoğlu, Tayfun Pirselimoğlu, Ümit Ünal, Semir Aslanyürek, Özcan Alper, Emin Alper; genç kuşaktan ise Tolga Karaçelik, Ferit Karahan, Fikret Reyhan, Azra Deniz Okyay, Emre Kayış, Ceylan Özgün Özçelik, Erdem Tepegöz, Selman Nacar gibi yönetmenler sayılabilir. Bu dönemde öyküler ve anlatım yöntemleri değişti. Artık nedensiz kötüler olmadığı gibi nedensiz iyiler de filmlerimizde eskisi gibi yer almaz oldu. Diğer bir deyişle “nedensiz kötülükle”, “safiyene iyilik” Yeni Türk Sineması döneminde ayakları üzerine basmaya başladı. 

Prof. Dr. BÜLENT VARDAR

‘Seyircide nefret yaratmak kolay değil’

Beykent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema (Türkçe) Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bülent Vardar, “Gemi Adamları”, “Geleneksele Dönüş” ve “Zührap Usta” gibi belgesel filmleri çekti. Sinema üzerine kitapları ve makaleleri yayımlanan Vardar, birçok ödül organizasyonunda jüri üyesi olarak görev alıyor. Vardar, daha önce Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürlüğü, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölüm Başkanlığı ve Okan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Dekanlığı yaptı.