Gündem Trakya da can çekişiyor

Trakya da can çekişiyor

03.09.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kırklarelinde sanki Güneydoğu sokaklarındaydık. Dilenen çocuklar, üç kuruşluk yevmiye için saatlerce insan pazarında bekleyenler...

Trakya da  can çekişiyor

SİZE GELİYORUZ Başbakan Ecevit önceki gün Trakyanın incisi Tekirdağdaydı. Ondan bir gün sonra da biz. Şu anda güneş altında kavruluyoruz. Ama dün sağanak yağış varmış. Her ne kadar DSPliler yağmur yüzünden fazla kalabalık yoktu deseler de ilgisizliğin asıl nedeni Ecevite küskünlükleri.Son seçimde en fazla oyu bizden aldı, en fazla milletvekili Trakyadan çıkarttı. Peki bizim için ne yaptı? Bugüne kadar neredeydi diyorlar.Sol yelpazede gezen Trakyada oylar bu kez CHPye yönelmiş durumda. AKPnin esamesi okunmuyor. Bu yüzden AKPyi siz gazeteciler abartıyorsunuz diye bize kızıyorlar. Var da biz neden görmüyoruz, diyorlar. Osmaniye, Çukurovanın bolluk içinde yoksulluk çeken unutulmuş kentiydi. Zengin Trakyanın kaderine terk edilmiş fukara kenti ise Kırklareli. Sanki Güneydoğu sokaklarındaydık. Dilenen çocuklar, işçilerin, hamalların üç kuruşluk yevmiye için saatlerce bekledikleri insan pazarı, zengin Trakyanın görülmeyen ya da görülmek istenmeyen yüzüydü. Paralar İstanbula, çöpü bize Kırklareli, Milli Eğitim Bakanı Necdet Tekinin memleketi. "Nasıl, memnun musunuz?" diye sordum. Bakan olmasına sevinmişler ama bize ne faydası var ki diyorlar. Gelip hep zenginlerle görüşüyor. Diğerleri gibi o da halka ne sorununuz var diye sormuyor. Çocuklarımızı okula gönderecek ne paramız ne de yardım edenimiz var. Mum dibine ışık vermiyor. Kente bir yararı yok, hiç olmazsa çocuklarımıza bir faydası dokunsun. Defter, kitap, önlük göndersin de okula yollayalım dileğinde bulunuyorlar. Kırklareli ve Tekirdağ çevresi Türkiyenin en önemli sanayi merkezleri arasında yer alıyor. Ama gelin görün ki, İstanbulda merkezde bu sanayi kuruluşlarının her iki kent merkezine de bir katkısı yok. Trakyanın rantını İstanbul yiyor. Çöpü de bize kalıyor görüşündeler. Çiftçi kan ağlıyor Kırklarelindeki küçük esnaf büyük marketlerin açılmasından şikâyetçi. Tekirdağ halkının tepkisi ise, sahil şeridi dışındaki semtlere yeterince altyapı hizmetinin götürülmeyişi.Kırklarelinde halk CHPye kızıp seçtikleri MHPli belediye başkanından memnun ama valinin ne yüzünü gören var ne de adını bilen. Devlet Hastanesinden şikâyetçiler. Parası olmayanın yüzüne bakılmadığını söylüyorlar.Yoksulluk nedeniyle suç oranlarında patlama olmuş. Bali ve tiner koklayanlar hızla artıyormuş. Geceleri sokakta gezmek artık çok zor diyorlar.Trakya genelinde bir hayli emekli var. Çoğu da Bağ - Kurlu. Maaşlarına zam istiyorlar. Kim zam sözü verirse oyumuz ona diyorlar.Trakyanın işçileri gibi işverenleri de dolu. "Daha kazanmadan devlet vergi alıyor. Kriz falan devletin umurunda değil. Bu yüzden bir sürü fabrika sökülüp Romanya ve Bulgaristana gidiyor. Böyle giderse yakında burada fabrika kalmaz" şeklinde konuşuyorlar.Özetin özeti: Çukurovadan sonra Türkiyenin en verimli ve en sanayileşmiş bölgesini de göz göre göre yok ediyoruz. Politikacılar sadece kendilerini değil, ülkeyi de batırıyorlar. Kırklarelinde olduğu gibi Tekirdağ da çiftçi ürününün karşılığını alamamanın perişanlığını yaşıyor. Mazota, gübreye, tohuma her şeye zam geliyor ama ürünün fiyatı düşüyor. Oysa bu hükümet sanki çiftçileri yok etmek için ant içmiş, emeğimizin, masraflarımızın karşılığını istiyoruz, diye haykırıyorlar. Bulgaristan bile geçti... Öfkeli bir genç, "Takım tutar gibi parti tutmak yok artık. Kim iş yapacak, ben ona bakıyorum. Bulgaristan nereden nereye geldi. Solladılar bizi. Paraları paramızı geçti, içim kan ağlıyor" diyor Sekiz - on kişilik bir grup kuşatıyor. Abi biz kararsızız diyor biri, ısrarlı sorularım karşısında. Nedenini sorarsan, kazık yiye yiye kime güveneceğimizi şaşırdık. Ötekiler başlarını sallıyor. Kimsenin keyfi yok. Yine de oy verecekler. Bu kez yeniler olur diyor gençten biri. Ama AKPye benden oy bekleme. Gönlüm solda.İnce sakallı, bastonlu bir dede. Önce ahlak diyorum diye söze karışıyor. Vicdan bekçisini herkes kalbine koyacak, çaresi yok. Gençlerin siyasete girmemesinden dertli. 80 yaşıma geldim, bir huzur göremedim bu güzel ülkede diyor. Sandık? Biraz susuyor. Doğruya doğru diyor. Benimki AKPye, ama... Kolumu tutuyor. Derviş tek başına parti kursun diye bekledim. Kursaydı hiç düşünmeden oyumu ona verirdim. Eskilere oy vermem. Hepsini bu yaşımda iyi tanıyorum artık... Soruyorum: Ama kimilerine göre asıl suçlu Kemal Derviş... Yanıtlıyor: Hükümette kaç tane bakan var? 36 tane. Kaç tane Derviş var? Bir tane. Neden her biri, birer Derviş olmaya çabalamadı da mani olmaya kalktılar? Dervişin farkını ben biliyorum...Esnaftan iki orta yaşlı. Ilımlı siyaset neredeyse oyumuz oraya diyorlar. Husumet, kavga gürültüyü bu ülke kaldırmaz. Bunu herkes görsün. Biri oto tamircisiymiş, öteki lokantacı. İkisi de kapatmış. Günleri bu parkta geçiyor. Güleryüzlü bir genç. Hızla bir tahlil yapıyor, söze karışarak: DSPnin oyları CHP, ANAPın oyları DYP, MHPnin oyları da AKPye kayarsa yeni Meclisten de hayır gelmez bana göre. Siyaset de değişmez diye anlatıyor. Umarım bizi ABye sokacak bir hükümet oluşur. Kırklarelinin tarihi çınarının altındayız. Her yerde olduğu gibi, yine dertli bir kalabalık. Yaşlı bir köylü işaret ediyor: Fakirin, açın şahidi işte bu ağaçtır... Yanında, düzgünce giyimli bir emekli ekliyor: 67 yaşındayım. Büyük savaştan beri böyle sıkıntı yaşanmamıştı. Gidin yakındaki orman köylerini görün... Yerel durum tahlili Öfkeli bir genç. Geçti abi diyor. Eskisi gibi takım tutar gibi parti tutmak yok artık. Kim iş yapacak, ben ona bakıyorum. Uzakları gösteriyor: Olmayacak bir Bulgaristan be abi, bak nereden nereye geldi. Komünizmden bilmem neye kadar bin türlü bela atlattılar, solladılar bizi. Biz hâlâ nelerle uğraşıyoruz. Paraları paramızı geçti, içim kan ağlıyor.Arkadaşı söze karışıyor: Oradaki Türkler buradaki Türklerden neden daha mutlu oluyor? Bizimkileri Meclise soktular, korkmadan. Bölündüler mi? Biz hâlâ o şarkıyı bilmem hangi bayramda söyler misin, söylemez misin diye haybeye talim yapıyoruz. Bıktık artık... Beni Bulgaristana özendirir hale getirdiler. O da oldu yani. Emekli bir memur, yerel durum tahlili yapıyor. Burası münevver yerdir diye söze karışıyor. DSP burada kaybeder, ama CHPye yarar. Buradan iki CHP, bir de DYP çıkar. Önceki seçimde DSP Apodan, MHP de cenazelerden oy aldı, ama bugün o gün değil artık. Oyları ekmek tayin eder. Kırklarelinde gürültü Tekirdağda siesta Kırklarelililer "Şehrin en güzel yerini seçmişsiniz konuşmak için" diyorlar Cumhuriyet Meydanındaki bakımsız, tozlu park için. Cumhuriyet Parkının yeni adı Hergele Parkı. Yani halk arasındaki adı. Kenttekilerin söylediğine göre bir tek seçildiklerinden beri onlarla yüz yüze gelmemiş olan milletvekilleri ve sokaktan kopmuş kent yöneticileri eski, resmi adını kullanıyorlarmış parkın. Parkın yeni isim babaları bütün günlerini burada geçiren işsizler. Tekirdağlı sakin Lumpen gürültüye rağmen ama belki de onlar sayesinde CHP Kırklarelinde en iyi durumdaki parti.Tekirdağda Milliyet TIRı sahile çekiliyor. Banklardaki güneşlenme seanslarına ara verme zahmetine katlanan Tekirdağlılar bizimle sohbete koyuluyorlar. Türkiye genelindeki sorunlar elbette burada da söz konusu. Ama burası Kırklareli gibi gürültüyle ifade etmiyor kendisini.Tekel Şarap ve İçki Fabrikasından emekli olduğunu söyleyip, hacı olduğunu ise vurgulayan Nuri Baş, emekli maaşının eriyip gitmesine yanıyor. 74 yaşında; babasının vasiyeti doğrultusunda hep CHPye vermiş oyunu. "Tekirdağda CHP kazanır" diyor titreyen sesiyle. Oyunu CHPye vereceğini söyleyen Tarım Krediden emekli çiftçi Hasan Çakır da, maaşının tutarını söylerken eziliyor. Ama üç oğlundan söz ederken yüzü gururla aydınlanıyor. Biri bilgisayar mühendisi ve İstanbulda. Biri askeri doktor ve Tatvanda. Biri ise: Endüstri mühendisi ve 1997 ÖYS 16ncısı. İşsiz."Yine de iyi iş başarmışsınız" diyorum. "Evet ama yoruldum" diyor.Türkiyeyi bu insanlar kurtarıyor: Merdivenleri her yaz öğle sonrasında kova kova soğuk suyla serinletilen bahçeli küçücük evlerden bir eylül günü ceplerine sıkıştırılmış bin bir emek ile okullara, üniversitelere gönderilen oğulların, kızların anneleri, babaları. Kırklarelililer partilerin adaylarını hep Lüleburgazdaki zenginler arasından seçtiklerini, bu yüzden de sorunlarının Ankaradan duyulmadığını söylüyorlar. Bu sesini duyuramama durumu ve Türkiye genelindeki işsizlik Kırklarelinde lumpenproletaryayı iktidara getirmiş. Çoğunluğu Romanlardan oluşan bu lumpen kalabalığın sesi çıkıyor en çok. Bu kalabalığı biraz hoş tutan parti Kırklarelinde oylarını artırıyormuş. Artırır. MHPli Belediye Başkanına seçimleri bu kesimin kazandırdığını söylüyor sakin Kırklarelililer. Tabii konuşma fırsatı bulabilirlerse. Romanlar öfkeli Hemen aklımdayken bir notla başlayayım... Adı Tuncay Kayıkçı. Yaşama sevincini kaybetmiş. Umutsuz, çaresiz... 22 yaşındaki eşinin "ketbezesi" kanserinden gün geçtikçe solduğunu, hayattan kopmakta olduğunu anlatıyor. İstanbul Şişli Etfal Hastanesinde başlayan tedavi, ne yazık ki parasal olanaksızlık yüzünden yarım bırakılmış. Hastaneler, Kayıkçının kapıya bile yanaşmasına izin vermiyor. Parasız Kayıkçıyı, parası olmayan hastayı kim ne yapar! Ben çaresiz, telefon numarasını aldım: (0288.212 41 76). Artık gerisini okurlara bırakıyorum. Yüreğinde insan sesi verecek teller hâlâ sağlam kaldıysa, bu yazıyı okuyan olanaklı insanlar bu telefonu arar. Ezilenler Kırklarelili, Babaeskiye sokak deyimiyle "gıcık" bakıyor. Çünkü tüm sınai yatırımlar ilçeye gitmiş. İl merkezi güdük ve işsiz kalmış. Sorunların ağırlığından bunalmış. Tuncay, Kırklarelinde savrulup dağılan, ezilip büzülen yüzlerce Roman vatandaştan bir örnekti. Hani hayata her gün taze gülücüklerle başlangıçlar yapan, yaşamımıza zurna sesinden, keman yayından nağmeler katan o Romanlar var ya, artık onların da "romantik" yaşamı, trajedik gerçeklerin öfkesiyle örülmüş. Kimseye inanmıyorlar. Hiçbir lidere güvenmiyorlar... Sık sık tiner sözcükleri dolanıyor dillerine. Tiner çekip suç işlemekten kendilerini zor sakındıklarını söylüyorlar. Bu bir tehdit mi? Sanmıyorum. Biri, yine de iyimser bir yorum getiriyor yaşadıkları günlere. "Türkiye, Arjantinden çok daha kötü. Ama burada hiç değilse aileler var. Eş, arkadaş, akraba dayanışması var. Yoksa şu aç halimizle Arjantinden beter ederiz ortalığı ama yine de umutla beklemeye çalışıyoruz. Bize umut verin. Yaşama küstürmeyin" diyorlar. Tekirdağ temiz İyi ama çiftçi çocuğun beden eğitimi öğretmeni Yavuz Ergenin durumu ne olacak?Yavuz Ergen, üç ayrı okulda Beden Eğitimi dersine gidip, mesleğini icra ediyor. Ama onun gibi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu mezunu eşi Neslihan Ergen bir türlü öğretmenlik mesleğine başlayamıyor. Ne sınıf öğretmenliği şansı kalmış, ne de beden eğitimi öğretmenleri arasında hak ettiği yeri almış. Açıkta bekleyen 13 bin öğretmene her yıl yenileri eklenirken, Neslihan gün geçtikçe umudunu kaybediyor.Neslihan - Yavuz Ergen çifti bu ekonomik darboğazdan, tek maaşla hayatı korkmadan, tadıyla yaşayamıyorlar. Çocuk sahibi olmak istiyorlar ama o çocuğa güvenli bir yaşam sunamayacakları için vazgeçiyorlar.İşte size Trakyadan iki çiftin dramı. Kayıkçılar yardım elini, Ergenler öğretmenlik kadrosunu bekliyor. Adı konmamış çocuk da dünyaya gelmek istiyor.Acaba siyasetçiler bu sorunlara hangi çözümü öneriyor? Geçtik Tekirdağa. Evler düzenli, bakımlı. Sokaklar temiz, trafik düzgün akımlı. Hayat sakin. İnsanlar sorunlarını soğuk hava deposuna kaldırmış, 3 Kasımı bekliyor. Çiftçi, ayçiçeğinde enflasyona endeksli kooperatif desteğinden memnun. Dünya Bankasının teşvikleri sayesinde sofralarımızda eksik olmayan ayçiçeği yağının üretim zincirindeki ilk emekçileri işi otomatiğe bağlamış, geçinip gidiyorlar.