Gündem Tufandan kurtulanların isyankâr torunları

Tufandan kurtulanların isyankâr torunları

20.06.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

Âd kavmi, Nuh kavminden sonra putlara tapan ilk kavimdir. Âd ve Semûd kavmi zengin ve ileri görüşlü bir kavim olmakla beraber kendi akıbetlerini fark edemediler, sonları da korkunç oldu

Tufandan kurtulanların  isyankâr torunları

Rabbimiz Kuran’da pek çok surede Âd ve Semûd kavimlerini birlikte anmıştır. Hz. Musa da kendi kavmini Nuh, Âd ve Semûd kavminin başına gelenlerle uyarmıştır (İbrahim, 14/9). Âd kavmi, Nuh kavminden sonra putlara tapan ilk kavimdir. Bu kavmin başkenti, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütun ve kulelerle dolu İrem şehriydi. Bu şehre arkeolojik kaynaklarda Ubar adı da verilir. Yemen’de yer alan bu görkemli şehir, sekizgen kuleleri ve on beş metreye varan sur duvarlarıyla muhteşemdi. Âdlılar, yüksek yerlere şato gibi binalar yaparak, lüks ve eğlence içinde günlerini gün ediyorlardı.

Haberin Devamı

Bazı sarayları o kadar şatafatlıydı ki, bu sarayların içinde ölümsüzlüğü bulacaklarına inanmışlardı. Âdlılar sahip oldukları güç ve teknolojiyi güçsüzlerin üzerinde bir zorbalık ve yıkım aracı olarak kullanmayı da ihmal etmiyorlardı. (eş-Şuarâ, 26/128-130). Dahası Âd kavmi, Allah’a inanmıyor, ahiret gününü yalanlıyor, fuhuş ve eşcinsellik gibi günahlarda ısrar ediyordu.

Âd soyundan gelenler

Onlar, sahip oldukları teknolojiyle böbürlenerek “Bizden daha güçlü kim var?” diyorlardı (Fussilet, 41/15). Allah, içinde bulundukları günah batağından kurtarmak için onlara Hûd’u peygamber olarak gönderdi, fakat onu yalanladılar.

Bir diğer kavim, çöl patikalarının, kum tepelerinin çocukları Semûdlular! Âd kavminin soyundan geldiği sanılan Semûd kavminin yurdu, Medine’nin kuzeyinde, Hicaz ile Tebük arasında Hicr denilen yerdedir. Semûdlular, vadide kayaları yontarak kurdukları şehirlerinin görkemi içinde, her türlü ahlaksızlığı yapıyor, bu kayaların kendilerini her şeyden koruyacağını düşünüyorlardı. Oysa Allah ‘sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır’ diyordu (en-Nisâ, 4/80).

Haberin Devamı

Allah, Semûd halkına Hz. Salih’i peygamber olarak gönderdi. Semûdlular bir insanın peygamber olduğuna inanmanın delilik olduğunu düşünüyorlardı (el-Kamer, 54/23-24). Onlara göre, Salih Peygamber’in olağanüstü şeyler yapması gerekirdi. Salih Peygamber’den, kayadan bir deve çıkartmasını istediler.

Mucizevî biçimde kayanın yarılmasıyla bir deve yaratıldı onlar için. Fakat bu olayın ardından zorlu bir sınav da başlıyordu. Allah, Semûdlulara su kaynaklarını bir gün onların, bir gün de bu devenin kullanmasını emrediyordu. Semûdlular buna dayanamadı ‘suyumuzu bitirecek’ diye devenin canına kıydılar (el-A’râf, 7/73).

Âd ve Semûd kavmi zengin ve ileri görüşlü bir kavim olmakla beraber (Ankebût, 29/38) kendi akıbetlerini fark edemediler. Çünkü şeytan, yaptıklarını onlara güzel gösterdi. Sonları da korkunç oldu.

3 sene yağmur yağmadı

Âd kavmi, inkarında direnince üç sene yağmur yağmadı topraklarına! Derken sekiz gün yedi gece rüzgâr esti. Nihayet bir gün uzakta bir bulut gördüler, ‘İşte!’ dediler, ‘beklediğimiz yağmur bulutu nihayet geldi!’ Ne fayda ki, bu bulut, çöl kumunu kaldırarak ilerlemekte olan bir kasırgadan başka bir şey değildi. Uğultulu ve dondurucu şiddetli bir rüzgârla gelen kum kasırgası helak etti Âd kavmini (el-Hâkka, 69/6).

Haberin Devamı

İçi boş hurma kütükleri gibi boylu boyunca devrildi yere, cansız bedenleri (el-Kamer, 54/20). Sonunda yıkılmaz denilen İrem şehri, sanki hiç olmamış gibi, metrelerce kalınlıktaki kum tabakasının altında kaybolup gitti. Semûd kavmi atalarının başına gelenlerden ibret almamıştı hiç! Onlar da ‘Bizden daha güçlüsü yok!’ diyorlardı. Oysa Allah ‘Biz nice güçlü kavimleri helak ettik’ diyordu (ez-Zâriyât, 50/36). Gök başlarına yıkılmış, yer sallanmıştı.

Gökten alev alev yıldırımlar düştü. Dünya yeni bir güne merhaba derken, bir sabah vakti, Semûdlular oldukları yerde kalakaldılar. Adeta ağıldaki samana dönmüşlerdi (el-Kamer, 54/31). Allah bir kavimden rahmet elini çektiğinde böyle oluyor. Ne İrem şehri Âd kavmini kurtarabildi ne de kaya evleri Semûd kavmini (Kur’an’dan Öğütler, Diyanet İşl. Bşk. yay., c. II, s. 378-379).

Haberin Devamı

İstanbul’un Fatih ilçesinde, Davutpaşa Mahallesi’nde Kızılelma Caddesi ile Hekimoğlu Ali Paşa Caddesi kavşağında Osmanlı dönemi, 18. yüzyılda yapılmış bir camidir. Cami, Sultan 1. Mahmut’un 1732 yılında sadrazamlığını yapan Hekimoğlu Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. İstanbul’un yedinci tepesinde yer alan bu külliye, Mimar Çuhadar Ömer Ağa ve Hacı Mustafa’ya 1735 yılında yaptırılmıştır.

Külliye; cami, kütüphane, sebil, dört çeşme, muvakkithâne, tekke ve türbeden ibarettir. Tamamen kesme küfeli taşından yapılmış cami, diğer sadrazam camilerinin boyutlarından daha büyük olduğu gibi, birçok camide görülmeyen halvet odaları (ibadet hücreleri) vardır.

Külliyenin inşa yıllarında, Osmanlı mimarisinde barok sistemi bu camide son kez kullanılmıştır. Yani cami, klasik Osmanlı mimarisinin son eseri olmuştur. Son yıllarda kullanılmaya başlanmış rokoko motifleri ise, bu camide bol miktarda kendini göstermiştir.

Haberin Devamı

Altıgen kenarlı olan kubbe, altı adet büyük fil ayağına oturtulmuştur. Ayrıca sağ ve solda ikişer, mihrapta da bir olmak üzere beş yarım kubbe ve arkada dört kubbesi daha vardır.

Mermer mihrabın sağ yan duvarında çini plaka üzerine Kâbe resmedilmiştir. Vaiz kürsüsünün ahşap işçiliği ile mermer minberin taş işçiliği bir sanat harikasıdır. Minberin külâhı oymalı ahşaptır. Hünkâr mahfili de ahşap olup, mihrabın sol duvarı üzerindedir ve girişi dışarıdandır. Mihrap, kıble duvarından dışarı taşmış olup, yarım kubbe ile örtülüdür. Kadınlar mahfili caminin üç tarafını çevrelemiştir.

Cami içi, mavi ve sarı renkli çinilerle kaplanmıştır. Kitabeler, Sadrazam Ragıp Paşa’nındır. Tek şerefeli, taş külâhlı, tek bir minare vardır. Son cemaat yerinin kubbeleri ve minare, 1960 yılında yeniden yapılmıştır.

Hekimoğlu Ali Paşa Camii avlusunda iki kubbeli ve iki bölümlü bir türbe bulunmaktadır. Türbenin doğu yönünde Hekimoğlu Ali Paşa ve aile fertleri yer almıştır. Türbenin batı yönündeki bölümünde de Abdal Yakub ve Şeyh İbrahim ile tekkenin diğer ileri gelenleri yatmaktadır.

Yeminlere bağlı kalmak gerekir

Mecbur kalmadıkça yemin etmek doğru değildir. Bir kişi yemin edip bir konuda söz verdiği zaman, yeminine bağlı kalmalıdır. Yemin, Allah Teâlâ’nın isim veya sıfatlarından birine ant içmekle yapılır. “Vallahi, Billahi, Tallahi, Allah şahit, Allah hakkı için and olsun, Allah adına yemin ederim” gibi ifadeler böyledir. Dil alışkanlığı sebebiyle, yemin etme kastı olmadan “Vallahi”, “Billahi” gibi kelimeler kullanılarak yapılan yeminlerden dolayı keffâret gerekmez. Yeminini bozan kimse keffâret olarak; ya on fakiri sabahlı akşamlı doyuracak ya da on fakiri orta seviyede giydirecektir. On fakire birer miktarı veya bir fakire on ayrı günde her gün birer miktarı para vermekle de bu görev yerine getirilmiş olur. Eğer bunlara gücü yetmezse üç gün arka arkaya oruç tutması gerekir.

Zekâttan hangi borçlar düşülür?

Zekât, yıllık bir ibadettir. Günümüzde ödeme planı uzun bir takvime bağlanmış olan ve ileriki yıllarda düzenli olarak ödenecek olan kamu, kooperatif, kredi türü borçlar, bütünüyle zekât malından düşülmemelidir. Zira bu ödeme takvimleri çok uzun vadeleri kapsamakta ve kişiler bu borçları hemen o yıl içinde ödeme durumunda karşı karşıya kalmamaktadırlar. Bu bakımdan kişinin elinde bulunan zekâta tabi mallardan, sadece “o zekât yılına ait olan birikmiş borçlar, vadesi o yıl içinde dolmuş veya dolacak olan ve dolayısıyla o zekât yılı içinde hemen ödenmesi gereken borçlar” düşülmelidir.

Bir ayet

“De ki; ‘Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok
merhamet edendir.”
(ez-Zümer, 39/53)

Bir hadis

“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona ne zulmeder, ne de onu yalnız bırakır. Kim, kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da o kimsenin ihtiyacını giderir. Kim, bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse, Allâhu Teâlâ da o kimsenin kıyâmet sıkıntılarından birini giderir. Kim, bir Müslüman’ın (ayıbını) örterse, kıyamet gününde Allâhu Teâlâ da onun ayıplarını örter.”
(Buhârî, Mezalim, 3).

Esmâ-i Hüsnâ’dan

el-Mâni’: “Kötü şeylere engel olan, bunların gerçekleşmesine müsaade etmeyen, dostlarını onların düşmanlarından koruyup kendilerine gelebilecek kötülüklere engel olan.”

Hz. Musa’nın duası

Rabbim! Göğsüme genişlik ver, işimi kolaylaştır, dilimden düğümü çözüver de sözümü iyi anlasınlar. (Tâ hâ, 20/25-28)