Gündem Üsküp’ün her yeri bizden bir parça

Üsküp’ün her yeri bizden bir parça

21.09.2009 - 01:55 | Son Güncellenme:

Havalimanı’ndan otele 15-20 dakika sonra vardık ama sanki Eminönü-Tahtakale sokaklarında gibiydik. Veya Osmanlı’nın diğer bir ucuna gidersek, Şam’da...O eski coğrafyanın her yerindeki hep o üçlemeler; han-hamam-cami veya cami-havuz-çeşme... Bedestenvari binalar, önlerinde satıcılar... Baktık burada her şey biz...

Üsküp’ün her yeri bizden bir parça

ÜSKÜP (SKOPJE)
Büyük İskender Havalimanı’na 14.00 gibi indik ve hemen saatlerimizi bir saat geriye aldık. Sıcaklık tahminimizden de fazlaydı. Üstelik kış olsa mutlaka tersini söyleyecektik, çünkü burası tam bir kara iklimiymiş.
Pasaport kontrolü son derece hızlı ve sorunsuz geçti. Makedonya, kendisini ilk tanıyan ülke olan Türkiye’ye vize uygulamıyor. Dolayısıyla Avrupa kıtasında bulunup da havalimanı polislerinin yüzünüze “Ne iyi ettiniz de geldiniz” diyen ifadelerle baktığı nadir ülkelerden. AB’ye girince -ki bizden önce gireceklerine inanıyorlar- belki değişirler, ancak en azından şu anki vaziyet bu.
Geçiş sorunsuz demekle birlikte havalimanının bir başkent için biraz bakımsız ve küçük olduğu notunu da düşelim. TAV buraya vaktiyle “Geleceğim” demiş, sonra galiba ertelenmiş. Oysa hafta içi her gün bir THY uçağının da inip-kalktığı liman bir an önce elden geçirilse pek iyi olur. Özellikle bunun sıkıntısını dönüş yolunda daha bir hissettik ama bizim şimdi o dönüş yoluna gelinceye kadar Makedonya’da geçireceğimiz beş gün, biri Kosova’da olmak üzere gideceğimiz yedi şehir, kat edeceğimiz 815 kilometre var.

Gülen cemaatinden Y. Kemal koleji

İlk kez gidilen her ülkede olduğu gibi elbette bizim de Makedonya’da tanıştığımız ilk kişi bir taksi şoförü oldu. Şoförle muhabbetin başlaması ise bir dakika bile sürmedi. Zira Makedonya’da bir muhabbet ancak siz istemiyorsanız başlamamış demektir, yoksa karşı taraf sebebiyle değil.
Şoför bir yandan konuşurken bizim de gözümüz yollarda eski bir Yugo veya kırmızı bir Zastava otomobillerinden aradı ama bir türlü denk gelmedi. Onun yerine aracını kenara çekip ulu orta ihtiyaç gideren adamlar ve mendil satmaya, cam silmeye çalışan çocuklarla, çarpık yapılaşmalar gördük, ki bilin bakalım bu görüntüler bize nereyi anımsattı?
Bir tanıdık daha vardı yol üzerinde: Yahya Kemal! Makedonlar gururla “Size iki Kemal verdik. Biri Yahya Kemal, diğeri Mustafa Kemal” diyorlar. Haklılar. Ama bu gördüğümüz tabeladaki Yahya Kemal bir kolej. Gülen cemaatinin mahiyetindeki kolejlerden. 1996’dan bu yana Makedonya’da üç şube açan koleje Müslüman Türk ve Arnavutların yanı sıra Hıristiyan Makedonların da çocuklarını gönderdiğini öğrendik.
İstanbul’a Sofya’dan daha yakınlar
Alandan 15-20 dakika sonra otele vardık ama sanki Eminönü-Tahtakale sokaklarında gibiydik. Veya Osmanlı’nın diğer bir ucuna gidersek; Şam’da... Sonuçta o eski coğrafyanın neresinde olursanız olun karşınızda hep o aynı üçlemeler; han-hamam-cami veya cami-havuz-çeşme... Bedestenvari binalar, önlerinde satıcılar, büfeler, adım başı kahve, kahvedeki adamların başında kasket, kadınlar daha kapalı, kimin esnaf kimin alıcı olduğunun belli olmadığı bir kalabalık...
Baktık, burada bize her şey bizi hatırlatıyor; oysa ki biz Üsküp’teyiz. Haritadaki adıyla Skopje’de... Bulgaristan’a uzaklığı 80, Yunanistan’a 200 kilometre. Üsküp-Üsküdar arası ise 750 kilometre, ama onlardan daha çok bize benziyor Üsküp. En azından Vardar’ın sol yakasında kalan eski Üsküp...

Osmanlı unutulmak isteniyor gibi

Özellikle Osmanlı’ya ait pek çok tarihi yapı bu eski tarafta. Ve işin doğrusu sanki biraz unutulmak isteniyorlar. Restorasyonları ya yapılmıyor ya da bitmek bilmiyor. Çevrelerinde hiçbir pırıltı kalmamış.
Bundan 40 yıl öncesine kadar onlarca çeşit Türk zanaatkârının çalıştığı eski çarşı durmuş vaziyette. Türk esnaf, yerini Arnavutlara bırakmış. Yahudi mahallesi ise yok. Binlercesi 1943’te Polonya’nın Treblinka toplama kampına gönderilmiş. Onlar da gittiğinden beri sade Müslümanlara kalmış eski Üsküp ve gelip tam Vardar sınırında bitmiş.

Bu meydanın isimleri tarih dersi

Eskisinin bittiği yerden, yani Vardar’ın hemen sağından başlayan yeni Üsküp, 1945’ten sonra gelişen bir yer. İki yakayı birbirine bağlayan Taşköprü’den ilk adım attığınız noktasında geniş bir meydanı var. Adı Makedonya’nın tarihi gibi: Osmanlı döneminde Gazi Menteş, Sırplar döneminde Kral Alexander, Yugoslavya döneminde Tito, 1991’den beri de Makedonya Meydanı.
Ama bizim en çok hoşumuza gideni halk arasında kullanılan “Revü meydanı” oldu. Şöyle ki, bundan 30-40 yıl evvel ülkedeki her milletten kızlar akşamları bu meydanda saat yönünde, her milletten erkekler de tam tersi istikamette iç içe iki daire halinde yürür, birbirini beğenenler göz göze gelir ve belki de kız oğlanın kendisini eve bırakmasına izin verirmiş.

Artık romantik değil, demokratik

Meydanın şimdilerdeki meselesi bu kadar romantik değil. Yugoslavya parçalandığından beri dini yeniden keşfetme telaşına kapılan Makedonlar buraya bir kilise, aynı telaş içindeki Arnavutların başını çektiği Müslümanlar da bir cami yaptırmak istiyor. Gençler, özellikle mimarlık öğrencileri ise her şeye karşı; “Meydanı boş bırakın” diyor.
Gelelim hangi tarafın dediğinin olacağına: Makedonya’da il, ilçe, vali, kaymakam yok. Sadece belediyeler var. Tam 84 belediye. Dolayısıyla bu meseleyi de meydanın bulunduğu merkez belediyesi çözecek. Yakın bir zamanda referandum yapıp, halka soracak. Halk ne derse, o.

Saatler 05.17’de durmuş

Hani demin Taşköprü’den, yeni Üsküp’ün Makedonya meydanına geldik demiştik ya; o meydanın Vardar’a paralel sağlı-sollu iki yolu ya paten kayanlar, ya yürüyüşe çıkanlar ya da her türlü müzik sesinin geldiği, güzel kadınlar ve yakışıklı erkeklerle şenlenmiş barlar, kafelerle dolu.
Ama siz meydandan o iki cezbedici yola sapmaz da, Vardar’ı arkanıza alıp direkt karşınızdaki Vodna dağına doğru giderseniz o zaman da yine trafiğe kapalı; ağaçlara, dükkânlara, kafelere, insanlara, müzelere, heykellere açık Caddesine girersiniz.
Tabii tahmin edeceğiniz üzere burasının da en az iki adı var: Eskisi Mareşal Tito, şimdiki Makedonya Caddesi. Bize kalsa biz de Rumeli caddesi derdik, ki hakikaten aynı bizim Nişantaşı-Rumeli’ye benziyor.
İşte o caddenin sonunda, ta uzaktan gelirkenden beridir fark ettiğimiz, (Bu arada Üsküp engebesi az, epey düz, hatta tam bir bisiklet kenti) ama “Yanlış görüyoruz herhalde” diye baktığımız saate vardık. Saat sabah 05.17’yi gösteriyor. Oysa kilise çanları çalalı çok oldu, akşam ezanı da neredeyse okunmak üzere. Meğer sonradan anladık ki Makedonya’nın 05.17’si bizim 03.02’mizmiş. Onlar da 1963’te bir deprem faciası yaşamışlar.
O gündür bugündür tren istasyonundaki bu koca saat, deprem saatini gösteriyor. Ve yine o gün yıkılan istasyon tamir edilmiyor. Makedonyalılar baktıkça kaybettiklerini hatırlasın diye...

En çok gözyaşının olduğu gar

Tabii insanlar sırf ölünce kaybedilmiyor. Bir de bu dünyadaki ayrılıklar var. Türkler için aynı yıkık istasyon, işte o ayrılıkların istasyonu. Özellikle genç Yugoslavya’nın başlangıç yıllarındaki Stalin özentisi sert uygulamalar öyle yıldırmış ki Türkleri, buradan binlerce insan 500 yıllık köklerini bırakıp gözyaşları içinde uğurlanmak zorunda kalmışlar Meriç’in doğu tarafına...
Şimdi o istasyona bakıp gözü çok uzaklara dalan Makedonyalı Türkler şöyle diyor: “En çok da 1950’den 58’e kadar her gün gelip burada ağladık. Her gün birilerini İstanbul’a, Bursa’ya, İzmir’e gönderdik. Ailelerimizi her gün buradan yolcu edip, Aksaray’a, Zeytinburnu’na, Fındıkzade’ye, Pendik’e, Buca’ya emanet ettik. Hiçbir tren istasyonu buradaki kadar gözyaşı görmemiştir... Biz bu istasyonda çok ağladık, çok çekiler çektik.”

Haberin Devamı

Kavga ederlerse rakı içip barışıyorlar
Eski çarşının ortasında herkesin rağbet ettiği Turist adında bir Türk lokantası var. Lokantanın sahibi Enver Hacı (48) bir Pomak (Torbeş). Yanında çalışan elemanlar ise Arnavut, Makedon, Boşnak, Roman, Pomak, Ulah ve Sırplardan toplam bir düzine. Hepsi nasıl anlaşıyor diye sorduk; Hacı “Tabii ki Makedonca. Resmi dil bizim ortak anlaşma dilimizdir” dedi. Peki niye bu kadar çeşit diyecek olduk, “Bilhassa salata yaptım. Kimse Hacı bizi dışlamış desin istemedim” yanıtını verdi. Ee kavga etmiyor mu bu kadar milletten genç diye meraklandık, bu kez de “Rakı var! Kavga etseler de rakı içip barışıyorlar” dedi.

Üsküp’ün her yeri bizden bir parça


Ortak geçmiş varsa, istesen de bölünemiyorsun

Bir açıdan bakarsanız aslında Yugoslavya parçalanmış falan değil. Harita üzerinde öyle görünebilir. Bu harita kimilerine mukadderat gibi gelebilir ve hatta cezbedebilir de...
Oysa biraz sokaklarında dolaşınca bile anlıyorsunuz ki, ortak kültürü bu kadar yoğun olan coğrafyalarda bölünme o kadar da kolay değil. Her isim, her cisim üzerindeki anlaşmazlıklar dahi aslında “çatışma”, “ayrışma”dan ziyade birlikte göğüslenmiş koca bir tarihin kanıtı. İşte bizim sadece Makedonya’dan bakınca görebildiğimiz birkaç “Hayır, o senin değil, benim” maddesi. Siz bir de bunun üzerine daha bizim bilmediğimiz onlarca maddeyi ekleyin ve sonra da altıyla çarpın lütfen:
1-Yunanlılar, Makedonların havalimanına Büyük İskender demesine karşı çıkıyor, çünkü “İskender bizim” diyor.
2- Yunanlılar, Makedonların güneşi temsil eden ilk bayraklarına da karşı çıkmış, çünkü o güneş asıl bizi temsil eder, demişler.
3- Ve yine Yunanlılar Makedonların ülkesinin adına da karşı çıkıyor. “Sizin adınız Eski Yugoslavya Cumhuriyeti Makedonya (FYROM) olsun, sırf Makedonya olursa benim ülkemin kültürel ve tarihsel mirasını kapsar” diyor. Oysa “Makedonya Cumhuriyeti” adı 125 BM ülkesi tarafından tanınmış vaziyette, ama Yunanistan hâlâ “Ya benim dediğim ismi kullan ya da NATO üyeliğini veto ederim” edasında.
4- Aynı coğrafyada Atatürk de paylaşılamıyor. Makedonlar diyor ki, “Hem bizdeki okulda yetişti hem de babası bizim Debre’nin Kocacık köyündendi”; Arnavutlar diyor ki, “Asıl dedesi bizde hafızdı, soyu da bizdendi”; Yunanlılar da diyor ki, “Ne alakası var, Selanik’te doğdu.” Atatürk için “Kökleri Konya ve Aydın’dan göç ettirilmiş bir Yörük” diyen Türkler ise tartışmaya dahi girmiyor.
5- Rahibe Teresa için yine aynı çekişme. Ulahlar diyor ki “Babası Ulah’tı”, Arnavutlar diyor ki, “Annesi Prizrenli Katolik bir Arnavut’tu”, Makedonlar da diyor ki, “Üsküp’te yaşadı.” Ve hepsinden sonra gelen cümle aynı: “Rahibe Teresa bizim!”
6- Makedonlar ünlü şair Nikola Vaptsarov için “Bizle beraber savaştı, bizdendi” diyor; Bulgarlar ise “Bizim vatandaşımızdı, size ne oluyor!”
7- Sırplar Makedon kilisesini tanımıyor, “Bizim kilise sizi de kapsar” diyor.
8- Bulgarlar devleti tanıyor, ama milleti tanımıyor. “Siz hepiniz aslında Bulgarsınız” diyor. Makedonlar ise bağımsızlıklarını kazandıklarından beridir Slavlıktan da geçmiş, “Biz Antik Makedonuz, İskender’in torunlarıyız” diye karşı tez üretiyor.
9- Yunanlılar ne devleti, ne kiliseyi, ne milleti tanıyor.
10- Bulgarlar Aziz Kiril ve Aziz Metodiy (Hani Kiril alfabesini bulanlar) bizim azizlerimiz diyor; Makedonlar bizim. Sonuçta her iki ülkede de aynı isimde üniversiteler ve bolca heykelleri var.
11- Osmanlı’ya karşı savaşan ulusal halk kahramanları Gotse Delchev için bile çekişiyorlar. Makedonlar “Bizim kahramanımız” diyor, Bulgarlar “Hayır, bizim.”
12-Türklerle neyi paylaşamıyorlar derseniz mesela Vardar’ın üzerindeki Taşköprü’yü. Makedonlar “Taşköprü Roma imparatoru Justinyan’dan kalma. Osmanlı sadece tamir etti” diyor. Sırplar “Çar Duşan yaptırdı” diyor. Türkler ise “Köprünün adı bile Fatih köprüsü, Fatih zamanında bitti” diye ikisine birden karşı çıkıyor.
Velhasıl tarihi, kültürü, kıvançları, tasaları ortak olan tüm milletlere kıssadan hisse: Yeni sınırlar çizmekle ille de bölünülmüyor. Hatta bölündükten sonra öyle kuvvetli ve pay edilemeyen ortaklıklar ortaya çıkıyor ki dışarıdan bakanlara “Siz niye ayrılmıştınız?” dedirtiyor.

Haberin Devamı

NOT DEFTERİ
* Sokaklarında yürürken Mostar Sevdah Reunion’dan nağmeler duymak ne güzel. “Sevdah” kelimesinin Balkanlar’daki anlamı ne uçsuz bucaksız...
* Kadınlar ve yayalar güvende. Kadınlar sokaklarda rahatsız edilmiyor, araçlar önceliği hep yayalara veriyor.
* Güveçte kuru fasulye üzeri kebabı (Kebap, yani köfte) ve kırmızı biber turşusu nefis, ama peynir rendeli çoban salatasına (Şopska) çok da bayılmadık.
* Rahibe Teresa’nın asıl adı Gonca Boyacı. Makedonya Caddesi üzerinde heykeli, heykelinin hemen arkasında da müzesi var.
* Makedonya’nın kuzey batısındaki Gostivar’da başlayıp, Selanik’ten Ege’ye dökülen Vardar’ın yazın sakin durduğuna aldanmamak lazımmış. Kışın bir azdı mı pek çok evi sel altında bıraktığı olurmuş.
* Yugoslavya’nın dağılırken kanın en az döküldüğü cumhuriyeti olan Makedonya’da ABD’ye ciddi bir sempati var. ABD’nin Bağdat’tan sonraki en büyük ikinci elçiliği de Üsküp’te.

Haberin Devamı

YARIN
Üç Türk bir araya gelirse ne yapar? Türklerin sayısal gücü siyasi temsile neden yansımıyor?

Yazarlar