Gündem Herkese hitap eden bienal!

Herkese hitap eden bienal!

15.10.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Alışılmışın dışında, tanıdık kuralları yıkan, izleyiciyi keşiflere, yürüyüşlere, uzun sohbetlere sürükleyen bir bienal var karşımızda. Bienal için ‘karmaşık’ diyen de var, ‘İstanbul’a armağan verdi’ diyen de...

Herkese hitap eden bienal

14. İstanbul Bienali, alışık olduğumuz söylemlerin karşısına hafızamızdan çıkmayacak bir dirayetle çıktı. Küratörlük tartışmalarına Carolyn Christov-Bakargiev’in kendine ‘küratör değil şekillendiren’ demesiyle yeni bir boyut getirdi. ‘Bienal sanatçısı olmak’ meselesine de bienale yaptıklarıyla dâhil ettiği isimlere ‘katılımcılar’ denerek farklı bir yerden bakıldı. Karşımızda çok sayıda eser ve mekân olmasından da öte alışılmışın dışında bir bienal var. En önemlisi de Christov-Bakargiev, “Sadece sanat profesyonellerine değil herkese hitap eden bir bienal,” diyor. Biz de bu vesileyle hem sanat profesyonellerine hem de sanat profesyoneli olmayan isimlere bienalden onlara kalanları sorduk.

Haberin Devamı

‘Hepsi armağan gibi’

Ali Akay

(Sanat eleştirmeni, küratör):

‘Tuzlu Su’ kavramı, bilim dünyasıyla ilişkisi ve bütün bunları 19. YY.’ın sonu ve 20. YY.’ın başına bağlaması çok ilginç bir şekilde bienalden bağımsız olarak duran Seza Paker’in Galerist Galeri’deki ‘Absinthe’ sergisiyle kesişmesi rastlantı gibi gözüktü. Carolyn Christov-Bakargiev İstanbul’a birçok eser armağan verdi bu bienalde: Walid Raad’ın Kasa Galeri’deki kurgu dokümanteri olsun, Kentridge’in videosu olsun, Lawrence Weiner’in ‘Ramak Kala’ adlı eseri olsun ve daha birçoğu buraya birer armağan olarak durmakta, bana kalırsa.

‘İçeriği zayıf’

Necmi Sönmez

(Küratör, sanat eleştirmeni):

Bienal, hem içeriğindeki zayıflık, hem de geliştirdiği sergileme biçimlerindeki karmaşıklıkla, dağınık bir grup sergisinden öteye geçemiyor. Christov-Bakargiev’in anlaşılması mümkün olmayacak denli soyut, esoterik, kavramları birbiri ardına ekleyerek oluşturduğu görsel çerçeve, ne yazık ki, uluslararası çağdaş sanatın nabzını tutamayacak kadar zayıf. Lafı uzatmaya gerek yok, İstanbul Bienali artık Avrupa’da yazıldığı gibi, İstanbul’u ziyaret etmenin en kabul edilebilir ‘nedeni’ olmaktan öteye geçemiyor.

Haberin Devamı

‘Yorgun ayak’

Esra Aliçavuşoğlu

(Sanat tarihçisi):

14. İstanbul Bienali’nin 30 küsur mekândan oluşması nedeniyle genellikle büyük müzeler için kullanılan ‘yorgun ayak’ sendromunu yaşatacağını baştan söylemek gerek sanırım. Bienal, ‘Tuzlu Sular’ın felsefi arka planını düşünmeye zorluyor. Bu açıdan oldukça farklı olduğunu itiraf etmeliyim. Uluslararası sanat piyasasının klişelerinin dışında daha yapıt odaklı işler olması da bu bienalin bir diğer artısı. Ancak 13. dOCUMENTA ile büyük ses getiren Christov-Bakargiev’in aynı başarıyı burada gösterdiği konusunda endişelerim var. Bakargiev her ne kadar bu kez denizi ön plana koymuş olsa da hemen her İstanbul Bienali küratörünün düştüğü tuzağa “İstanbul” sarmalına bu kez de başka açıdan dolandığını düşünüyorum. Bu bienal kavramsal metninin son derece teorik ve zor bir metin olmasıyla da anılacak.

Haberin Devamı

‘Turist olmaya davet ediyor’

Yağmur Yıldırım(Mimar):

9 bin yıldır sızdığı, parçaladığı, çevirdiği, doldurduğu şehre bienalle karışma vaadindeki ‘Tuzlu Su’, hem hafızaları hem de akılları karıştırıyor, adeta ‘çomak sokuyor’. Şehirden topluyor, içinde düğümlüyor ve geri püskürüyor. Vapurlara, Osmanlı hamamlarına, sarnıçlara, yetimhanelere, okullara, kumsallara, otoparklara, atölyelere, evlere ve eser miktarda tuzlu suyun içine doluyor; fay hatlarının bir kere daha üzerinde yürüyor. Altın Post’u arayan İason ve Argonotlar’ın ayak izlerinde Üçüncü Köprü’nün gölgesindeki Rumelifeneri’nden, Pierre Huyghe’nin ‘yapım aşamasındaki’ sualtı beton iskelesiyle Sivriada’ya uzanıyor. En kuzeyden, içinden geçtiği şehirle karşılaştığı bir uçtan diğer uca, en güneye kadar kat ediyor ve karışıyor. Tuzlu su, ihtiyacımız olan bugünlerde, içinde ‘yas tutmaya, iyileşmeye ve formdan yeşeren yaşama sıçramaya’ çağırıyor.

Zeynep Hazal Yıldız(Galatasaray Üniversitesi, Öğrenci):

Düşünüp yaratmak sanatın işi, düşündürmek de bu seneki bienalin. ‘Tuzlu Su’ sizi İstanbul’da turist olmaya davet ediyor. Bienal rehberinde İstanbul’un değişik yerlerine dağılmış gösterimler için bir rota çizilmiş durumda. Eserlerin çoğunu beğendim. Düşünmek ve derinden hissetmek için sanatın önünde eğileceğiniz bir bienal. İçindekileri susturamayanların gerçek rehberi de diyebiliriz.

Macide Yalçınkaya(Resim Öğretmeni):

Tuzlu Su’yun şehrin her tarafına yayılabileceğini tahmin ediyordum ama 30’dan dan fazla mekan olması, mekanların dağınıklığı ben dahil bienali merak eden herkesin gözünü korkuttu. Tavsiye edilen rotalara bakıp kendimi ‘Tuzlu Su’yun akışına bırakınca bienal için yapılmış işleri diğer yandan da şehri keşfe çıkmış oldum. Beyoğlu Karaköy güzergâhı ve ‘Tuzlu Su’ya daha yakından baktığım Büyükada yolculuğu küratörün de dediği gibi ‘sanatı deneyimleme’ sürecini yavaşlatmış oldu.