Gündem Kalabalık şehrin sakin insanları

Kalabalık şehrin sakin insanları

17.07.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

15 milyon insanın yaşadığı Cakarta, çoğunluğu Müslüman ve dindar bir topluma sahip. ‘Muhteşem Yüzyıl’ın çok popüler olduğu şehirde karşıdan karşıya geçmek kalabalık ve motosikletlerden pek mümkün olmasa da insanların sakin hayatı ilgi çekici

Kalabalık şehrin sakin insanları

İnsan büyük konuşmamalı derler, ne kadar da doğru bir söz. Uzakdoğu’yla hiç işim olmaz derken kızım Işıl’ın iş seyahatlerine anne kontenjanından katılıp son bir yılda üç defa gidip altı ülkede yedi şehir gezdim. Fena mı oldu? Hayır, yeni şeyler öğrendim ve en önemlisi hayatın sadece “Batı”nın maddi ve manevi değerleriyle yaşanmadığını; bir kez daha algıladım.

Haberin Devamı

Uzakdoğu’ya neredeyse bildiğiniz her şeyi bir kenara atıp bir çocuk heyecanı ve hevesiyle ve önyargılardan arınmış olarak, ‘yeni’ye açık olarak gitmelisiniz ki oranın tadına varabilesiniz. Alfabeler, diller, mimikler, davranış biçimleri, kılık kıyafet, yeme içme, dini inançlar, doğa, hava, kısacası her şey çok farklı… Her ne kadar çekik gözlü bütün Asyalılara bizim memlekette “Çinli” diye bakılsa da her ülkenin insanı çağdaş üretim ve tüketimde dünya ile sıkı ortaklığına rağmen değişik fiziki ve kültürel özellikler taşıyor.

Bu defaki yolculuğumuzun ilk durağı, Endonezya’nın başkenti Jakarta. On iki saatlik, uzun ama rahat bir uçuştan sonra Sukarno - Hatta havaalanına vardık. Türk vatandaşları 35 dolar karşılığında kapı vizesiyle Endonezya’ya giriyor.

Haberin Devamı

Bahasa dili yazıldığı gibi okunduğundan kolay ve insan kaybolmadan, yolunu şaşırmadan o kocaman havaalanından çıkabiliyor. Bizi kapıda Işıl’ın iş arkadaşı JaiMahtani karşıladı; sıcak ve enerjik bir Hindu. O kadar enerjik ki iş için günübirlik İstanbul’a gelip gidebiliyor.

Cakarta’da trafik felaket, her gün ve her saat delirtici. İstanbul bile inanın harika bu açıdan. Enteresan olan kimsenin korna çalmaması, bağırıp çağırmaması, kavga etmemesi; ya bu zulme alışmışlar ya da sakin insanlar... İlk izlenimim buranın oldukça zengin ve büyük iş potansiyeli taşıyan bir şehir olduğuydu.

‘Sülüman’ çok popüler

Otele varınca Işıl şişen ayaklarına çare olarak hemen masajcı çağırdı. Genç bir kız geldi, tek kelime İngilizce yok, sadece bakışıp gülümsüyoruz birbirimize, eh bu da yeter. Televizyonu açtım ve büyük sürpriz, Muhteşem Yüzyıl karşımızda. Ama bizim masöz kız bizden daha sevinçli, Hürrem diye bağırmaz mı? Onun dilinde tek kelime bilmesek de yüz ifadesinden diziyi kaçırmadığını ve çok sevdiğini anladık. Televizyon ne kadar da önemli ve etkileyici... Diplomasinin bile bazen kuramadığı ilişkileri bir TV dizisi kolaylıkla gerçekleştirebilip dünyanın farklı yerlerindeki insanlar arasında maddi ve manevi köprüler kurabiliyor. Bunu Jakarta’da dolaşırken defalarca gördüm. Herkes “Sülüman”ı biliyor ve ona hayran...

Haberin Devamı

Dolaşmaya çevreden başladım. Meydanlar gayet geniş, neden bizde de böyle meydanlar yok diye hayıflanmadım değil.

Fakat meydan ve yollarda öyle yan yana dükkânlar, kafeler aramayın. Her şey klimalı AVM’lerde ve bu merkezlerin bazıları da büyük otellerin içinde, her şey bir arada. Yolda yürümek hem sıcak ve nemli hava hem de mesafelerin uzaklığı yüzünden akıl kârı değil. Ben de taksiyle dolaştım, trafiğe de aldırmadım, nasılsa acelem yoktu. Şehrin merkezi çok şık ve pahalı bir yer, dünya markalarının fiyatları mağazaların bulunduğu yere göre değişmiyor. Merkezin yakınındaki Hollanda kolonyalizminden kalma küçük semt, bahçeli ve genellikle iki katlı villalarla dolu. En zenginlerin evleri ve tabii büyükelçilikler orada.

Tezgâhta viagra

Cakarta’da saat 6’da ortalık kararıyor. Zarif dostlarımız akşam olunca Işıl’la beni yemeğe götürdü. Harika deniz ürünleri, lezzetlerine diyecek yok ama acı mı acı... Sonra gece onda yine trafiğin içine katıldık. Yol kenarlarında yine seyyar lambalı tezgâhlar. Ben yemekçiler sandım, ama o ne? Bunlar viagra satıcılarıymış. Karton levhalarda viagrayı taneyle, neredeyse kuruş karşılığı sattıkları yazılıydı. Öyle üç beş tane değil en az 15 tezgâh gördüm, hem de her gece. Enteresan yer doğrusu. Nüfusun çoğunluğu Müslüman, kadınların bazısı çarşaflı, bazısı tesettürlü, bazıları da açık; kimse kimseye karışmıyor gibi görünüyor.

Haberin Devamı

Herkesin tercihi AVM

Nerelere gidip ne yapabilirdim, şehrin özel yerleri nerelerdi? Kime sorduysam bana AVM’leri söyledi. Şaşırdım, bir “oldtown” varmış diyorum, ilginç değil diyorlar, park diyorum omuz silkiyorlar. Siz hafta sonları ne yapıyorsunuz diyorum, serin bir restoranda yemek yiyoruz, kapalı eğlence yerlerine gidiyoruz diyorlar. İş başa düşmüştü, onlar için olmasa da benim için ilginç bir şeyler illaki de olmalıydı bu şehirde de...

Ve ertesi gün Cakarta’da sonunda aradıklarımı buldum. Yine bir taksiye binip şehrin kuzeyine, deniz kenarına gittim. İki tarafı delice açmış rengârenk çiçeklerle ve onlara nispet alabildiğine yoksul evlerle dolu kanal boyunca ilerleyip harika bir kıyı parkına geldik, Ancol’a... Kocaman bir yer. Marinalar, şık villalar, kamuya açık parklar, oteller, bungalovlar, denizde kanolar, her çeşit eğlenceye açık alanlar... Orkestralar hafta sonu için konser provası yapıyordu. Burada yerli balıkçı tekneleriyle dolaşıp teleferikle turlayabiliyorsunuz. Güzel lokantalardan mis gibi kokular yayılıyordu. Ağaçların altında, Cava Denizi kıyısında yürüdüm, sonra tekrar taksiye binip OldTown’a, Batavia semtine gittim.

Haberin Devamı

Kalabalık şehrin sakin insanları

Göze çarpan özelliklerinden biri çok sevdikleri renkli kıyafetleri.

Ezan sesi bir farklı
Kalabalık şehrin sakin insanları
Şimdi izninizle biraz taksi şoförü muhabbeti yapacağım. Genelinde sıfır İngilizce... Bu durumda ben de Türkçe konuştum ama harita da bilmiyorlar, siz bileceksiniz ve yolları göstereceksiniz. Sen, ben burası deyip haritada gösteriyorum sonra kendimi gösterip ben gidiyorum diyorum elimi ileri uzatıp ve haritada orayı işaret ediyorum, mis gibi anlaştık. Müslümanlık sempati topluyor doğrusu. Biri Türkiye’den olduğumu öğrenince hemen takkesini takıp güldü ve başladı dünyadaki Müslüman ülkeleri tek tek saymaya. Müslüman deyince, Jakarta’da ezan biraz farklı bir makamda okunuyor sanki ve müezzinlerin sesleri de çok güzel.
Batavia’daki TamanFatahillah adlı meydanda Jakarta tarih müzesi, sanat müzesi, seramik müzesi ve kukla müzesi var. Her yer açık pazar. Kadın, erkek, çoluk çocuk ortalığı doldurmuşlar, kaldırımlara serilen ucuz ama sıradan ve maalesef genellikle zevksiz mallar yüzünden yürümek bile zor. Burada hayatımda hiç görmediğim bir şeyi anlatmalıyım; yaşlıca bir adam Fatahillah Müzesinin yan duvarının dibinde önüne tezgâhını açmış oturuyordu, birden ayağa kalktı, arkasını dönüp duvara çişini yaptı, sonra yine dönüp yerine oturdu. Kimse aldırmıyordu, ne gelip geçenler ne de adamın yanında oturan kadınlı erkekli diğer satıcılar... Duvarlara daha dikkatle baktım, bu rahatlama şekli belli ki sadece yaşlı adama özgü değildi. Koku ve izler herkesin bunu her yerde yaptığını gözteriyordu.
Yerlere oturmuş insanların arasında, kimi zaman da yola inip çılgınca giden motosikletlilerin arasın da yürüyerek ilerledim. Cakartalılar yerlere oturmayı çok seviyorlar. 19. yüzyıl sonundan kalma, yerleri sarı tik ağacından yapılma, Kota İstasyonu’nda da insanlar yerlerde oturarak sıra bekliyordu. Çok kalabalıktı, 15 milyon nüfuslu bir şehir için bu tabii ki normaldi.
Kalabalık şehrin sakin insanları
Dikkat çeken şeylerden biri, yoksul barakaların kapısına, penceresine doladıkları göz alıcı renklerdeki tüller ve kumaşlardı.
Fakir ama rengârenkler
Güzel ve değişik bir gün geçirdikten sonra otele döndüm. Jai ve karısı bizi akşam yemeği için yerel halkın gittiği, bizdeki kebapçılar gibi servisi hızlı, yemekleri lezzetli bir lokantaya götürdüler. Kapı önünde tropik meyveler satılıyordu. Bir tanesi dikkatimi çekti, koyu bordo, sert kabuklu bir meyveydi. Adı mangosteenmiş, içini açtığınızda şarap rengi, etli bir dokunun ortasında resmen bembeyaz, kocaman bir baş sarımsak görülüyor, şekil öyle ama tat bambaşka. Kokulu, enfes, tatlı mı tatlı, unutulmaz bir lezzet, doğrusu tadı damağımda kaldı. Ye ye doyulmaz mangosteen’e.
Kuş beslemeye meraklılar
Yemek sonrası meşhur Cakarta gece hayatına katıldık. Bir gökdelenin 56’ncı katındaki adeta bahçeye çevrilmiş bir bara gittik. Şehir ışıklar içinde davetkârdı, tatlı bir esinti çıkmıştı. Geceler ne kadar da aldatıcıdır. Sanki her şey, her yer güllük gülistanlık... Oysa gece kulübündeki bu bol paralı, bu bol kahkahalı hayata hiç mi hiç benzemeyen milyonlarca hayat vardı Jakarta’da, sellerden delik deşik olmuş kaldırımlarda bir şeyler satmaya çalışan kadınlar, adamlar, onların arasında çıplak ayak gezen çocuklar... Her ne kadar gittiğim diğer Uzakdoğu şehirlerindeki gibi zenginlik ve yoksulluk dip dibe yaşamıyorsa da sadece gökdelenlere ve AVM’lere bakarak “Ne kadar da kalkınmış burası” demek abes olurdu. Gören gözler için her şey ortadaydı. Yoksulluk “Ben buradayım” diye bas bas bağırıyordu Cakarta’nın kanal ve demiryolu kenarlarındaki barakalarında, arka sokaklarında... Çulsuz çaputsuz hayatlar... Yine de ne ilginç, kuş beslemeye meraklılardı. Her yerde bir kafes asılıydı. Bazen bir muhabbet kuşu, bazen sakaya benzer bir kuş, bazen de bir papağan. Bir başka dikkat çeken şey de o yoksul barakaların kapısına, penceresine doladıkları gözalıcı renklerdeki tüller, kumaşlardı. Zaten kıyafetlerinden de anlaşılabileceği gibi renkli giyinmeyi seviyorlardı, parlak sarılar, kırmızılar, canlı yeşiller, morlar ve iri desenler...
Kalabalık şehrin sakin insanları
Müslüman kadınların bazısı çarşaflı, bazısı tesettürlü, bazıları da açık; bu şehirde kimse kimseye karışmıyor gibi gözüküyor.
Tek seferlik şehir Cakarta
Şehir kalabalıktı ama insanları sakin ve güler yüzlüydü, dindarlardı, göze çarpan bağnaz bir tutumları yoktu. 5. günümde ülkeden ayrılırken, ne yazık vakit bulup Endonezya’nın Bali ve onun gibi ünlü adalarına gidemedik. Cakarta’da ise sanıyorum görebileceğim her şeyi gördüm, tekrar gelir miyim? Açıkçası bir defalık bir şehir... Yarın Saygon’a uçuyoruz, bakalım orada neler yaşayacağım ve neleri hatırlayıp yeniden canlandıracağım...
Kalabalık şehrin sakin insanları
Ancol, şık villaları, deniz kanoları ve parkları ile hayat dolu bir yer.

Yazarlar