Gündem Kemik iliği nakli umut oluyor

Kemik iliği nakli umut oluyor

11.02.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Kemik iliği nakliyle kanser tedavisinde yüzde 43 ila 83 başarı elde ediliyor. Son yıllarda kanserli dokuda bağışıklık sistemini frenleyen mekanizmaların keşfi ve bunlara karşı ilaçların geliştirilmesi de yeni tedavi kapılarını aralıyor...

Kemik iliği nakli umut oluyor

Kanserle mücadelede son dönemde iyileşme şansını yükselten tedavi yöntemlerinden biri de kök hücre nakli... Kan kanseri tedavisinde kullanılan kimik iliği naklinde LÖSEV verilerine göre yüzde 43 ila 83 arasında başarı elde ediliyor. Kök hücre naklinin ağırlıklı olarak lösemi, lenfoma, multiplmyelom gibi kan kanserlerinin sık görülen tiplerine uygulandığını anlatan Medstar Antalya Kanser Merkezi’nden Hematoloji ve Hücresel Tedaviler Koordinatörü Prof. Dr. İhsan Karadoğan, kök hücre naklini Milliyet’e anlattı;

Kök hücre nakli nasıl tedavi eder?

Otolog kök hücre (kişinin kendi kök hücreleriin kullanılması) naklinde amaç hastalara yüksek dozda kemoterapi ve/veya beraberinde radyoterapi vererek kanser hücrelerinin öldürülmesidir. Otolog kök hücre nakli için önce hastanın sağlıklı kan yapıcı kök hücrelerinin toplanması gerekiyor. Dolaşımdaki kandan aferez cihazları ile toplanen kök hücreler bazı özel durumlarda kemik iliğinden de alınabiliyor. Hastanın kilo başına ortalama 3 milyon kök hücre toplanması hedeflenir. Özel yöntemlerle dondurulan hücreler nakil yapılıncaya kadar saklanır. Nakil işlemi için önce hastaya oldukça yüksek dozlarda kemoterapi ve/veya radyoterapi uygulanır. Bu yüksek doz tedavi, bir yan etki olarak hastanın kemik iliğinde bulunan sağlıklı kan yapıcı kök hücrelerin de ölmesine yol açar. Kemik iliği kan üretmeyen bir hastanın ne yazık ki yaşaması mümkün değildir. Nakledilen kök hücreler hastanın kemik iliğine yerleşerek tekrar kan üretmeye başlarlar. Bu şekilde hasta yüksek doz tedavinin öldürücü etkisinden kurtulmuş olur.

Haberin Devamı

Otolog kök hücre nakli ile allojenik kök hücre nakli arasında nasıl farklar var?

Allojenik kök hücre naklinin (sağlıklı bir bağışçıdan alınan kök hücrelerin kullannılması) hastalıkları tedavi edici etkisi ise daha farklıdır. Bu işlemde otolog kök hücre naklinde olduğu gibi hastaya kanser hücrelerini öldürmek amacı ile yine yüksek doz tedavi uygulanır. Otolog kök hücre naklinden farklı olarak hastanın kendi kök hücreleri yerine sağlıklı bağışçıdan toplanmış olan yeterli sayıdaki kök hücreler nakledilir. Allojenik kök hücre naklinin otolog nakillerden asıl farkı nakil işlemi sırasında bağışçının kök hücreleri ile birlikte immün sistem (bağışıklık sistemi) hücrelerinin de nakledilmesidir. İmmün sistemin “lenfosit” adı verilen beyaz kan hücreleri savaşçı hücrelerdir ve vücudumuzu yabancı etmenlerden korurlar.
Allojenik nakil sırasında hastaya aktarılan bağışçının lenfositleri eğer hastada farklı gördüğü bazı hücreleri yabancı olarak algılarsa onlara karşı savaş başlatır ve hastanın organlarında ağır hasarlar oluşturan “graftversushost” hastalığına yol açabilir. Bu nedenle allojenik kök hücre naklinden sonra doku farklılıkları nedeni ile savaş başlamaması için hasta ile bağışçı arasında mümkün olduğunca tama yakın doku uyumu olması hedeflenir. Ayrıca bu riski azaltmak için nakilden hemen sonra hastaya bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar verilerek bağışçının lenfositlerinin savaşçı kapasiteleri baskılanmaya çalışılır.

Haberin Devamı

Kök hücre naklinin riskleri nelerdir?

Kök hücre nakli hasta için ciddi riskler taşıyan bir tedavi yöntemidir. Hasta için riski belirleyen çeşitli faktörler vardır. Hastanın yaşının ileri olması, hastalığın nakil yapılacağı sırada aktif olması, nakil öncesi çok sayıda kemoterapi ve/veya radyoterapi uygulanmış olması, hastada ek olarak bulunan şeker, kalp gibi ciddi yandaş hastalıkların varlığı, eğer allojenik nakil yapılacaksa hasta ile bağışçı arasında doku uyumunun düşük olması gibi bir çok faktör yapılacak nakil işlemi için riskleri artırmaktadır.

Haberin Devamı

Kök hücre nakli yapılan hastalarda nelere dikkat edilmelidir?

Kök hücre nakli sırasında karşılaşılan sorunların başında nakil işlemi sırasında hastaya uygulanan yüksek doz tedavinin yan etkileri yer almaktadır. Yüksek doz tedavi birçok yaşamsal önemi olan organda ciddi hasarlar oluşturabilir. Bunlara ek olarak en sık görülen ve korkulan yan etkilerin başında bağışıklık sistemi görevini yapmadığı için oluşan ağır enfeksiyonlar, kanamalar ve kansızlık (anemi) gelmektedir. Allojenik kök hücre nakillerinde ise ek olarak graftversushost hastalığı ve nakil sonrası almak zorunda kaldıkları bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar nedeni ile özellikle ağır enfeksiyonlar açısından ek riskler söz konusudur.
Oluşan bu yan etkilerin ağır olduğu ve yan etkiler için uygulanan tedavilerin yetersiz kaldığı bir grup hastada ölüm izlenebilmektedir. Bu nedenle bir hastada kök hücre nakli kararı almadan önce hasta ve hastalığa ait risk faktörleri iyi değerlendirilmeli ve hastanın nakil işlemi ile alacağı riskler ile nakil tedavisi yapılmaması durumunda oluşabilecek riskler karşılaştırıldıktan sonra bu karar verilmelidir.

Haberin Devamı

Allojenik nakil planlanan her hastaya uygun bağışçı bulmak mümkün müdür?

Allojenik kök hücre nakilleri için hedef hasta ile bağışçı arasında mümkün olan tama yakın en iyi doku uyumunu sağlamaktır. Bu amaçla hücrelerde bulunan ve doku (HLA) antijenleri adı verilen bir grup antijenik yapıya bakılır. Hasta ile bağışçı arasında doku antijenlerinin uyumu ne kadar az ise “graftversushost” hastalığı dediğimiz doku uyuşmazlığından kaynaklanan ve bazı durumlarda ölümcül olabilen problemle karşılaşma riski o kadar yüksektir.
Bir hastaya allojenik kök hücre nakli için bir bağışçı aranıyorsa önce varsa kardeşlerinin doku grubuna bakılmaktadır. Eğer kardeşlerden tam uyumlu bağışçı bulunamamışsa hastanın yakın akrabaları taranabilir ama bu olasılık da çok düşük olduğu için genel yaklaşım “kemik iliği bankaları”na başvurulmasıdır. Kemik iliği bankalarından uygun bağışçı aramak için geçen süre 2 ile 10 ay arasında sürebilmektedir.

Haberin Devamı

Dünyada 80 bin nakil

Günümüzde tüm dünyada 80 binden fazla kök hücre nakli yapılmaktadır. Son yıllarda Avrupa’da yapılan kök hücre nakli sayısı yılda yaklaşık 40 bin kadardır. Bu nakillerin yüzde 57’sini “otolog”, yüzde 43’ünü “allojenik” nakiller oluşturmaktadır. Ülkemizde yapılan yıllık nakil sayısı ise 3 binin üzerindedir.

Kordon kanı bankası kök hücre kaynağı olabilir mi?

Diğer bir kök hücre kaynağı ise “allojenik kordon kanı bankaları”dır. Kordon kanı kök hücreleri özelikleri nedeni ile daha güçlü hücrelerdir ve daha az doku uyumu olsa bile tam uyumlu kök hücreler kadar başarılı nakil yapılmasına olanak vermektedirler. En önemli dezavantajları ise kordon kanında bulunan kök hücre sayısı az olduğu için daha çok çocuk veya düşük kilolu erişkinler için uygun olmalarıdır. Tam uyumlu bağışçı bulunamadığı durumlarda ise daha az uyum ile “haploidantik” adı verilen yarı uyumlu nakiller yapılabilmektedir. Ancak bu nakiller taşıdıkları ciddi riskler nedeni ile seçilmiş hastalarda ve bu konuda deneyimli merkezlerde yapılmalıdır. Bu karar verilmeden önce yarar-zarar değerlendirmesine özen gösterilmelidir.

Kök hücre nakillerinde yenilikler

Günümüzde kök hücre nakillerinde oluşan yan etkileri, işleme bağlı ölüm oranlarını azaltmaya ve nakil işleminin kanser hücrelerini öldürme potansiyelini artırmaya yönelik çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Bu konuda her geçen gün önemli adımlar atılmakta ve nakil işleminin güvenilirliği ve etkinliği giderek artmaktadır. Tüm bunların bir göstergesi olarak dünyada ve ülkemizde yapılan nakil sayıları her geçen gün artmaktadır.

HÜCRELERİ İZLEYEREK HIZLI MÜDAHALE MÜMKÜN

Tedavi kadar son dönemde bilim insanları kanserin henüz hastanın farkedeceği belirtiler vermeden önce teşhisi üzerine çalışmalarda bulunuyorlar.
İstanbul Üniversitesi Onkoloji Ensitüsü’nden Prof. Dr. Nuri Faruk Aykan da hücrelerin arasındaki iletişim sisteminin takibi ile bozulmaların başladığı anda müdahaleyi hedef alan moleküler biyoloji alanında çalışan sayılı doktorlardan... “Son 10 yılda, genlerimizin, onların kodladığı proteinlerin ve hücre içinde moleküller arası sinyal (ya da mesaj) iletim mekanizmalarının Moleküler Biyoloji sayesinde çok daha iyi anlaşılması sayesinde başta kanser olmak üzere çözüm bekleyen bir çok hastalık için umut ışığı doğdu” diyen Aykan, bu erken tanı ve tedavi sisteminin nasıl çalıştığını şöyle anlattı: “Kanser, bilindiği gibi bir organın belirli bir dokusunda ortaya çıkan, hücrelerin anormal ve kontrolsüz çoğalması ve daha sonra da damarlar içine girerek başka organlara yayılmasıyla kendini gösteren ve bu nedenle kişinin yaşamını tehdit eden bir hastalıktır. Buna yol açan hücredeki temel bozukluğun, hücre çoğalmasını kontrol eden genlerdeki (proto-onkogenler) bozukluklar yani mutasyonlar olduğunu biliyoruz. Genlerdeki bozulma, onların ürünü olan proteinlerin de bozuk olmasıyla (onko-proteinler) sonuçlanmakta ve bu durum hücrenin kanser hücresine dönüşümüne yol açmaktadır. Hücreler arası etkileşimin en güzel örneklerinden birisi İmmün Sistem yani Bağışıklık Sistemi’mizdir. Aslında sağlıklı bir vücutta normalden farklı proteinler (örneğin antijenler) bu sistem tarafından algılanır ve yok edilir. Başlangıçta onko-proteinler de bu şekilde vücuttan temizlenir, fakat belli bir kapasiteyi aşınca Bağışıklık Sistemi yetersiz kalır; daha da önemlisi bu bozuk proteinlere karşı hoşgörü (immün tolerans) başlar! Buna tehlikenin başlangıç noktası diyebiliriz. Çünkü, kanser hücreleri bir yandan çoğalmaya devam eder, diğer yandan da bağışıklık sistemini baskılamak için fren mekanizmaları oluşturmaya başlar.
AB ve ABD onayladı
İlk başarılı sonuçlar, habis bir cilt kanseri olan Malign Melanom’da gözlendi. Kanserli hücrelerle mücadele eden T lenfositlerinin etkisini baskılayan, tümör hücre zarındaki ya da tümöre komşu bağ dokusu hücrelerinin zarında bulunan proteinlere (PDL-1 gibi) karşı antikor yapısında ilaçlar geliştirildi ve bunların başarılı sonuçları yayımlandı; hatta bu ilaçlar ABD’de ve Avrupa Birliği’nde onaylandı.

YARIN: Kansere karşı nasıl beslenmeliyiz? - Alınması gereken önlemler - Erken tanı ve teşhis