Kültür Sanat Anne demeden önce düşünün

Anne demeden önce düşünün

20.03.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:

Madem Pedro Almodóvar’ın “Paralel Anneler”i vizyona girdi; o hâlde sinemanın sempati duyulan değil de sevilmeyen anneleri kimlermiş, bakalım!.

Anne demeden önce düşünün

Müjde Işıl - Annelik hep kutsiyetle, fedakârlıkla, karşılıksız sevgiyle özdeşleştirildi. Baba terk etse de anne etmezdi; baba kızsa da anne hep şefkatli olmalıydı; baba hata yapabilirdi ama annenin hep mükemmel olmak gibi bir vazifesi vardı.

Haberin Devamı

Doğuran mı, büyüten mi gerçek annedir, diye bu kavramın aslında biyolojik değil, manevi boyutunun ne kadar değerli olduğu vurgulandı hep. Bu manevi boyutun tüm kadınlar için aynı ölçekte olduğu farz edildi, ediliyor. Oysa her kadın anne olma özelliği taşımayabiliyor ve bu durum da hem çocuğun hem de annenin hayatını zorlaştırıyor. Gerçek hayatta olduğu gibi sinemanın da böyle anneleri var. Pedro Almodóvar’ın “Madres paralelas/Paralel Anneler”i vesilesiyle o aykırı ve hatta kötücül anneleri hatırlayalım.

“The Manchurian Candidate” (1962)

Anneler çocukları için gelecek planı yapıp bunun için bazen onları zorlayıcı boyutlarda yönlendirebiliyor. Ama hiçbir anne gücü ele geçirmek için oğlunun beynini yıkayarak onu suikastçıya dönüştürmez, değil mi? Eleanor Shaw tam da böyle bir anne işte. Soğukkanlılığı ise inanılmaz boyutta. Roman uyarlaması olan filmde Eleanor’a Angela Lansbury, 2004’teki yeniden çevrimde de Meryl Streep hayat verir.

Haberin Devamı

“Carrie” (1976)

Stephen King'in eserinden uyarlanan filmde, kızını evlat yerine kendine verilmiş bir ceza olarak gören bağnaz anne Margaret’i izleriz. Sürekli onu baskılar, kendini kötü hissetmesini ve arkadaşsız kalmasını sağlar. Annesinin otoritesi altında ezilen ve ergenlik sancıları yaşayan Carrie, telekinetik güçlerinden yararlanarak mezuniyet balosu vesilesiyle hem annesinin otoritesini altüst eder hem de kendisiyle alay edenlerden intikamını alır. Piper Laurie’nin Margaret rolündeki unutulmaz performansı, 2002’deki yeniden çevrimde Patricia Clarkson’a devrolsa da etkisini hiç yitirmez.

Anne demeden önce düşünün

“Mommie Dearest” (1981)

Ünlü oyuncu Joan Crawford'un evlatlık kızı Christina Crawford, 1978’de yayımlanan anı kitabı “Mommie Dearest”ta annesini dengesiz ve alkolik bir anne olarak tasvir etmişti. Kitap basıldığı dönemde hayli tartışma yarattı. Christina’nın mirastan mahrum bırakıldığı için bu kitabı yazdığı da söylendi, çevresinden yazdıklarını doğrulayan kişiler de oldu. Kısa bir süre sonra aynı isimle sinemaya uyarlanan filmde Joan Crawford’a Faye Dunaway hayat verdi. Film de bir ikonun yaldızlarını kazımak konusunda elini hiç korkak alıştırmadı.

Haberin Devamı

“Precious” (2009)

Roman uyarlaması olan film, ismine kaynaklık eden “değerli” olma hâlini kendi kendine edinmeye çalışan genç kızın hüzünlü öyküsünü anlatır. ‘80’lerin Harlem’inde yaşayan Precious kilolu bir siyahi. Onun asıl sorunu ise bu özelliklerinden dolayı toplum tarafından ötekileştirilmesi değil, annesinin ondan nefret etmesi. Babası tarafından tacize uğrayan Precious, hem adamın evi terk etmesi hem de onu daha çok sevmesi (!) yüzünden annesi tarafından suçlanıyor. Annesi Mary, Precious'a fiziksel ve duygusal olarak işkence ediyor. Kötücüllüğü o kadar etkili ki, üstüne bu rolüyle bir de Oscar alıyor Mo'Nique.

“We Need to Talk  About Kevin” (2011)

Bu da bir roman uyarlaması ama hem uyarlayan hem de yöneten bir kadın, Lynne Ramsay. Eva özgür ruhlu bir kadınken, istemeden hamile kalınca mutsuz bir anneye dönüşür. Anneliğe hazır hissetmemesi, anne olmadan önceki hayatını özlemesi giderek travmatik bir hâl alır. Üstelik oğlu Kevin, diğer çocuklar gibi normal davranışlar sergilememektedir. Kevin’in işlediği suçun kaynağı içindeki kötülük müdür, annesine tepki mi, bu sorunun cevabını seyirciye bırakır film. Eva bu durumun sebebi mi yoksa çocuğu yüzünden mağdur mu sorusunun cevabını da… Tilda Swinton’ın muhteşem performansı unutulmaz.

Haberin Devamı

“Köksüz” (2013)

“Benim annem bir melekti” mottolu sinemamızdan çıkmış en iyi “kötücül anne” filmi. Babasız kalan bir ailenin tüm yükünün, evin büyük kızı Feride’nin omuzlarına yıkılmasının öyküsü bu… Bu ağır sorumluluğu ona yükleyen ise özbeöz annesi Nurcan. Nurcan kızını resmen manevi olarak sömürür. Evin erkeği muamelesi yaparak onu kendine mahkûm eder. Mutlu bir yuva kurup kendi hayatını yaşamasını engellemek için bir düşman gibi çalışır. Deniz Akçay Katıksız imzalı filmde anne-kız rolündeki Lale Başar ve Ahu Türkpençe sinemamıza ibretlik karakterler armağan eder.