Kültür Sanat Devrimci ‘kadın’ Rosa!

Devrimci ‘kadın’ Rosa!

30.01.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Devrimci ‘kadın’ Rosa!

Devrimci ‘kadın’ Rosa





Devrimci ‘kadın’ Rosa
Rosa Luxemburg adı, pek çok kişide önce karanlık bir ölüm bilgisini çağrıştırır. Belki cesedi bir kanalda bulunduğu için. Yine, bu ölümün, söz gelimi bir aşk cinayeti değil de siyasi bir cinayet olması kuşkusuz korku uyandırır. Fakat ölümü her halükârda aşkı da içerir. Hem, sadece 27 yaşındayken kendisini bir ‘ceset’ gibi hissetmesine yol açan yaşamdan uzaklığı / yaşama özlemi hem de bu ölümü bir başka ölümün, Luxemburg’un yıllarca kaçak, gizli, uzak bir ilişki yaşadığı Leo Jogiches’in ölümünün izlemesi nedeniyle.
Ufak tefek, bir bacağı aksayan, kısa yaşamış bir kadın Luxemburg. Siyasi bir cinayete kurban giden ilk kadın değil. Ancak Rosa’nın yaşamı adeta ‘sıkıştırılmış’ bir planda ilerlemiş hissini uyandırır. Henüz lise yıllarındayken yer altı faaliyetlerine katılan, yirmi yaşında hayatının aşkı ile karşılaşan, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nde (SDP) kısa sürede partinin ileri gelenlerinin saygısını kazanan, evinden ayrıldıktan sonra annesini bir daha hiç göremeyen, babasına da ancak ölüm döşeğindeyken yetişebilen Rosa Luxemburg’un yaşamı ‘sert’ ve ‘hüzünlü’ olarak nitelenebilir.
Dünya politik tarihinin, dolayısıyla sosyalist literatürün önemli ismi Rosa Luxemburg’un Peter Nettl imzalı biyografisi, Everest Yayınları tarafından, Osman Akınhay çevirisiyle yayımlandı. Daha önce Ataol Yayınları’nın yayımladığı kitap, Luxemburg ve dönemin sosyopolitik yapısı hakkında kapsamlı bilgi içeriyor.
Kadın Rosa
Çirkin, müsrif ve geçimsiz olduğu söylenen Rosa Luxemburg, 5 Mart 1871’de Polonya’nın Rusya yönetimindeki bölgesinde, Yahudi bir ailenin beşinci çocuğu olarak doğdu. 1889’da, o dönem, Marksizm’in en önemli merkezlerinden biri olan İsviçre’ye gitti ve Zürih Üniversitesi’ne kaydoldu. Aynı anda politik faaliyetlerini de sürdürdü. 1893’te Jogiches ile birlikte İşçi Davası Dergisi’ni çıkardı; bir yıl sonra derginin editörü oldu. SDP içinde devrimci kanadın önderleri arasında yer alan Luxemburg, partinin Birinci Dünya Savaşı karşısındaki tutumunu eleştirdi. Bu savaşa muhalefeti dolayısıyla hapse girdi. Savaşı, bir işçi devrimiyle sona erdirmeyi amaçlayan Spartaküs Birliği’nin kurucuları arasında bulundu. Alman Komünist Partisi’nin de kurucularından olan Rosa Luxemburg, 1919’da öldürüldü. SDP’deki ‘erkek tutumu’na istinaden "Partide iki erkek kaldı: Clara Zetkin ve ben," diyen Rosa, kadın hareketine pek yüz vermedi. Ancak kadınlığını hep önemsedi.
Rosa Luxemburg, Jogiches’e ‘dava’ giderlerini olduğu gibi kendini ve evini süslemek için yaptığı harcamaları da açıklıyordu, fakat utangaçça; beğenilmek istiyordu. Takdir edilmek, alkışlanmak, dönüştürmek, lider olmak yetmiyordu; Rosa Luxemburg, kadın Rosa beğenilmek istiyordu. Toplama kamplarındaki kadınların kendilerini ‘süsleme’ çabasını anımsayınca, bu devrimci kadının ‘süslenme’ tutkusunu görmezden gelmek mümkün mü?
Özetle hangi cinsten olursanız olun, özel bir kadının politik davası ve kadınlık meselesinden yola çıkıp kendinize uzanacağınız bu biyografiyi mutlaka okuyun. Varlık nedenleriniz arasındaki akrabalık için ya da uzaklığa rağmen!

Peter Nettl
Çeviri: Osman Akınhay
Everest Yayınları
708 s.
Fiyatı: 21.000.000 TL.