Kültür Sanat İnsan vicdanı kadar yer kaplar

İnsan vicdanı kadar yer kaplar

03.12.2021 - 07:01 | Son Güncellenme:

Semih Kaplanoğlu’nun “Bağlılık Üçlemesi”nin ikinci filmi; helalleşme üzerinden inancın gereklerini, vicdan temizliğini ve insan-doğa ilişkisini sorguluyor

İnsan vicdanı kadar yer kaplar

MÜJDE IŞIL - Semih Kaplanoğlu, “Yusuf Üçlemesi”nden sonra “Buğday” arası verip yeni bir üçleme ile karşımıza çıkmıştı. “Bağlılık Üçlemesi”nin ilk filmi “Bağlılık Aslı”, seküler ve laik kesime yönelik eleştirilerini, çalışan kadının anneliği üzerinden yöneltmiş, kadının önceliğinin annelik olması gerektiğini savunmuştu.

Haberin Devamı

Kaplanoğlu, üçlemenin ikinci filmi “Bağlılık Hasan”da mütedeyyin kesime odaklanıyor. “Bağlılık Aslı”daki kadın-annelik ilişkisinin benzerini “Bağlılık Hasan”da erkek-babalık üzerinden sorgulamayı tercih etmiyor; farklı bir yolda ilerliyor. Filme ismini veren Hasan, babadan miras topraklarda tarımla uğraşmaktadır. O toprakları ağabeyinden mahkeme kararıyla almış olması, onu rahatsız etmez. Önceden bankanın haciz kararını öğrenip de komşunun arazisini bedelinin çok altında satın almak da… Karısı Filiz de ondan pek farklı değildir. Sipariş verdiği el işini daha ucuza kapatmak için rahatça yalan söyler. Hacca gideceklerini öğrendiklerinde ise oraya temiz vicdanla ayak basmak için çevrelerindekilerle helalleşmeye başlarlar.

Haberin Devamı

Doğanın şeytanı

“Bağlılık Hasan” dini vecibelerin vicdanla buluşup buluşmadığını, daha doğrusu görünürde yerine getirilen ibadetlerin insan ruhunu gerçekten de terbiye edip etmediğini sorguluyor. Eyleme dökülmeyen değerlerin vicdanları temizleyip temizlemediğini ve kul hakkı yemenin helalleşmeyle telafisi olup olmadığını da… Ağabey-kardeş arasındaki ilişkide kansız, şiddetsiz bir Habil-Kabil meseli gizli. Halleri vakitleri yerinde çiftin para hırsıyla gözleri dönerken, onlardan çok daha mütevazı hayat yaşayan çevre halkının hırstan uzaklığı, günümüz ahlak anlayışına dair çok şey söylüyor.

“Bağlılık Hasan” doğaya dair söyledikleriyle hem “Buğday” hem de “Yusuf Üçlemesi” ile bağ kuruyor. İnsanın ve insanın yarattığı sistemin, doğanın en büyük düşmanı olduğunu vurguluyor. “İnsan doğanın şeytanıdır” şeklinde özetliyor doğa tahribatını. Özgür Eken’in muhteşem ve ödüllü görüntü yönetimi bazen “Yusuf Üçlemesi”ni bazen de Nuri Bilge Ceylan estetiğini akıllara getiriyor. Filmin görsel yapısı ne kadar güçlüyse oyuncu performansı o kadar zayıf. Umut Karadağ ve Filiz Bozok’un performansı, yapaylık ile büyük oynamak arasında gidip geliyor. Farklı oyunculuklarla hikâyenin gücü daha da artabilirmiş. Filmin uzunluğu senaryonun odağını kaybetmesine ve eleştirilerinin etkisinin dağılmasına neden oluyor. Bunlara rağmen bu yılın kayda değer yerli yapımlarından biri “Bağlılık Hasan”. “Aslı” gibi “Hasan”da Oscar’da En İyi Uluslararası Film kategorisinde Türkiye’yi temsil edecek.

Haberin Devamı

Uçsuz bucaksız gariplikler silsilesi

Bu filmi nasıl tanımlamalı? Delice, rahatsız edici, sinir bozucu, şok edici... Julia Ducournau'nun yazıp yönettiği “Titane”, aslında hepsi birden... Şu iki bilgiyi öncelikle paylaşalım: Film, En İyi Uluslararası Film kategorisinde Fransa’nın Oscar temsilcisi. Daha da önemlisi, 70 küsur yıllık Cannes tarihinde Altın Palmiye bu filmle ikinci kez bir kadın yönetmene gitti (Jüri Başkanı Spike Lee başka bir ödülü açıklarken yanlışlıkla “Titane”ın Altın Palmiye kazandığını söylemişti). 1993’te Jane Campion’ın “The Piano” ile ödül kazanmasının üzerinden 28 sene geçtiği düşünülürse, bu durum “Titane”ın tuhaflığı kadar sıra dışı duruyor.

Hikâyenin baş kahramanı Alexia, arabalarda gösteri yapan bir dansçı. Baba sevgisine ve ilgisine aç. Çocukken geçirdiği kaza yüzünden başında titanyum implantla yaşıyor. Her akşam kayıp çocuklar ve seri cinayet haberleriyle dolu Fransa’da o da bir seri katile dönüşüyor. Yakalanmamak için itfaiyeci Vincent'ın yıllardır kayıp olan oğlunun kılığına bürünüyor. Bu arada gizlediği hamileliği de onu zorlamaya başlıyor.

Haberin Devamı

Genetikle oynamak 

“Titane” hissetme değil, deneyimleme filmi. Body horror türünü sevenlerin merak duyacağı ama tek bir türe de bağlı kalmayan bir yapım. İlk uzun metrajı “Raw” ile korku sinemasına yeni bir soluk getiren Julia Ducournau, ikinci filminde de tarzını değiştirmiyor: Türlerin genetiğiyle oynayarak karma bir yapı ortaya çıkarıyor. “Titane”da “Crash”, "Christine", "Rosemary's Baby" başta olmak üzere pek çok referansla beslenip tuhaf bir deneyim sinemasına imza atıyor. Seyircinin empati kurmayacağı bir karakterin bedeni üzerinden cinsiyeti, ebeveynliği, ilgi ve şefkati sorgulatıyor. Deneyimli oyuncu Vincent Lindon’un rol aldığı filmde yönetmen, “Raw”daki başrol oyuncusu Garance Marillier'e de rol vermiş. Alexia’yı canlandıran ve ilk kez bir sinema filminde rol alan Agathe Rousselle’e ise Instagram vesilesiyle ulaşmış.

Haberin Devamı

Sözün özü sadece bu senenin değil, yakın dönemin en acayip filmlerinden biriyle karşı karşıyayız. Beğenseniz de beğenmeseniz de sahne sahne hafızanıza kazınan ve zihninizi altüst eden gariplikler silsilesi ile…