Kültür Sanat Öncü ve kışkırtıcı bir festival

Öncü ve kışkırtıcı bir festival

18.10.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:

Sahne üzerinde kurulan yeni dili seyirciyle tanıştıran İO Uluslararası Tiyatro Festivali’nin direktörü Leman Yılmaz, “Klasik sahneleme alışkanlıklarımızı bir kenara bırakıp, farklı sahne dillerinin peşine düşmemiz gerekiyor” diyor.

Öncü ve kışkırtıcı bir festival

Efnan Atmaca - Adını Zeus tarafından bir ineğe dönüş- türülen kadın kahraman- dan alan ve onun izinde bazen bir başkaldırı, bazen bir göç hikâyesi anlatan İO Uluslararası Tiyatro Festivali sanatseverlere dünyada tiyatroda neler olup bittiğine dair hem sorular soran hem de cevaplar veren bir festival. Tüm yıla yayılan festivalde yer alan oyunlar tiyatronun kendine bulduğu yeni rotaları gösterirken içerik ve yöntem açısından çağa ayak uyduran tavırları da içlerinde barındırıyor. Kasım ayında iki oyun var: Theodoros Terzopoulos’tan “IO” ve “Nora”. Öncü ve kışkırtıcı bir programı var festivalin. Detayları İO Uluslararası Tiyatro Festivali’nin direktörlüğünü üstlenen Leman Yılmaz anlattı. 

Haberin Devamı

“Farklı sahne dili” 

Tiyatronun kendini yenilemesi gerektiğine dair çok fazla düşünce var. DasDas’ın ev sahipliğinde İO Uluslararası Tiyatro Festivali’ne ağırlıklı olarak yabancı oyunları davet ederek bir anlamda tiyatronun aradığı yeni dilin özelliklerini sunan yapımları mı paylaşıyorsunuz? 

Her alanın olduğu gibi tiyatro ve festival alanının da değişime, gelişime, yenilikleri takip etmeye ihtiyacı var. Seyircisine sadece var olanı sunmamalı. Bir vizyonu olmalı ve seyircisini yeni, farklı yapımlarla buluşturmalı. Pandemi sonrası uluslararası yapımların büyük bir bölümü daha paylaşımcı, seyirciyi de içine alan çalışmalara ağırlık verdi. Bizde ise tam tersi güvenilir alanlara geri dönüldü. İO Uluslararası Tiyatro Festivali’ni kurgularken biz de seyircimizi sahne üzerinde kullanılan farklı sahne dili, yeni/farklı bakış açıları ile buluşturmayı hedefledik. 

Haberin Devamı

“Eğitim projesi” 

İstanbul’un köklü bir festivali olduğunu biliyoruz ancak alternatif yorumlara ve yönlendirmelere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum özellikle de genç seyirciyi kazanmak için. 

Kesinlikle aynı fikirdeyiz. Seyircilerimiz, farkı oyunları izleyebilmek, uluslararası yapımları görebilmek için hep festivali bekledi. Bu nedenle her şeyden önce sürdürülebilir bir yapı kurmak gerekiyor. İlk başlarda herkesin bildiği oyunlarla buluşturmak, zaman içinde de “bizde” bilinmeyen yönetmenlerle, oyunlarla tanıştırmak önemli. Genç seyirci için hareketlilik sağlayacaktır. İO Uluslararası Tiyatro Festivali olarak genç arkadaşlarımızın bitirme projelerinin seyirci ile buluştuğu bir program da gerçekleştiriyoruz. Bu işin tabii ki sadece bir yönü. Diğer taraftan daha köklü bir proje gerekiyor. Yurt dışında çok sayıda tiyatronun “eğitim projesi” olarak uyguladığı bir yöntem var. Milli Eğitim Bakanlığı ve okullarla yapılan bir iş birliği söz konusu. Örneğin Theatre de la Ville Paris, her hafta bir günü okullara yönelik oyunlara ayırıyor. Onları davet ediyor. Bir diğer günü ise tiyatronun oyuncularından biri okula gidip gençlerle buluşuyor, sohbet ediyor. Buna benzer bir yöntemi ITA’nın (International Theatre Amsterdam) efsanevi sanat yönetmeni Ivo van Hove’un da uyguladığını biliyorum.  

Haberin Devamı

“Bağ kurulmalı” 

Gençlik ve tiyatro arasında mutlaka bir bağ kurmalıyız. Genç arkadaşlarımızın bilmediği, fikri olmadığı ve yıllar boyunca bir ön yargı içinde tanıdığı bir sanat alanına ilgi duymasını beklememiz biraz kolaycı bir yaklaşım olur diye düşünüyorum. Sonuçta her iki tarafın da çabası, çalışması gerekiyor. 

Koskoca bir ‘Broadway’e döndük

Bana tiyatro, aslında sanatın pek çok dalı belli bir zümrenin hegemonyasında gibi geliyor. Eleştirmenler, ödül jürileri, yönetmenler vs… Yeni çıkan isimler ya da farklı fikirler de bir süre mücadele verdikten sonra onlara uymak zorunda kalıyorlar yaşamak için. Ne dersiniz? Artık zincirleri kırmanın, yeni bir şeyler söylemenin vakti gelmedi mi? 

Kesinlikle aynı fikirdeyim ve bu da canımı çok sıkıyor. Çok üzücü. 1980’lerin sonu, ‘90’lar ne kadar hareketliydi. Ben BİLSAK’ta, o küçücük salonda izlediğim oyunları, bir barda izlediğim Engin Alkan’ın yönettiği Hayal Kahvesi’ni unutamadım mesela. Zaman içinde tiyatro üretimini yine dört duvar arasına sokuverdik. Tabii ki bilet geliri ile yaşamak zorunda tiyatrolar. Yurt dışında olduğu gibi bir destek yok bizde. Sözünü ettiğim yıllarda da yoktu ama bir arayış vardı. Ve çok keyifliydi. Şu anda ne yazık ki koskoca bir “Broadway” e döndük. Tabii ki ticari yapımlar da olacak. Bu yapımları dışlamıyorum ama bir dengenin kurulması gerekiyor. Genç seyirciyi konuştuk yukarıda. Benzer yapımları izleyen, ünlü oyuncuları görmek için tiyatroya giden bir seyirci profili yaratmak gelecekte hiçbirimize iyi gelmeyecek.