Kültür Sanat 'Senfoni ıslıkla da çalınabilir'

'Senfoni ıslıkla da çalınabilir'

08.11.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

'Senfoni ıslıkla da çalınabilir'

Senfoni ıslıkla da çalınabilir

Altın Portakal Şiir Ödülü'nün ilkini kazanan Enis Batur'un "Opera"sı üzerine geçtiğimiz günlerde Antalya'da sempozyum düzenlendi.
Ayça ATİKOĞLU

O gün bugün tarıyorum koleksiyonları da
cinayet haberlerinin, inşaat ihalelerinin,
küçük ilanların arasından geçiyor kuru
bakışım: Son yılların nüshalarına doğru
yaklaşırken, dikiliyor ekonomi sayfalarında
imzaladığım bordro makbuzları ve
ödediğim irili ufaklı taksitler. İkramiyeli
ikramiyesiz onca hesap cüzdanından
karınca duası stilistliğinde kayıtlar
başdöndürücü bir hızla ilerliyor, tıp,
faizlerle çiftleşiyor kredi borçları ve vadeli
vadesiz, ölçülü ölçüsüz hüsranlar birikiyor.
Çeviriyorum sayfaları, parmaklarımı ıslatıp
geniş hareketlerle, uzun uzadıya hiçbirinde
durmaksızın: Siyaset kulisleri boğuk, spor
eklerinde kısır transfer tartışmaları, kültür
sayfalarında mat ama haris başlıkların,
resimaltlarının arasından çıkıp gelen
yüzümü görmek istemiyorum, tıp,
bugünkü gazeteye bakıyorum neden sonra:
Sözü bile edilmiyor kendime açtığım kan
davasının. Tarih de yok gerçekte bugünün
gazetesinde, kim bilebilir ki yarına mı aittir
bu nüsha yoksa daha sonra gelecek bir günü,
mevsimi, çağı mı gösteriyor bu zamansızlık?
Yukarıdaki dizeler Enis Batur'un, Artın Portakal Şiir Ödülü'nün ilkini kazanan ve geçtiğimiz günlerde uğruna bir sempozyum düzenlenen "Opera" adlı şiirinden...
Geçtiğimiz hafta Antalya Falez Otel'de düzenlenen "Enis Batur Şiir Odalarında Opera Dönemi" başlıklı sempozyuma "Opera" üzerine açıklamalı bir kitap yazan Ahmet Oktay, Doğan Hızlan ve yurnt içi ve yurt dışından öğretim üyeleri Ramis Dara, Hilmi Haşal, Mehmet Erdoğan, Ece Korkut, İbrahim Oluklu, Serdar Aydın, İsmail Ertürk, Figun Köksal, Saliha Paker, İlknur Egel, Evren Erem, Mustafa Durak katıldılar.
Sempozyum çerçevesinde sunulan bildiriler Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfı tarafından kitaplaştırıldı.
Toplantıya dinleyici olarak katılan Enis Batur "Bir metnin, kendisi üzerinde çözümleme ya da yorum üretmeye çağıran bir tarafı varsa, yani göğsüne bir hedef tahtası çizmişsen, oraya ateş ederler" dedi.
Yapı Kredi Yayınları arasında yayınlanan "Opera" 3 ciltten oluşacak. Tamamı 12 kitabı kapsıyor. Opera Enis Batur'un bir çeşit dünden bugüne, hatta biraz da yarına bakışı... Tarihin belli odaklarını, örneğin bir 1789'u, İstanbul'un fethini bir çeşit sorgulama... "Opera", Batur'un tarihle hesaplaşması.
"Opera" kötülüğün izlerini sürüyor. Para, savaş, iktidar izlerini sürerken mutlaka yoğunlaşmışsındır. İnsan hangi ince halkasından dolayı bozulmuş?
Aslında insanın bizim onun tarihini izlediğimiz kadarı ile, bir kaç bin yıldır, özünün hiç değişmediği görülüyor. Bence metafizik bir imalat hatası var. Canlı türleri arasında insan kadar türlerine negatif davranan yok. Beynimiz öteki canlılardan daha gelişkin, bunu bir avantaj sanıyoruz. Bundan o kadar emin olmamak gerekir. Öte yandan beynin kapasitesinin çok dar bir bölümünü kullanıyoruz. Bu anlamda bir gelişme kazanırsa insan, belki o zaman hem kendine hem başkalarına daha az zarar veren bir canlı haline gelebilir.
Herhangi bir günün haber bültenini görmek bile insanoğlunun hayatının ne kadar saçma ve şiddetli olduğunu göstermeye yetiyor.
Tarih ile hesaplaşırken seni en çok kızdıran ne oluyor?
Israrla aynı şey, silinmiş olması. Geçmişe dönüp baktığımızda, olaylar, topluluklar, kişiler söz konusu olduğunda tutunulacak tek tek nokta sayısı çok az. Tarihçi de ortalama insan da zihninde yorumlayarak tamamlama çabası içine giriyor. Daha fazla kayıt olsaydı, daha az haksızlık yapardık. Çok şeyin silinmiş olduğunu görmek, bizim de silinebileceğimizi gösteriyor. Bu da insanı sinirlendiriyor.
"Opera"nın ikinci cildini yazıyorsun. Bu nasıl bir "yapıt" olacak?
"Opera"nın aslında başından beri bütünü üzerinde çalışıyorum, çünkü kitabın genel yapısını ona başlamadan önce oluşturdum. Gene de yazarken ciddi bazı yer değiştirmeler oluyor.
"Opera"yı libretto ile karıştıranlara kızıyor musun, gülüyor musun?
Gülmüyorum, kızmıyorum. Bir kitabı yayınlama cüretini gösteren şair onun başına gelebilecekleri hak etmiştir. "Opera" üzerine pek çok kişi söz aldı. gönlüm bir seferinde de bir bestecinin ya da müzikoloğun neler düşündüğünü öğrenmekte...
Bu kadar kültür istiflemenin sahneyi kalabalıklaştırdığı, gerçeyi görmeyi engellediğini düşünenler var. Kültüre birincil rol vermenin seni düşündürdüğü oluyor mu?
Engeller tabi. Yazmak risk almaktır. Bir de 20. yüzyılda yaşayan ve yazan insanın başlı başına ayrı bir dünya oluşturan ve çok kalabalık nüfusu olan bir yaratıcılık ortamında yaşadığını unutmamak gerekiyor. Ben onlarla iletişim içindeyim. Üretilen her şeyden etkileniyorum. Bu etkinin görülmesinden de rahatsız olmuyorum.
Handke yorgunluk üzerine, Kundera ağırlık üzerine yazmıştır. Yorgunluğu, ağırlığı konsantre etmişlerdir. Yoksa herkes yorgun düşüyor... Biri bunun üzerine yoğunlaşırsa, kendi özel deneyimimizi daha iyi anlamamızı sağlar. Belki anlam o zaman daha güçlü oluyor.
Anlaşılıp, anlaşılmama gibi bir hesaplaşma içinde olmadığını biliyorum. Seni anlamayanların artık bağımsızlıklarını ilan ettiklerinin de farkındayım. Bundan hınzır bir keyif alıyor musun?
Anlamadıklarını düşünenler okumuyorlar, bir de okuyanlar var. Ben de okuyanlar için yazıyorum. Ayrıca yazdıklarımın anlaşılır olduğunu düşünüyorum. Tüm bunların ötesinde beni gençler okuyor. Benim okurumun yaş ortalaması 25.
Çerçeve, pencere, yatak, gezi, en çok Paris... Nedir bir "şey"i yazılabilir kılan?
Edebiyat adamı için majör denilen konular yorucu mesailer gerektiriyor. Buna karşılık minör sayılan konular, kısacası gündelik hayatın ayrıntılarına yönelik konuların hafifletici bir yanı var. İkisi üzerine de çalışınca insan, hayat ya da ölüm gibi kapital harflerle yazılan bir takım kavramlarla, iskemle ya da uçurtma arasında hiçbir derinlik farkı olmadığını görüyorum. Sonuç olarak bir senfoni ıslıkla da çalınabilir.