Otomobil Galiba, Anadol'u hatırladım...

Galiba, Anadol'u hatırladım...

13.07.2011 - 10:00 | Son Güncellenme:

Fransız üretici Renault'nun, 1999 yılında sadece 50 milyon dolara satın aldığı Dacia'nın Piteşti'deki ana merkezindeydim geçenlerde. Bükreş'e, Dacia'nın organizasyonuyla belki kaçıncı gidişimdi, ancak bu fabrikaya gelmek son gidişime kısmetmiş diye geçirdim içimdem.

Galiba, Anadolu hatırladım...

Serbest piyasa ekonomisinin gereklerini tam olarak yerine getirmeye başlamasından sonra pek çok Türk girişimcinin akın ettiği Romanya'da, Türkiye üretimi bir BMC otobüs ile gidiyorduk fabrikaya. Zaten Türk malı otobüsler, çoktan Macar ya da Romen otobüslerin yerini almış bile. Elbette Bükreş'in belediye otobüsleri hariç. Çünkü onlar Almanya üretimi Mercedes'lerden oluşuyordu.

Haberin Devamı

Her neyse, konumuz otobüs değil nasılsa, dağıtmanın da anlamı yok!

Renault'nun, neredeyse bir "enkaz" gibi devraldığı Dacia markası, o dönemlerde kendi kendine geliştirdiği Solenza ile bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Ancak bizim "Toros" sevdamız gibi, onların da Renault 12 türevi 1310'dan pek vazgeçecekleri yoktu. Bu aracın üzerinde değişiklikler yapsalar, dizel kamyonetini bile (ki bir dönem Türkiye'de de satıldı) çıkartsalar, sonuçta iç pazarın dışında büyük şansı olan bir araç değildi. Solenza ise, anavatanı dışında Dacia'nın o dönemdeki kötü şöhretiyle olsa gerek, pek de kaale alınmıyordu.

Renault'nun devraldığı dönemlerde, 2000 yılındaki satış ve üretim sayılarına bakınca da, zaten bunu anlamamak mümkün değildi. O yıl 50 bin adedi iç pazar olmak üzere toplam 52 bin 700 adet üretilmiş. ani 2 bin 700 adedi ihraç edilmiş. Bugün, Dacia'nın 7 ülke ve 9 fabrikadaki üretimi 700 binleri buluyor. Geçen yıl Romanya'dan ihraç edilen Dacia sayısı 311 bin dolayında. İç pazardaysa sadece 20 bin adet satılmış...

Haberin Devamı

Dacia Logan ile 2005 yılında başlayan değişim, elbette ki Bükreş sokaklarına da yansımış. Özellikle taksilerin büyük bölümü Logan. Ancak bu, markanın yerel krallığının ilanı anlamına gelmiyor. Çünkü Avrupa Birliği ile yapılan görüşmeler ve pazarın dışa açılması, yerel markaların önünü hemen kesmiş. Citroen Visa'dan türetilen ve bir dönem az sayıda da olsa Türkiye'ye getirilen "Oltcit" çoktan tarih olmuş bile. Üstelik sokaklarda bir tanesine rastlasanız, neredeyse dişinizi kıracaksınız! "Aro" marka arazi araçları ve pick-up'lar da aynen öyle. Yine de ben, bir tane gördüm. Ardından mavi yağ dumanları püskürterek yoluna devam ediyordu sonuçta. Ama her ikisi de sonuçta öylece silinip gitmiş...

Peki, bizlerin bile halen sevgiyle baktığı Dacia 1310 ve onun türevleri? Halen eski Romanya'nın simgesi halinde Bükreş caddelerinde dolaşanlarına rastlamak mümkün. Ancak o denli fazla da değil. Elbette Bükreş'ten çıkıp da daha içlere doğru gidildiğinde, sayıları artmaya başlıyor hemen. Bununla birlikte, üretimine son verildiği zaman büyük gürültü koparan sevenleri, onlara çok vefasızlık etmiş. Bükreş'in pek çok yerinde terkedilmiş halde sokak içlerinde, yol kenarlarında ve tarlalarda boy gösteriyorlar artık...

Haberin Devamı

Peki ya fabrika? Çok dar ve bozuk bir yoldan, Bükreş'ten üç saat uzakta bulunan tesislere gittiğimde bir miktar şok yaşamadım değil. Zira bu denli büyük üretim yapılan bir tesisi daha farklı hayal etmiştim. Nitekim tesis, her ne kadar modernleştirildiği de söylense, çoğu kargacık burgacık teller ve duvarlarla çevrili ve halen eskinin izlerini taşıyor. Yönetim ofislerine varıncaya kadar...

Fabrika içindeyse sadece üretilen model değişmiş gibi görünüyor. Çünkü robot yerine, tamamen insan gücüyle üretim yapılıyor. Elbette üretilen araçlar, eski Dacia'lar gibi sağlam ve dayanıklı. Avrupa dahil pek çok kıtada rağbet görmesi de bundan. Bir kaç robot ise, sadece küçük işlerde çalıştırılıyor. Zira maaşlar, robottan neredeyse daha hesaplıymış gibi söyleniyor. Montaj işçilerinin aylık ücreti 400-500 euro arasında değişiyor ve araç başına maliyet Avrupa'dakine göre bir hayli düşükmüş.

Haberin Devamı

Ancak işçiler, gayet neşe içinde çalışıyorlar. Bunu görmek mümkün. Duvarlara asılmış, 1960'lardan, 70'lerden kalma fotoğraflara takılıp kalıyorum arada. Önümden gelip geçen ve karınca gibi sürekli malzemeler taşıyan araçlar uyanmamı sağlıyor hemen.

Sonuçta Renault kanatları altında, tıpkı doğduğu Romanya gibi dünyaya açılmış bir marka Dacia. Üstelik Renault'nun kriz dönemindeki kurtarıcısı bile oldu. Ne olursa olsun, fabrika kapısından çıkarken tarifsiz bir hüzün kapladı içimi... Galiba, Anadol'u hatırladım...