Pazar 1961 ve 1982 anayasaları

1961 ve 1982 anayasaları

28.10.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

1961 Anayasası Türkiye'ye alışılmamış bir siyasi örgütlenme, tartışma ve yayın hayatını getirmişti. 1982'deki ise bir tepki anayasasıdır

1961 ve 1982 anayasaları

Aslında çok partili siyasi hayata DP'den evvel Nuri Demirağ'ın kurduğu Milli Kalkınma Partisi ile girdik. Bu parti Demirağ Korusu'ndaki halka açık kuzu ziyafetleriyle birlikte düzenlenen propaganda toplantıları dolayısıyla "kuzu partisi" diye adlandırdı. DP'nin öbür partilere üstünlüğü, CHP ileri gelenlerinin yuvadan atılanlarından oluşmasıydı ve bu nedenle de taşrada süratle örgütlendi. Gayri memnun CHP'liler, eski Serbest Fırkacılar, hafif tertip solcular, sistemin kıyısında ve dışında kalan muhafazakarlar ve mutaasıplar, herkes DP'yi destekledi. Taşrada bazı önde gelen ailelerin yarısı CHP'de kalmış, yarısı DP'ye geçmişti. Bu bir bölünme ve kardeş kavgası eğiliminden çok, köşeleri tutma ve tatlı rekabet havasıydı. Az zamanda DP'nin muhafazakar sağ kesimin beklentilerine tam cevap verememesinden dolayı, Millet Partisi teşekkül etti; CHP'liler ve DP'lilerin aynı bürokratik hastalıkları taşımasından dolayı, devrimlerden ve laiklikten taviz vermeyen Atatürkçü Maarif Vekili Yusuf Hikmet Bayur da bu partiye katıldı. Onursal başkan Mareşal Fevzi Çakmak'tı; kitleler onu çok seviyordu. Seçimden sonra Ankara'ya Meclis'e giderken, gündüz ve gece yol boyu onu selamladılar. Tabii sol partiler de kuruldu. Onlar da DP ve CHP'nin karşısındaydı. Türk solunun bu zayıf ve heyecanlı döneminde partilere üye olan gençlerin hayatını İçişleri Bakanlığı kararttı. CHP ve muhalefet arasında sağ- sol kavgası Hasan Ali Yücel ve Kenan Öner arasında patladı. Maalesef CHP, Milli Eğitim Bakanlığı'na bu davada sahip çıkmadı. CHP'li bakan solcuları korumakla suçlanıyordu; aynı sıralarda CHP'nin üyesi olan Hüseyin Cahit Yalçın da Tanin gazetesinde DP'lileri solcu ve Moskova ağzıyla konuşmakla itham ediyordu. Demokrat Parti 1946'da kuruldu ve çok partili siyasi hayata girildi; çok partili siyasi hayata giren Demokrat Parti örgütü değil, kurucularıydı. 1945 yılı sonunda dört ünlü milletvekili; eski Başbakan Celal Bayar, Serbest Fırka Aydın ili başkanı Adnan Menderes (ki elan CHP milletvekiliydi), Kars milletvekili Prof. Fuad Köprülü ve 1920'den beri TBMM üyesi Refik Koraltan'dı. 1924 Anayasası çok partili rejimle uyuşamadı; daha doğrusu çok partili Türkiye'nin politikacıları ve seçmenleri bu sağlam yapılı anayasa ile uyuşmak niyetinde değildi. 1961 Anayasası ülkeye bir düşünce ve örgütlenme özgürlüğü getirdi; yeni siyasi partiler kuruldu. 1946 seçimlerinin aksine 1965 seçiminde "milli bakiye" gibi küçük partileri kollayan seçim sistemi sayesinde TBMM'de ilk defa 15 milletvekili ile Marksist-sosyalist bir parti olan Türkiye İşçi Partisi de temsil yeteneğini kazandı. Parlamentomuz TİP'in söylemini ilk başta yadırgadı ama alıştı; Türkler tarih boyu her yeniliğe kolay uyum sağlamıştır.1961 sistemi cumhurbaşkanını seçememekle suçlandı; oysa 1982 anayasal sistemi de bu başarısızlığı gösterdiğine göre eleştiri haklı sayılmaz. 1961 sistemi ile Cumhuriyet Senatosu kuruldu ama ne yazık ki Avrupa demokrasilerindeki ikinci meclisin çalışma olgunluğunu ve bilgi düzeyini sergileyemedi. 1961 sistemiyle Anayasa Mahkemesi doğdu; mahkeme kanunların hukuka uygunluğu ile siyasi partilerin mali yapılarının, faaliyetlerinin denetimi ile yetkilidir. Siyasi partiler hukuk dışı kaynaklar kullanır ve faaliyet gösterirse bu mahkeme tarafından kapatılır. 1961 sistemi yargının bağımsızlığı ve örgütlenme alanında önemli bir gelişme getirdi ve bu Türk demokrasisinin inşasında beklenen katkıyı sağladı ama hukuk devrimi yapan bir ülkede yargının ortaya bilimsel içtihad koyma ve kendini denetleme alanında elan önemli eksikleri devam etmektedir. Genellikle 1961'den beri yargı organlarının bürokrasiyi ve hükümeti çalıştırmadıkları, tayinleri engelledikleri ileri sürülür. Oysa bürokrasinin faaliyetlerini biraz inceleyenler, kanunların yazımında ne kadar ilkel örnekler sergilendiğini, hatta meclislerden geçen kanunların bile hukuk tekniği yönünden iptale açık olduğunu görecektir. Bürokrasi ve politikanın hukukçuluk alanındaki zayıflığı, denetimin sertliğine neden olmaktadır.1961 Anayasası ülkede alışılmamış bir siyasi örgütlenme, tartışma ve yayın hayatını getirmiştir. Türkiye buna hazırlıklı mıydı? 1961 ara rejimine kadar solun önemli bir kesimi de ordunun siyasi müdahalesini savunmuştur. Türkiye değişen dünyaya siyasi alanda da uyum sağlama çabasındadır, nitekim birçok alanda bunu başarmıştır. Ülkeye yeni düşünce ve örgütlenme sistemi 1980 darbesi parlamentoyu da siyasi partileri de kapattı. Yassıada olayı küçük çapta ve çok mutedil bir muamele ile Hamzakoy'da tekrarlandı. Daha birkaç hafta evvel birbirleriyle meydan muhaberesi veren liderler, birlikte durum muhakemesi yaptılar. Bu tip siyasi hapishane arkadaşlıkları geleceğin inşasında olumlu rol oynar. Nitekim benzetmek gibi olmasın, Avusturya'nın sosyalistleri ve merkez muhafazakarları, Nazi döneminde geçirdikleri hapishane yıllarında; geleceği daha kolay inşa edebilecek hareket tarzını benimsemişlerdi. 1982 Anayasası bir tepki anayasasıdır. Kullanılan dil iyi bir hukuki metin dili değildir. Temel özgürlükler ve örgütlenme alanında yurttaşların ve yargı organlarının yorum ve hükümlerini güçleştirecek aksaklıklar vardır. Anayasa mevcut askeri idarenin bir an önce sona ermesi dileğiyle referandumda yüzde 92 oranında kabul gördü. Kurulan Danışma Meclisi, 1961 Kurucu Meclis'indeki kadar olsun muhalif unsur içermiyordu. Kurumsal veya zümrevi muhalefet görülmemesine rağmen bir-iki milletvekili, hatta atak bir muhalefetle göze battılar. 1982 Anayasası dernekler konusunda kısıtlama getirdiği gibi 1961 Anayasası'nın aksine eğitimde vakıflara yol açıyordu. Şu kadarını belirtmek gerekir, Türkiye toplumun birtakım özlemlerini gerçekleştirmekteydi. O nedenledir ki 1982 Anayasası kanun koyucunun amaçları ötesinde yorumlar yaptı ve anayasal yapımız daha geniş bir nitelik kazandı. 84 yıllık Cumhuriyet dönemi; 1921 Esas Teşkilat Kanunu, 1924 Kanun-ı Esasi'si, 1961 ve 1982 anayasaları olmak üzere temel yapıyı dört kere değiştirdi. Son anayasamızın geçirdiği tadilat malum, sonuncusu ise maddeleri birbirini pek tutmayan bir seçeneğin kamuoyuna sunulmasıyla gerçekleşti. Doğu vilayetleri anayasayı yüksek oranda tasdik ettiler, Batı bölgesinde ise bu oran azaldı. Ege ve Trakya bölgesindeki iller ret oyu verdi. Yeni seçeneklerin kabulü; yeni tartışmalar getirecek gibi görünüyor. Nitekim bu değişimle "Cumhurbaşkanı beş yıl sonra yeniden seçime gitmelidir" diyenlerin başında Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanımız geliyor. Anayasal sistem bir uyum, bir gelenekselleşme, toplum üyelerinin belirli asgari müşterekler çevresinde anlaşması demektir. Bu bir toplumsal mukaveledir. Hiç şüphesiz ki sosyal mukaveleler noterlikte, parlamentoda veya referandumda değil; günlük hayatımızda egemen olan yaşam biçimi ve alışkanlıklarla sağlanır. Toplumsal mukavelelerdeki değişiklik zamanın ihtiyaçlarına, hasbice yani hayırhah bir yaklaşımla cevap verilmesi ve hadisesiz değişimlerle sağlanmalıdır. Bu iyi niyet ve uzlaşma eğilimi olmazsa buhran kaçınılmazdır. İyi niyet olmadığı takdirde buhran kaçınılmazdır

Yazarlar