Pazar ‘2 bin liraya plak alırım ama elektrik faturasına kızarım’

‘2 bin liraya plak alırım ama elektrik faturasına kızarım’

18.12.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:

Muhammet Yüksel’i koleksiyonundan çıkardığı Marilyn Monroe ve Deniz Gezmiş fotoğraflarıyla tanıdık. Ama hepsi bu değil: “40 bin plağım, 20 bin fotoğrafım var. Yerel âşıklar konusunda Türkiye’de tekim”

‘2 bin liraya plak alırım ama elektrik faturasına kızarım’

Deniz Gezmiş idam edildiğinde “Büyük abini öldürdüler oğlum” diyerek üzüntüden günlerce yemek pişirmeyen bir ailenin çocuğu Muhammet Yüksel. Aradan yıllar geçip çocuk sahibi olduğunda adını Deniz koyan Yüksel, geçtiğimiz hafta gazetelere yansıyan daha önce görülmemiş Deniz Gezmiş fotoğraflarının sahibi. Muhammet Yüksel bir koleksiyoner.
Fotoğraf, plak, gramafon, radyo ve tarihi değeri olan birçok obje onun ilgi alanına giriyor. Ama Deniz Gezmiş ve Atatürk’ün ondaki yeri bambaşka. Bu yüzdendir ki Ulucanlar Cezaevi’ndeki gardiyanların “Deniz Gezmiş dinlerdi bunu” dediği radyoyu koşarak satın almaya gidiyor ya da Atatürk’ün otopsi fotoğrafı için 15 bin lira ödeyebiliyor.
Yüksel’in koleksiyonercilik için para kaynağı yani asıl mesleği sigortacılık. Eşinden destek gördüğünü söylüyor ama eşi arada “başka yere harcasaydık bu paraları” diye şikayet etmiyor da değilmiş. Yüksel’den “Elektrik faturası çok geldiğinde ne kadar çok yakıyorsunuz diye tepki gösteriyorum. Halbuki ben birkaç saat önce 2 bin lira verip plak satın almışım. Onu söylemiyorum tabii. Yapacak bir şey yok, bu bir hastalık” dediği koleksiyonerliğini dinledik.


Koleksiyon merakınız nereden geliyor?
Sene 1974. Ailem siyasi mücadelenin içinde o dönem. Ben evin en küçüğüyüm, abim ODTÜ’de okuyor. Babam da abimin bağlı olduğu Devrimci Halk’ın birliği adına Akdere’de plak dükkanı açıyor. Abimin arkadaşları da hep bu dükkanda, yardım ediyorlar. Ben de ortaokuldayım o dönem oraya plak dinlemeye gidiyorum. Orada plak sevgim ve devrimcilere olan sempatim başlamış oldu. Tabii 12 Eylül darbesinden biz de nasibimizi aldık. O zaman sempatizan düzeyindeydik, emniyette biraz yıpratıldık. Sonra normal meslek hayatına başladım, sigortacılığa. Haftalık yevmiye ile çalışmaya başladım. Yıllar sonra kendi ofisimi açtım, evlendim çocuk sahibi oldum. Biraz parayı bulduktan sonra da bu antika pazarlarında tesadüf eseri plaklara rastlayınca eski günlerimi anımsadım tabii. Böylece plak koleksiyonuna başladım. Yerel aşıkların plaklarını gördüm daha sonra. Karadeniz aşıkları, Kürtçe, Azerice, Çerkezce plaklar... Şu anda yerel aşıklar konusunda Türkiye’de tekim diyebilirim mesela. Yurtdışı baskılarına ulaştım, oradan getirttim. Bir yandan da Atatürk ve Kurtuluş Savaşı fotoğrafları bulmaya başladım. Atatürk’ün bilinmeyen çok sayıda fotoğrafı olduğunu gördüm. Bu şekilde de fotoğraf toplamaya başladım. Daha sonra Deniz Gezmişlerin fotoğraflarını toplamaya başladım.

Aileden, çocukluğunuzdan gelen bir ilgi sanırım...
Sene 72, ben 10 yaşındayım. O dönem koskoca mahallede üç ailede televizyon var,
biri de bizde. Hemen her gün 40-50 kişi oluyordu evimizde. İstiklal Marşı çaldığında hepimiz
esas duruşa geçip dinliyoruz. O dönemde işte Deniz Gezmişlerin banka soyduğunu, yakalanamadığını, yakalanmak üzere
olduğunu televizyondan izliyoruz. Ama ben
tam algılayamıyorum tabii.

“Kaçırılmaması gereken parçaları kredi çekip alıyorum”

Hayranlığınız var mıydı çocukken?
Tabii. Ben bir gün anneme sordum “Anne
bu Deniz Gezmiş kim?” diye, daha ilkokula gidiyorum. Annem, “Oğlum o da sizin en büyüğünüz, abiniz, hepimiz için uğraşıyor.
Çok iyi bir insan, büyüyünce onun gibi olmanı istiyorum” dedi. Annem halkevinin kadınlar kolu başkanıydı, babam da yönetim kurulu üyesiydi. Deniz Gezmiş’e hayrandık hepimiz. Çocuklar kendi aramızda oyun oynadığımızda bile birbirimize “Bana Deniz Gezmiş de” derdik. “Ben mahallenin Deniz Gezmişiyim” diye dolaşırdık ortalıkta. Bir gün okuldan geldim, babam radyonun başında ağlıyor. Evde bir matem havası var. “Oğlum büyük abiniz öldü, idam ettiler” dediler. “Nasıl yani büyük abim öldü, Bayram abim orada” dedim. “Deniz Gezmiş, oğlum” dedi. Günlerce, aylarca sürdü üzüntüleri. Evde yemek yapılmadı inanın o kadar severlerdi. Tabii biz de bu sevgiyle büyüdük.

Kazancınızın ne kadarını koleksiyonerliğe yatırıyorsunuz?
Öyle bir duruma geldik ki bu kriz şartlarında çok da fazla ayıramıyorum artık. Ama bunu bir daha bulamam dediğim, kaçırılmaması gereken parçaları affetmiyorum hiç (gülüyor). Gerekirse kredi çekip alıyorum. Hele Deniz olsa altımdaki arabayı satar alırım. Maddiyat her zaman ikinci planda benim için.

Eşiniz destekliyor mu sizi?
Destekliyor tabii. O da çalışıyor zaten, sendikayla uğraşır.

Deniz Gezmiş ve Marilyn Monroe fotoğrafları nasıl geçti elinize?
İkisini de antika pazarından buldum. Kore Savaşı ile ilgili de fotoğraf topluyorum ben. Oradan birisi “Kore Savaşı’yla ilgili 3-4 albüm var bende” dedi. Bakıyordum albümlere, hemen ilk albümde karşıma çıktı Marilyn Monroe fotoğrafları. Hemen aldım tabii. Satan kişi Marilyn Monroe olduğunun farkında değil, öyle olsa düşük fiyata verir mi hiç! Sonradan ben o çocuğa fazladan para verdim tabii, hakkını yemeyelim.

En çok para verdiğiniz şey ne?
Plaklardan en pahalı olan Aşık Mahsuni’nin bir mastır kaydı, 3 bin dolara aldım onu, benim için çok özeldir. Atatürk’ün öldükten sonra çekilen fotoğraflarına 15 bin lira verdim altı sene önce. Verdik de verdik (gülüyor).


“Müjde Ar’a sesleniyorum”


Aysel Gürel besteleri de var elinizde...
Onu yazan arkadaş çok yanlış yazdı. “Şu kadar para verene veririm” gibi bir şey söylemedim. Vicdanen rahatsızım, burdan Müjde Ar’a sesleniyorum benden alabilir o şarkı sözlerini. Ondan bir beklentim yok. Her şey layık olduğu yere gitsin, ailesi ne yapmak istiyorsa yapsın.

Bu sözler nasıl geçti elinize?
Ankaralı şarkıcı Melih Büyükakın Aysel Gürel’i Ankara’ya geldiğinde evinde misafir edermiş. Aysel Gürel ona şarkı sözü yazıp bırakmış. “Bestele bunları oku” diye de imzalamış vermiş. Tarih de var hepsinin üstünde. Melih Büyükakın ölünce ikinci eşinden olan çocuğu hurdacıya vermiş. Ben de onun bütün arşivini aldım.