Pazar ‘Açık sözlülüğümle başım dertte’

‘Açık sözlülüğümle başım dertte’

21.10.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Beşiktaş’ın dünyaca ünlü teknik direktörü şöyle diyor: "Türkiye’de umut gerçeğin önüne koyuluyor. Ama basın da, taraftar da gerçekle yüzleşmenin yararlı olduğunu anlamalı"

‘Açık sözlülüğümle başım dertte’

Christoph Daum: "Bize bu ülkede ‘Hoşgeldiniz" lafı gerçek anlamında söylendi"
‘Açık sözlülüğümle başım dertte’

Beşiktaş’ın dünyaca ünlü teknik direktörü şöyle diyor: "Türkiye’de umut gerçeğin önüne koyuluyor. Ama basın da, taraftar da gerçekle yüzleşmenin yararlı olduğunu anlamalı"

Ahmet Tulgar

İnönü Stadı’nın koridorlarında Daum’la yürüyoruz. Önce soyunma odasının kapısını, sonra elindeki paketi açıyor. Ve futbolcusu Sertan’a eliyle kemalpaşa yediriyor. Nedenini soruyorum. "Özel" diyor.
Eyvah! Buna bile "özel" diyorsa... Zaten bütün hafta televizyonlarda, gazetelerde medyaya ilişkin eleştirilerini izlemişim. Bir saat sonra da Galatasaray maçı öncesi son antrenmanları başlayacak.
"Bu adamla ne yapacağım?" diye kara kara düşünüyorum.
Karşısına her çıkanın gazetecilikten çok polisiye bir güdüyle ve yanıt alamayacağını bile bile, sadece yasak savmak için sorduğu o soruyu, evet, sormadım. İletişim kurmak istiyordum, olay çıkarmak değil.
Ayrılırken bana "Şimdiye kadar benimle yapılan en iyi röportajlardan biriydi, çok klastı" dedi. Karar sizin.

Türkiye’de futbol coşkusu hemen fanatizme dönüşüyor
Büyük Medya Çağı’nda kendinizi medyaya esir düşmüş mü hissediyorsunuz? Medyaya sık öfkeleniyorsunuz.
Evet. Almanya’da da bu böyle ama medyanın özel hayata müdahalesi orada Türkiye’deki kadar aşırı değil.

Türk ve Alman futbol kamuoyları arasındaki en önemli farklar nelerdir?
Artık modern bir toplumu futbol olmadan düşünmek imkânsız gibi bir şey. Her iki ülkede de futbol coşkusu çok büyük. Ama Türkiye’de bu coşku fanatizme daha kolay dönüşüyor. Şiddet çok çabuk ortaya çıkıyor Türkiye’de. Taraftarlar sadece aşırı üzüldüklerinde değil, aşırı sevindiklerinde de şiddet gösterilerinde bulunuyorlar. Burada daha dikkatli olunmalı.

Basının eleştirileri, yönetimin kararları ve taraftarın tepkisi olmasaydı takımınızda düşlerinizi daha mı kolay gerçekleştirirdiniz? Özgürlük size yarar mıydı?
Ben yapıcı, analitik eleştirileri anlıyorum. Ama yıkıcı, toplumsal isteriye neden olabilecek eleştirileri ya da satın alınabilir, uzaktan kumanda edilebilir kalemlerin eleştirilerini kabul etmiyorum. Evet, gazetecilerin, taraftarların, yöneticilerin ve sponsorların baskısı altında antrenörlerin işleri hiç de kolay değil.

Bu kapitalistleşme, endüstrileşmeden önce, yani gençliğinizde futbol daha mı masumdu?
Futbolun aşırı ticarileşmesi futboldaki, futbolcu ve teknik adam üzerindeki baskı oranını artırdı. Ama artık bu büyük paralarla, bu baskıyla yaşamayı öğrenmemiz lâzım. 40-50 sene önce Almanya’da insanlar futbolu patates karşılığında, boğaz tokluğuna oynuyorlardı. Ama tabii şimdi dünya da değişti. O zamanki patatesin değeri belki de şimdi 100 bin Mark’a tekabül ediyor. Evet, günümüzde artık futbol o nahifliğinden, basitliğinden bir şeyler kaybetti. Her maçtan sonra televizyon tartışmalarında o maç lime lime oluyor.

Futbol ertesi gün konuşuluyor olmaktan beslenen bir şeydir
İyi bir sevişmenin ardından iki kişiden birinin sürekli "Nasıldı, iyi miydi?" diye sorması nasıl o sevişmenin büyüsünü yok ederse, maçlardan sonraki televizyon tartışmaları da futbolun büyüsüne zarar veriyor mu?
Ama futbol ertesi gün konuşuluyor olmaktan beslenen bir şeydir. Bu, büyüyü azaltmaz, artırır.
Futbol biraz da ertesi gün hakemin kararlarını tartışmaktır. Bence hakem hataları olmasaydı futbol çok can sıkıcı olurdu. Ya da antrenör hataları. Futbol bu artçı edebiyatla yaşıyor.

Fatih Terim’in olağanüstü başarılarından sonra, Terim’in itirazına rağmen, başarıda en önemli etkeninin motivasyon olduğuna inanıldı. Sizse Galatasaray’la maçınızdan önce favorinizin rakibiniz olduğunu söylediniz. Tepkilerden korkmadınız mı?
Evet, bu açık sözlülüğümle Türkiye’de başım dertte. Benim bu açıklığımı, netliğimi gazeteciler de anlayamıyor. Ama benim bu tarzıma onlar da futbolcularım da alışmak zorundalar. Herhalde açık sözlülüğün, şartları net olarak ortaya koymanın futbolda çok yararlı bir şey olduğunun anlaşılması için biraz zaman gerekiyor. Türkiye’de umut hep gerçeğin önüne koyuluyor.

Bebeğimle olduğumda büyük sorunlar hemen küçülüyor
Fransa’nın çokuluslu takımının başarısının ardından Almanlar saf bir Alman milli takımının mümkün olmadığını anladılar, değil mi?
Almanya’da 2 milyon Türk yurttaşı yaşıyor. Ve Almanya’da futbol oynayan gençler arasında Türk gençlerinin oranı sürekli artıyor. Bu gençler Almanya’da doğmuş, Alman gibi düşünüyor, ana dillerini bile konuşamıyorlar bazen. Ve Alman milli takımındalar. Ayrıca artık Alman milli takımında ilk siyah oyuncu da oynamaya başladı.

Hayat arkadaşınız Türkiye’de mutlu mu?
Türkiye bizim ikinci vatanımızdır ve biz burada hep çok iyi karşılandık, insanlar bizi kabul ettiler. "Hoşgeldiniz" lafı bize burada gerçek anlamında söylenmiştir. Bu yüzden müteşekkiriz.

Bebek Jean Paul hayatınıza neler getirdi?
Jean Paul’un şu andaki temel aktiviteleri bağırmak, yemek yemek, uyumak ve kaka yapmak. Çok mutlu bir bebek Jean Paul. Bu stres dolu futbol hayatında akşamları onu göğsüme yatırdığım zaman gevşiyorum. Küçük bir çocukla, bir bebekle bir aradaysanız büyük problemlerin aslında küçük problemler olduğunu görür hatta onları düşünmeyi erteleyebilirsiniz.

Önümüzdeki günlerin Beşiktaş’ı?
En fazlasını elde etmeye çalışacağız.

"Türkiye’yi bu defa hüzünlü buldum"
Genç insanlarla iç içesiniz. Ve savaş günlerindeyiz. Bu soruyu sormadan geçemem. Alman ya da Türk olsun, futbolcularınızın yaşındaki gençlerin savaşa gönderilmelerini içinize sindirebilir misiniz?
Ben savaş günleri lafını kabul etmiyorum. Ama bir yandan da dünyada çözüm bekleyen birçok sorun olduğu da bir gerçek. İsrail-Filistin sorunu gibi, İspanya’daki Bask sorunu gibi. Ben bu sorunların anlayış ve hoşgörü ile çözülmesinden yanayım, savaş yöntemleriyle bu sorunların çözüleceğine inanmıyorum. Çelişkilerin çözümünde barışçı yöntemler denenmeli ve tüketilmeli önce. Ama terörizmle mücadelede kararlı davranılmalı.

Camiye gittiniz, namaza katıldınız. Bu hassas dönemde İslam dinine ilişkin gözlemlerinizi söyler misiniz?
Mümkün olan her ortamda, her yerde İslam’ın tamamıyla barışçıl bir din olduğunu anlatıyorum. İslam’ın bir sevgi ve anlayış dini olduğunu söylüyorum. Ama elbette istismar da ediliyor.

İki farklı dönemde Türkiye’de bulundunuz. Sahiden Türkiye hızlı mı değişiyor? Size göre neler değişmiş?
Sokaklar, caddeler biraz daha temiz şimdi. Park yerleri artmış. Bütün o çirkin otomobiller, dolmuş olarak kullanılan o eski Amerikan otomobilleri ortadan kalkmış. Ancak sokaktaki bu modernleşmenin yanında ülkedeki ambiyans daha hüzünlü. Sanıyorum, bunda ekonomik krizin etkisi fazla. Sokaktaki adam mutsuz. Üstelik şimdi artık zenginler de krizden etkilenmiş durumda.

"Sağcılar futbolu vitrin olarak kullanır"
Franz Beckenbauer, Alman futbolunda söylendiği kadar güçlü ve belirleyici mi?
Alman futbolunda Franz Beckenbauer’in onayı olmadan hemen hiçbir şey yapılamaz. Futbol basınında da çok etkilidir.

Beckenbauer’in size karşı olduğu, sizi engellediği doğru mu?
Evet, Franz Beckenbauer’in bazı ifadeleri onun bana karşı negatif olduğunu gösteriyor. Ama bunun nedenlerini bilmiyorum. Bunu Beckenbauer’e sorun.

Almanya’da Beckenbauer’e "Kaiser" yani "İmparator" deniyor. Türkiye’de de Fatih Terim’in lâkabı "İmparator". Futbolda emperyal kimliklere, imparatorluklara bu düşkünlük nereden kaynaklanıyor sizce?Beckenbauer’e neden bu ismin takıldığını biliyor musunuz?
Hayır. Beckenbauer’e bu ismi Almanlar değil Amerikalılar verdi. New York Giants’ta oynarken Amerikalılar, Franz Beckenbauer ismini telaffuz etmekte zorlanınca ona "Kaiser" dediler. Amerika’dan bu isimle döndü. Antrenör olarak başarılarının ardından da adı "Kaiser Franz" kaldı.

Şimdi bizim yurtdışındaki futbolcularımıza da "lejyoner" deniyor. Futbol için daha barışçıl bir terminoloji oluşturmak mümkün değil midir?
Bu hemen hemen imkânsızdır. Zaten futboldaki birçok kavram, "hücum" gibi, "saldırı" gibi, "müdafaa" gibi, "savunma" gibi savaş terminolojisidir aynı zamanda. Bu kavramların futbolda sportif bir anlam kazanması bu kavramlara barışçıl çağrışımlar ekliyor ki bu da iyi bir şey.

Türkiye’de de, Almanya’da da sağcıların futboldaki etkisi ve futbola ilgisi çok fazla. Fakat küreselleşme giderek takımların ulusal niteliklerini ortadan kaldırıyor, kulüp takımlarının maçları milli maçlardan daha fazla heyecan uyandırıyor, seyirci çekiyor. Sağın futbolla ilişkisi değişecek mi?
Evet, futbolcular da Şampiyonlar Ligi’ndeki maçlara milli maçlardan daha fazla konsantre oluyorlar. Sağcılara gelince, her ülkede sağcılar, aşırı sağcılar bulunuyor. Bu gerçekle yaşamak lazım. Bence sağcılar futbolu bir platform, bir vitrin olarak kullanmak için futbolun bu kadar içindeler. Ben nereden gelirse gelsin futbolda da, toplumda da aşırı akımlara karşıyım.




PAZAR






























Yazarlar