Pazar Alaturka ve alafranganın ortasında

Alaturka ve alafranganın ortasında

30.11.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:

Replikas’ın beşinci albümü “Zerre”, topluluğun yol haritasında kritik bir dönemece işaret ediyor

Alaturka ve alafranganın ortasında

Marjinal müzik camiasının en istikrarlı topluluklarından biri dört albüm, iki film müziği ve sayısız konserle 15 yılı geride bırakan Replikas.
Gitar ve vokalde Gökçe, gitarda Barkın, davulda Orçun, basta Selçuk, elektroniklerde Burak’ın yer aldığı Replikas’ın farklı sesler uğruna Gökçeada’da eskiden yarı açık cezaevi olan bir binayı stüdyoya çevirerek yaptığı kayıtlardan oluşan beşinci albümü “Zerre”, topluluğun yol haritasında kritik bir dönemece işaret ediyor.
“Zerre” müzikal, teknik ve ruh hali açısından diğer albümlere göre nerede duruyor? Bu sorunun da en aklı selim yanıtı, bazılarına göre ileride, bazılarına göre geride. Bu yanıt ışığında beliren fikirlerden biri Replikas güzergahındaki çıkmaz sokaklardan birinin “Avaz” albümü ve Wharton Tiers gibi bir yapımcının lüks bir hata ve farklılık adına yapılmış bir merak kazası olduğu. Sokağın girişindeki ilk dükkan ise bu albümün çıktığı Doublemoon plak şirketiydi.
Yeni albüm “Zerre”, Replikas’ın belki de en fazla yakıştığı sahnenin etiketi altında çıktı. Topluluğun büyüdüğü mekanın markasıyla; Peyote Müzik ile.
Şarkılarda ucubik bir dünyada seyreden mistik bir arayış var, her dem yakamıza yapışmış; bir o kadar da umutsuz. Dede Efendi’nin ferahfeza ayinleri aradan geçen yıllar tarihten silinmişçesine çalınıyor sanki. Arayış, kayboluş, kendini ve yakınlarını idrak konuları, platin sertliğinde ümitsizlikle sonlanıyor sürekli. Alaturkanın tüm koyu renkleri, alafranganın metal fırtınası altında savruluyor. Koyu zümrüt yeşili ve kan rengi sesiyle Gökçe, mevcut olmayanın yerine geçen, kaynağı meçhul bir hazla okuyor şarkıları.

Belagatsiz ve biçare şarkılar
Zerre katreyi, katre ırmağı, ırmak ummanı arıyor, belagatsiz şarkılarda biçare.
İlk defa bir Replikas albümüne içindeki parçalardan birinin adı veriliyor. Seyirci karşısında pişen, sahnede damıtılan; böylelikle albümlere alınan şarkılar, yerini ilk defa kapalı zihinlerde oluşan, teknoloji flörtüyle karanlık stüdyo ortamında boy veren kayıtlara bırakıyor. Bu iklimde gerçekleşiyor eskiye oranla daha klostrofobik ve içine kapanık bünyeli “Zerre” albümü.
İnsanın insana umut vaat edemediği anların müziği, majör değil minör, bütün değil ayrıntı, ana yol değil patika, zafer değil yenilgi, iktidar değil muhalefet diyor.

İstikamet ne doğu ne batı
Her açıdan zor; dinlenmesi kadar, canlı performanslarda icrası da zor bir albüm “Zerre”.
Şarkıların öne çıkan özellikleri doğaçlamaya uzaklığı ve katmanlı yapılarından dolayı konserlerde çalınabilme zorluğu.
Fırtınalı bir günde, bardaktan boşanırcasına indiren yağmuru, küçük bir pencereden donuk gözlerle, umutsuzluk ve korku içinde seyrederken söylenen şarkılar, karanlık, kaotik ve depresif. Kasvetli, umutsuz ve yıkıcı.
Duvarları siyaha boyanmış ışıksız bir odada, yorganın altında cenin pozisyonunda mırıldanan boğuk nağmeler dünyayla irtibatı kesmiş kadar semavi. Diyalog krizli, monolog refahlı. Cool ve müdanasız.
Şarkılardaki “bilmek, ama bilmezlikten gelmenin” erdemi, Ömer Hayyam’ın “Rubailer”ine mi yoksa Levi-Strauss’un “Yaban Düşünce”sine mi yakın? Sorunun yanıtı, onların doğuya mı yoksa batıya mı yakın olduklarının yanıtını da içeriyor.