Pazar "Annemin tariflerini babam deftere yazardı"

"Annemin tariflerini babam deftere yazardı"

01.01.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Neler Yedim Neler, Maydanozlu Köfteler" için "Gittiğim yerlerde yediklerimi, yemekle ilgili anılarımı anlattığım bir kitap" diyor Esin Eden: "Bazı tatlar damakta kalıyor. Sonra tekrar bulduğunuzda aynı tat olmuyor. O gün yaşadıklarınız da lezzeti etkiliyor"

Annemin tariflerini babam deftere yazardı

Belirttiğimiz gibi bu Eden'in ikinci yemek kitabı. İlki 2001 yılında çıkan "Annemin Yemek Defteri-Selanik, Münih, Brüksel, İstanbul"du. "Öbürü daha bir yemek kitabıydı aslında" diyor Eden. Haklı da çünkü ikinci kitabı daha çok anılar üzerine kurulu. Esin Eden aslında bir oyuncu. Tiyatrocu. Sinema ve televizyon dizilerinde de rol aldı. Ama biz onunla Oğlak Yayınları'ndan çıkan ikinci yemek kitabı "Neler Yedim Neler, Maydanozlu Köfteler" için buluştuk. Bu bir yemek-anı kitabı. Eden genç kızlığından beri ailesiyle gittiği ya da tiyatro turnelerinde gördüğü şehirleri anlatırken o şehirlerde yediği, tadı aklında, damağında kalan yemeklere de değiniyor. Bazılarını bir daha bulup yiyememekten şikayet ediyor, bazılarının tariflerini veriyor. Kitabın arka sayfalarında ise balkabağı böreğinden vanilyalı dondurmaya, peynirli sufleden kaymak şekerine annesinden kalan tarifleri veriyor. Bu tariflerin bir özelliği de onları babasının kağıda geçirmiş olması. Bir tane Yeşilköy'de var. Aynı adamı galiba bir gün Ortaköy'de yakaladım. Bir gün adada gördüm, torunumla birlikte onunla fotoğraf çektirdik. Yani o kadar nostaljik oldu. Ama bazı şeyleri de geri getiriyorlar yavaş yavaş. Badem ezmesi daha popüler oldu. Bir yandan da fıstık şekerlemesi yok oldu. Ne zaman yok oldu, açıkçası bilmiyorum. Kitapta daha çok yok olan lezzetlerden bahsediyorsunuz. Keten helva, horoz şekeri, macun... Arada sırada macuncular çıkıyor yine. "Her yılbaşı havyar yerim" O günün atmosferi, o günün ruh hali damak tadınızda da çok etkili oluyor. Bir kere tadıyorum, aklımda kalıyor. Yıllar sonra tekrar bulduğumda aynı lezzeti alamayabiliyorsunuz. Bazen tadı damağınızda kalan bir yemek oluyor, yıllar sonra onu buluyorsunuz ama bu sefer de aynı tadı yakalayamadığınızdan şikayet ediyorsunuz kitapta. Evet, değişti. Taratorda ceviz, fıstık olur. Bunlarda sadece kokuları var. Belki çok kaliteli yerlerde iyisi yapılıyordur ama genel olarak bol ekmekli, biraz sarmısaklı bir sos geliyor. Ceviz pahalı çünkü. Biz sadece çerkeztavuğunda cevizi kullanıyoruz. Oysa cevizli makarna, cevizli balık, cevizli ciğer... Birçok cevizli yemeğimiz var. Bir de bazı yemeklerin değiştiğini söylüyorsunuz. Rastladığınız taratorun, taramanın aslında tarator, tarama olmadığından bahsediyorsunuz. Evet. Havyar da öyle. Istakoz kadar havyarı da çok severim. Her yılbaşı kendime ufacık bir kutu ama uyduruk Danimarka malı bir havyar alırım. Bu yıl da aldım, yılbaşı gecesi yiyorum. O bana şöyle bir his veriyor: Sanki bütün bir yılı bolluk içinde geçireceğim, istediğim her şeyi yiyebileceğim bir zenginlikte ve sağlık durumunda olacağım... En sevdiğiniz yemeklerden biri ıstakoz ama çok pahalı diye doyasıya yiyemiyormuşsunuz. Tabii. Diyelim Beyoğlu'nda işim varsa perşembeye denk getirmeye çalışıyorum ki orada fırın makarna da yiyeyim. Bazı malzemeleri hemen yakındaki yerlerden almıyorum. Şişli'de oturuyorum ama etimi Nişantaşı'ndan alıyorum. Bir yandan da takiptesiniz. Kitapta Beyoğlu'ndaki Ağa Camii'nin oradaki Lades lokantasında perşembeleri fırın makarna günü diyorsunuz. Gidip yiyorsunuz. "Yemekler aynı şekilde sunuluyor" Tabii canım. Zamanında İstanbul'da hiç duyulmamış şeyler mesela şevketi bostan falan artık burada bulunabiliyor ama geldiğinde pörsümüş olabiliyor. Ya da mango alıyorsunuz, içi donmuş... Bir de dünyanın neresinde olursa olsun yemekler aynı şekilde sunuluyor. Tabağın kenarına bir sos geçiriliyor. Tam ortasında dikine bir şekilde yemek yerleştiriliyor, getiriliyor. Lezzetler de bana eskisi kadar iyi gelmiyor ama bu yaşlılıktan olabilir. Belki de malzemeler yüzünden. Karnıyarık yiyorum, patlıcan ham ham olabiliyor. Belki mevsimi değil ama zaten mevsimi değilse de o restoranın yapmaması gerekiyor. Hoş mevsiminde çıkanların da tazesi olmuyor. Ancak pazara gideceksiniz, o köylü kadınlardan alacaksınız, onlar da hormonlu yetiştirmemiş olacak... Bunu bilmek, yakalamak mümkün değil. Hep tüm lezzetler yok olmuş, bulunanlar da kötüleşmiş gibi konuşuyorsunuz ama İstanbul'da yemek konusunda büyük gelişmeler de oldu. "Hilmi Yavuz hâlâ benden perde pilavı ister" Hayır hayır. Hiç öyle bir şey olmadı. Ama Hilmi Yavuz hâlâ benden yemek ister. Daha geçen yılbaşı "Bir perdeli pilav yapsana" dedi. Annenizin tariflerini babanız kaleme almış. Sizin tariflerinizi de kağıda geçiren bir erkek oldu mu? Mesela eski eşiniz yazar Hilmi Yavuz sizin tariflerinizi bir köşeye yazdı mı? Evet evet. Her yerde. Sanki başka hiçbir erdemim yokmuş gibi sadece yemeklerimden söz ediyor. Bu da beni birazcık üzüyor. Kitapta da söylediğinize göre hâlâ sizin yemeklerinizi anlatıyormuş zaten. Zaman zaman ben uyduruk birtakım yemekler yapıyorum. İyi olursa ikram ediyorum, iyi olmazsa ben yiyorum ama bunları hiçbir yere yazmadım. O anda çıkıyor, rastgele oluyor, sonra da eklediklerimi, yaptıklarımı hatırlamıyorum. Sizin kendi tarifleriniz var mı?