Pazar Aşk, kumar, terör ve Tanrı

Aşk, kumar, terör ve Tanrı

10.06.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

DeLillo, İkiz Kuleler'den kurtulan bir adamın çevresinde ördüğü yeni romanında eski Tanrı'nın peşine düşüyor

Aşk, kumar, terör ve Tanrı

Aslında DeLillo'nun, bunun öncesi ve sonrasında yazdığı hemen her şey, bu sorunun tek nefeste ima ettiği ruhani boşluğun ve olasılıkların deşilmesidir.Daha doğrusu, "Americana"dan "Cosmopolis"e uzanan 13 DeLillo romanını ben böyle okumuştum.Hayatımın DeLillo'ya adanmış iki yılı var. Başta, Soğuk Savaş Amerika'sının ruh halini anlatan başyapıtı "Underworld" olmak üzere, DeLillo'nun dünyasına açılan bütün kapılardan girip, postmodern din ve postmodern Tanrı üzerine düşünüp yazmaya ayırdığım o iki yıldan geriye, Richard Rorty'nin "Bir inancın haklılığını ancak başka bir inanç ispat edebilir" sözünün ötesine pek geçmeyen bir ilahiyat tezi kaldı.DeLillo'nun, dinsel inancı, Tanrı ile ilişkiyi, tıpkı William James'in yaptığı gibi, özünde bir hayatla başa çıkma yöntemi; bir cihet tayini, bir oryantasyon olarak anladığına inanmıştım. Postmodern Amerika'da, tarikatçılıktan komplo teorisyenliğine, terörizmden spora, gizemcilikten popülizme, bilim adamlığından kolleksiyonculuğa, her uğraşın dinsel işlev görebildiğini anlatıyordu DeLillo. Ya da bana öyle geliyordu.Onun, yer yer sadece tarif eden, yer yer fena halde açıklama derdine düşen anlatımında, süpermarket ya da stadyum bir dinsel tapınağa, siberuzayda ya da sokakta toplanan kalabalıklar bir dinsel cemaate dönüşüyordu. Mahşerin anahtarını devletin eline veren nükleer bombanın tanrısallaşabildiği; temaşaya iman edilen; paranoyanın kutsandığı bir dünyaydı bu. Seküler alan, işlevi itibariyle dinselleşiyordu. Öyle anlıyordum. Don DeLillo, "Mao II" romanının başında, "Eski Tanrı"nın dünyamızı terk etmesinden sonra, geriye kalan bütün o tüketilmemiş inancın akıbetini sorgular. Tezime son noktayı koymamdan tam 2,5 yıl sonra elimde "Falling Man" var. DeLillo'nun ABD'de bu ay piyasaya çıkan yeni romanı, 11 Eylül'le değişen, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı hissine kapılmış hayatları anlatıyor.Yazılan ilk 11 Eylül romanı değil bu. Ama DeLillo kalibresinde; doğma büyüme New York'lu; tedhişin analizini nicedir iş edinmiş, "terörist" deyip geçilenlerin dünyasını bütün meslektaşlarından daha çok deşmiş; İkiz Kuleler'i (ve temsil ettikleri iddiayı) "Underworld"ün 1997'deki ilk Amerikan baskısının bugün ürpertiyle baktığımız kapağına yerleştirecek kadar odak seçmiş bir yazarın kaleminden çıkması bakımından özel bir 11 Eylül romanı. Büyük beklenti yaratan, ve galiba, her büyük beklentinin yapışık ikizi olan hayal kırıklığına kendisini hazırlamış bir roman. Konusundan umulmayacak kadar iddiasız. Konusunun kaçınılmaz kıldığı şekilde gerçek hayat kesitlerinden geçerken, kurgusallığın tılsımını tehlikeye attığını biliyor sanki. "Hiçbir şey aynı değil" İkiz Kuleler'den kurtulan bir adamın, ayrı yaşadığı karısına, oğluna dönüşü; bir başka 11 Eylülzede ile kurduğu kısa süreli tensel ve duygusal ilişki; ve nihayet, İkiz Kuleler'de yitirdiği poker arkadaşlarının ardından, hayatını tümüyle, kumara adayışı.DeLillo, Keith Neudecker karakterini Güney Kulesi'nin yıkılış anından alıp bu sürecin içinden geçirirken, 11 Eylül'ü tozuyla, ceset kokusuyla, yakınlarının bir sabah vakti yok oluvermesiyle yaşamış New York'luların birinci elden bildiği bir hikayeyi, birinci elden anlatıyor... Bu bir butlan hikayesidir.Keith'in karısı Lianne, Kuleler'in ardından, yoğun bir inanma / inanamama ikilemiyle eski Tanrı'nın peşine düşerken, hafızanın ve hayatın boşluklarıyla boğuşur durur. "'Ben burada değilim' diyen sestir Tanrı."Keith, kumar oynarken, para kazandığı, şanslı olduğu ya da salt yeteneğini kanıtladığı için değil, özünde "kim olduğunu" hissettiği için tatmin bulur. Poker, Keith'e, başka her şeyi "butlan" kılan bir varoluş hissi verir; dinsel bir işlevdir bu. Poker de bir dindir "Falling Man" belki de yazarının en ustalıklı olmasının bekleneceği yerde, 11 Eylül saldırganlarından Hammad'ın, Almanya ve ABD'de eylem hazırlığı yaparken ve nihayet kaçırılmasına yardım ettiği uçak kuleye saplanırkenki ruh halini anlatırken tökezliyor gibi.Önceki romanlarında, kurgusal ya da gerçek tedhiş eylemlerinin aktörlerini yazarken, mesela "Libra"da Lee Harvey Oswald'ı anlatırken sahiciydi DeLillo. Bu kez öyle hissetmedim. 11 Eylül'le aram(ız)daki zamansal, zihinsel, hatta bedensel mesafenin kısalığı mıydı etken? Öyleyse neden, romandaki hayatlara çöken enkazı sahici buldum? "Falling Man" (Düşen Adam) lakaplı performans sanatçısının, Kuleler'den ölüme atlayanların serbest düşüş halini New York'un bin bir mekanında yeniden yarattıktan sonra, 39 yaşında, "doğal nedenlerle" ölmesini doğal saydım. Yolu belki de geçmişte Baader-Meinhof'la kesişmiş ihtiyar bir Alman, yıllardır kopamadığı Amerikalı ihtiyar sevgilisini terk ediverince şaşırmadım. Bir "oryantasyon" olarak din, Keith ve Lianne için, yalnızlığı işaret edince, kolay kabullendim.DeLillo, dehşet günlerinde Tanrı'nın çaresizliğini, tutkunun yanarsönerliğini, aşkın imkansızlığını yazıyordu. Neden inandım? İlişkilerin sonu

Yazarlar