Pazar "Ay" ayçiçeği, "Ça" Çandır

"Ay" ayçiçeği, "Ça" Çandır

19.10.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Hanımın çok büyük desteği oldu. Onun desteği olmasaydı çocuklarımız okuyamazdı."

Ay ayçiçeği, Ça Çandır

İÇİMİZDEN BİRİ / M. HADİ İLBAŞ Hukukçu, yazar ve kooperatifçi M. Hadi İlbaşın geçen hafta ilk bölümünü yayımladığımız yaşam anlatısına devam ediyoruz. Hatırlanacağı gibi 1926 yılında Yozgat Çandırda doğan M. Hadi İlbaş, ilkokulun ardından sırasıyla eğitimini Talas Amerikan Koleji, Robert Koleji ve son olarak Kayseri Erkek Lisesinde tamamlar. Olgunluk sınavını verdikten sonra üniversiteyi okumak için Ankaraya gelir. Bu hafta, İlbaşın Ankara, İtalya ve hayatının büyük bölümünde mücadelesini verdiği kooperatifçilik yıllarını aktaracağız... Hadi İlbaş 1949 yılında Hukuk Fakültesine kaydını yaptırır. "Ankarada kaldığım yer bir nevi handı. Nüfus cüzdanını aldılar bizden, para ödemiyordum, yatağımı da bir köşeye koydum. Para diyorlar, Para yok ki ödeyeyim diyorum. Fakülteye müracaat edeceğim, dilekçeyle birlikte nüfus cüzdanı sureti istiyorlar. İşte o zaman hancı yanımıza katılıyor, (nüfus cüzdanının) fotokopisini çektiriyoruz, sonra geri alıyor elimizden. Borçlanmıştım, ödeyemiyordum, adam beni sıkıştırıyor." O sırada memleketten gelen bir hemşerisinin yardımıyla borcunu ödeyen Hadi İlbaş, Ankara Hukuk Fakültesi çevresindeki gecekondularda arkadaşıyla ev tutar. Babasını kaybetmesiyle memlekettinden gelen destek iyice azalmıştır, eğitimini sürdürebilmesi için para kazanması gerekmektedir. Talas Amerikan Kolejinde öğrendiği İngilizce ile özel ders vermeye karar verir. "Gazetelere ilan verdim, İngilizce ders verilir diye. O zaman İngilizce bilen çok az, bir sürü başvuran oldu. Öğleye kadar okulda derslere giriyordum, öğleden sonra koşturuyor, ders veriyordum. Ders verdiğim öğrenciler öylesine başarılı oldulardı ki, artık ilan vermeme gerek kalmadı." Bir süre sonra okulun karşısındaki öğrenci yurduna yerleşir. Karyolanızı, yatağınızı kendiniz getireceksiniz dediler. Karyolam yoktu. Ne yapayım, ne yapayım?... Birisi Cumhuriyet Halk Partisine git dedi, orada partinin muhasip üyesi Yozgatlı milletvekilinu bul, o sana yardım eder. Gittim, dedim ki Ben Yozgatlıyım, hukuk fakültesine girdim, ama karyolam yok, bana yardım eder misiniz? Yeni kurulan Demokrat Partiyi o yıllarda öğrencilerin yüzde 90ı desteklerdi. Dedi ki Sen bir kere parti olarak kimdensin, Demokrat Partiliysen sana niye yardım edeyim. Yok dedim, babam CHPli. E, rozetin yok dedi. Rozet dedim nasıl takayım ben şimdi burada fakültede okuyorum. Adam dedi ki Babanı hatırladım ben. Birine aşağıdan bir karyola çıkarmasını söyledi, çıkarttılar, ben de onu alıp yurda getirdim." 1949-1954 yılları arasında devam ettiği hukuk fakültesinden mezun olur ve tercümanlık yapar, ardından da Ankara Ticaret Odası Dış İlişkiler Daire Başkanlığında çalışır. Okul yıllarının başında siyasi iktidar el değiştirmiş, CHP gitmiş yerine geniş kitlelerin umudu Demokrat Parti gelmiştir. "CHP 1923ten beri iktidardaydı, bir parti uzun yıllar iktidarda olduğu zaman yıpranıyor. İkinci Dünya Savaşı olmuş, kıtlık var, ekmek karneyle veriliyordu. Demokrat Partililer çıktı, efendim ekmek, kıtlıktı, İsmet Paşa demek kıtlık demektir, biz işte onu şöyle yapacağız, böyle yapacağız, birtakım şeyler (vaad ettiler)... Jandarma dayağının (altını çizdiler): Mahkemeye gidip kovulmayacaksın, karakola gidip dövülmeyeceksin dediler. Jandarma gerçekten kraldı o yıllarda. Biz J, kaf kaf derdik. Özellikle küçük yerlerde onlarla iyi geçinmeniz gerekirdi. Yayımlanmış bir hikayemde bir jandarma karakol komutanının bizim bölgede neler yaptığını anlatıyorum. DP demokrasiyi getireceğim diyerek iktidara geldi, 1957ye kadar da iyi gittiler." 1956 yılında Ulus gazetesinde yazı yazmaya başlar Hadi İlbaş: "Köşe yazısı yazıyordum. Yazılarımda en çok Menderesi eleştiriyordum. Ben o dönemin gazetelerini iyi hatırlıyorum, benim yazılarım dahil, bir bakardık ki ertesi günü silinmiş, bembeyaz, alaca bulaca gazeteler. Sıkıyönetim ilan edilmişti. Yazılarından dolayı o zaman direnebilen Ulus, Cumhuriyet ve Vatan gazeteleri vardı. Öbürleri hep iktidarı destekliyordu. Ulus ve Vatan gazeteleri süresiz kapatılmıştır. Bir de Akis (dergisi) çıkıyordu, işte Metin (Toker), İnönünün damadı, o dergi yüzünden hapislere girdi, o zaman alıp alıp götürüyorlardı herkesi. Sonra Pazar Postası vardı. Ve orada benim yazım, başyazı biçimindeydi. Memluk Hakan takma adıyla yazmaya devam ediyordum. Bir gün Ulus gazetesine, yazı vermeye gidecektim. Muzafferle (Erdost) karşılaştım. Gitme. Gazetede sivil polisler var, seni bekliyorlar, yazılarından dolayı seni arıyorlar dedi. Gidersen tutuklarlar dedi, daha sonra Muzaffere verdim, o götürdü. Sonra öğrendim ki, yazı işleri müdürüne sormuşlar, Nerede bu adam, adresi ne? diye. O da Bilmiyorum demiş. Beni öylece korudular." 1957 yılından itibaren CHP ilçe yönetimde çalışmaya başlar İlbaş. "Daha sonraki yıllarda her hafta sonu köylere gidiyorduk. Particilikten çok, köylülerle oturuyorduk, kahvelerde dertleşiyorduk. Bülent Ecevit, son derece takdir etmişti bizi. Ayrıca her hafta bir açık oturum düzenliyordum ben, Eceviti de çağırıyordum, güncel konularla ilgili, o da hep geliyordu . Sizin yaptığınızı il yapamıyor, Türkiyede hiç kimse yapmıyor, siz örneksiniz, İlbaş devam et diyordu." Ulus, Vatan, Akis İlbaş ve arkadaşları Ankaranın o yıllarda tek dershanesi olan Büyük Dershaneye alternatif bir dershane açmaya karar verirler. "Yeni Dershane koyduk adını da. Çok başarılı oldu." Bu yeni işinde ilk eşiyle tanışır İlbaş. Bir süre sonra eşinin ve ailesinin ısrarıyla evlenirler. Üç yıl sürer evlilikleri. "61 yılında ayrıldık, kızımız da o zaman üç yaşındaydı." Ankara Ticaret ve Sanayi Odası Dış İlişkiler Dairesindeki yazışmaların birinde İtalyada kurulan Napoli Ekonomik Kalkınma Enstitüsünün (İSVE) bir daveti geçer eline. Bunu hemen değerlendirir ve başvuruda bulunur. Bir yıl kadar İtalyada kalan Hadi İlbaş, 1964 yılında Türkiyeye döner. "İtalyadan döndükten sonra Türkiye Odalar Birliğine girdim, beni orada iktisadi kalkınma bölümünde müşavir ve uzman olarak görevlendirdiler. Orada işte bölgelere gidiyordum, raporlar hazırlıyordum. Raporlarıma tepkiler geldi, Sen sermayeden yana mısın, halktan yana mısın? diye. Çünkü gidiyordum fakirliği, yoksulluğu işliyordum. Beni kızağa çektiler... 1967 yılı sonrasında sendikacılığa başladık. O zaman da bütün Türkiyeyi dolaştım, ondan sonra bazı haklarımızı kullanamıyorduk. Toplu sözleşme yapmak istiyoruz ona yanaşmıyorlar, grev kararı aldık." Öte yandan 1965 yılında İtalyada bölgesel kalkınma ile ilgili öğrendiklerinin etkisiyle memleketinde, Yozgat Çandırda kooperatif kurmaya karar verir: "Kooperatifi kurdum, başkanı oldum. Ama burada (Ankarada) sendikal faaliyetlerle uğraşıyorum." Arkadaşlarıyla birlikte Çandırın kalkınması için planlar yapmaya başlar. Tarımsal üretimi, sanayiye yönelik bir projede değerlendirmeye karar verir. İtalyaya gidiyorum Bu planları hayata geçirmekte kararlı olan Hadi İlbaş, aşağı yukarı 35 yıl sürecek bir mücadeleye başlamış olur. İlbaşın başvurmadığı yurtiçi ve yurtdışı bağlantısı kalmaz. Bölgesel kalkınma modellerinden biri olarak kooperatifçilik ve bunun üretimini gerçekleştirecek fabrikayı Çandırda uygulamaya kararlıdır: "1977de tüm üniteleriyle tamamladık fabrikayı. Ayçiçek yağı üretiyorduk. Bunun yan ürünü olan küspe elde ediyorduk. Çıkan yağı rafine ediyorduk, dolduruyorduk kutulara ve piyasaya çıkarıyorduk. Daha sonra buna bir isim bulalım dedik, bir isim kampanyası açtık, gazetelere ilan verdik. Hatırlıyorum, 8700 isim geldi çeşitli yerlerden. Bunun için jüri kuralım dedim. Ceyhun Atıf Kansu başkanlığında, diğer yazarlar, beş kişilik jüri kurduk. AYÇA ismini seçtiler. "Ay" ayçiçeği, "ça" da Çandır, AYÇAnın bir de anlamı var, hilal ve tanrıça anlamına geliyor. O markayla biz yağ çıkarmaya başladık. Son derece ucuz satıyorduk. Bizim dışımızda bütün yağ fabrikaları karaborsa. Tek karaborsa yapmayan biziz. Karaborsacılar geldiler, dediler ki Siz iyi yapıyorsunuz da, tek başınıza Türkiyeyi kurtaramazsınız karaborsadan. AYÇAyı o zamanki nesil bilir." Seçime giden Bülent Ecevit hükümetinin bakanı tarafından verilmesi kesinleşen krediyi iktidar değişince alamaz fabrika, 1980 askeri darbe dönemine kredi arayışında bir fabrikayla girer kooperatif. Bu arada Hadi bey KÖY-KOOPta çalışmaktadır ve burada da önemli gelişmeler yaşanır. Yönetim değişir, İlbaş ve arkadaşları dışarıda kalırlar. İşsiz kalır Hadi bey, 1965 yılında evlendiği ikinci eşi Fransız Maryse Caussin, eğitimlerine devam etmesi için çocuklarını da yanına alıp Fransaya geri döner. Askeri iktidarla birlikte kooperatifçilik dönemi ile ilgili soruşturmalar açılır. "1980lerde bizim Çandırdaki kooperatifin de kredisini kestiler, biz orada kaldık. KÖY-KOOPta her şeye el koydular. Bir süre sonra Fransaya eşimin yanına gittim." Fransada kalıp kooperatifçiliği sürdürmesi olasıyken memleketine döner Hadi bey: "Geldim Türkiyeye, bir davalar zinciri başladı, 14 tane dava birden açıldı hakkımızda. En başta bunun sekiz tanesi Çandırdan, Niye sen Çandırda, fabrika kurdun, insanları bir araya getirdin diye açtılar davaları. 89a kadar sürdü mahkemeler ve o arada bana yurtdışına çıkma yasağı da koydular, dışarı da çıkamadım, gidemedim, çocukları da göremedim. "Yıllar içinde beraat eder davalarından, aradan geçen yıllar boyunca kooperatifçilik deneyimini paylaşır çevresiyle. Gazete yazarı olarak başladığı yazma serüvenini çocuk öyküleri yazarak sürdürür. Eşinin emeklilikten sonra Türkiyeye dönmesinin ardından Ankaraya yerleşirler. Üç çocuk babası Hadi İlbaş; yazmayı, yaşamayı ve halkı, memleketi için hâlâ düşünmeyi sürdürüyor. nDüzeltme: Geçen sayıda Hadi beyin çocuğunun düğün fotoğrafı alt yazısında belirtilen 1970 tarihini 1990 olarak düzeltiyoruz. AYÇA "Gece sabaha karşı,Yenimahallede oturuyorduk, böyle bir uğultu, Kalkın, kalkın diye bağırıyorlar. İhtilal oldu. Ankara radyosunu açtık, (Alpaslan) Türkeşin konuşmasını veriyor: Dikkat, dikkat burası Ankara radyosu, silahlı kuvvetler despotizme karşı. O despotizme dur dedi ve idareye el koydu... Sokağa çıkma yasağı koydular. Basın kartım vardı, çıktık sokağa, işte polisleri tek tek topluyorlardı. Çünkü polisler, yüzde 100ü yönetimdendi; daha önce atlı polisler kalabalıkların üstüne atları sürüyorlardı, kamçıyla dövüyorlardı, tüm polisleri topladılar bu yüzden. Milletvekili avı başladı. Hoş değildi, örneğin bizim mahallede Bolu milletvekili vardı, sessiz sedasız bir adamdı. Evinin kapısını zorla açtılar, tartakladılar adamı, tükürdüler. Mahalle halkı yapıyor bunu. Aynı gün öğleye doğru sokağa çıkma yasağını halk dinlemedi, herkes fırladı; doğru Kızılaya. Ben öylesine coşku hiç görmedim. Korkunç! Çoluk çocuk, kadın, gözyaşları içinde Kızılayda gösteri yapıyorlardı. Askeri araçlara askerlerle birlikte biniyorlar, onlara sarılıyorlar. Tabii daha sonra onlar da birtakım hatalar yaptılar ama o ilk başlangıç çok yerindeydi." İhtilal sabahı Ankara "DPnin seçimleri kazandığı yıl ilk defa oyumu kullandım, birinci sınıftaydım. Seçim ertesinde Cumhuriyet Halk Partisi kaybetti, DP iktidara geldi. İsmet Paşa da kaybetti, işte hazırlık yapıyordu Çankayayı terk etmek için. Yurtta bir komite kuralım, İsmet Paşayı teselli edelim dedik. Sanki İsmet Paşanın öyle bir şeye ihtiyacı var. Üç tane kız arkadaş, üç tane de erkek, ben de varım içlerinde, Çankayaya gittik, bizi salona aldılar aşağıya, bir süre sonra İsmet Paşa, yanında Nihat Erim ile geldi. Hoş geldiniz çocuklar dedi, sanki biz onu teselli edeceğiz, kızlar hemen gittiler, göğsüne kapandılar, başladılar ağlamaya. İsmet Paşa onları teselli etti. Ağlamayın çocuklar, bu demokrasinin tabii sonucudur. Bugün iktidarsınız, yarın muhalefete düşersiniz, ben üzülmüyorum, yeter ki demokrasi yeşersin. Ben partinin başındayım, artık muhalefet liderliği yapacağım dedi." Yeter ki demokrasi yerleşsin Cumhuriyetin kuruluşunun 80. yılında Sabiha Olça, Cumhuriyetin ilk yıllarını anlatıyor. GELECEK HAFTA: TARİH VAKFI Faks : 0212 227 37 32 e-posta: tbct@tarihvakfi.org.tr Tarih Vakfı sözlü tarih arşivi oluşturmak için tanıklıklarınızı kaydediyor. 70 yaş üzeri 1000 kaynak kişiye ulaşmayı hedefliyor. Ünlülerle değil, içimizden birileriyle... Sizin önereceğiniz kişilerle, dedelerimiz, ninelerimizle... Köylerde, kasabalarda, fabrikalarda geçen hayatlar... Hasatlar, vardiyalar, düğünler, seçimler, yemekler, camiler, kadın matineleri... Tarihe Bin Canlı Tanık Projesi, sözlü tarih görüşmeleri ile, günlük yaşamın, toplumsal geçmişin belleklerde kalmış ayrıntılarını içeren yaşam öykülerini kaydetmeyi hedefliyor. Bugüne kadar projeye destek olan Türk Tabipler Birliğine, İnşaat Mühendisleri Odasına ve Kayseri Ticaret Odasına maddi desteklerinden dolayı teşekkür ederiz. Siz de projeye destek olun, tarihe katkı da bulunun: Telefon: 0212 327 86 58 Danışmanlar: Doç. Dr. Aynur İlyasoğlu-Doç. Dr. Esra Danacıoğlu Proje koordinatörü: Gülay Kayacan Görüşmeyi yapan: Hakan Koçak Deşifre ve redaksiyon: Sevil Üzrek Görüntü kaydı: Tamer Üstel Yayına hazırlayan: Tuba Çameli Projeye katkılarınızı bekliyoruz: Faks: (0212) 227 37 32 e-posta: mailto:tbct@tarihvakfi.org.tr www.tarihvakfi.org.tr Telefon: (0212) 327 86 58