Pazar “Babam vahşi bir şekilde çizim yapardı”

“Babam vahşi bir şekilde çizim yapardı”

13.03.2011 - 01:00 | Son Güncellenme:

Grafik sanatçısı Mengü Ertel’in oğlu, Baba Zula grubunun kurucusu Murat Ertel: ”Sanatın ve edebiyatın içine doğdum. Daha 3 yaşında afişlerini boyarken babama yardım ederdim”

“Babam vahşi bir şekilde çizim yapardı”

Farklı müzik tarzı ve renkli sahne performansları ile tanınan müzik grubu Baba Zula’nın kurucusu Murat Ertel aynı zamanda en tanımış grafik sanatçılarımızdan Mengü Ertel’in oğlu.
Murat Ertel şu sıralar babasının 11’inci ölüm yıldönümü için düzenlenen “Tepe Tepe Kullanıyorum Hülyalarımı” sergisiyle ilgileniyor, 23 Nisan’a kadar sürecek sergiye annesi Ülfet Ertel ile birlikte danışmanlık yapıyor.


* Serginin adı “Tepe Tepe Kullanıyorum Hülyalarımı”. Bu ismin sizin ya da babanız için özel bir anlamı var mı?
Bu babamın Yeni Ufuklar dergisinde yayımlanan bir yazısından alınmış bir cümle. Bu isme babamın arkadaşı grafik sanatçısı Sadık Karamustafa karar verdi. Babamın hayata ve sanata bakış açısını en iyi özetleyen cümleyi buldu. Babam şiirler ve hikayeler yazan da bir insandı. Kendini sanatın bir dalına hapsetmemiş, hayallerini takip etmişti. Grafik sanatıyla uğraşanlar ister istemez kapitalist düzenin bazı kurallarına maruz kalır. Müşteri sizden bir afiş tasarlamanızı ister yani size bir iş sipariş ederse çizersiniz, onun istediği renkleri ve desenleri kullanmanız gerekebilir. Babamın farkı da burada ortaya çıkıyor. O bu sisteme başkaldırmıştı. Hiç sahnelenmeyecek oyunlar için afişler hazırlardı. İnsanlar eleştirir ve “Ortada ne oyun var ne ekip. Kendi kendine afişler hazırlıyorsun. Bu saçma” derlerdi. Umursamazdı. Bu tavır ondan öğrendiğim en önemli şeylerden biri. Bence babam üniversitelerin grafik bölümlerinde ders diye okutulmalı. Genç sanatçılara sanatın sınırları olmadığını en iyi onun eserleri anlatacaktır.
Bu çalışma kapsamında yayımlanan, Dilek Bektaş’ın kaleme aldığı, babamı ve eserlerini anlatan “Bir Meşk Gibi” de ders kitabı olabilir pekala.

* Babanız işkolikliği ile de tanınıyordu, son günlerine kadar çalışmayı sürdürdü. Çocukken bu yoğun tempo size nasıl yansıyordu? Nasıl bir baba-oğul ilişkiniz vardı?
Haklısınız, bugün yaşasa eminim ki çalışıyor ve yeni şeyler keşfediyor olurdu. Onun bu yoğun çalışma temposu çocukken beni kötü anlamda etkilemedi. Evde bir odası vardı. Akşamları oraya girerdi, ben de masasının kenarına oturur onu izlerdim. Çalışırken kendinden geçerdi. Boyalar dökülür, kağıtlar havada uçardı. Ortaya istediği şey çıkana kadar vahşi bir şekilde çizim yapardı. Zamanla beni de dahil etti. 3 yaşında falanken çizimleri bir kısmını bana emanet etmeye başladı. “Burası kırmızı olacak” derdi, ben de boyardım. İlkokula geldiğimde kendi desenlerimi çizebiliyordum. Bu örnekten anlaşılacağı üzere çok yakın bir ilişkimiz vardı. Arkadaş gibiydik.

* Anneniz sizinle birlikte sergi ve kitap çalışmasının her detayı ile ilgileniyor.
Annem Ülfet Ertel, Turhan ve İlhan Selçuk’un kardeşi. Zaten babam da dayılarımın dergilerinde yazı yazarken onu görüp âşık olmuş. Bence annem bütün bu yaratıcı adamların ortak noktası, hepsinin danıştıkları akıl hocası. İlhan dayım yazılarını ilk ona okuturdu, Turhan dayım onun onayından geçmeyen karikatürü yayımlatmazdı. Babamın eserlerine de ilk yorumu hep o yapardı. Benimle de arkadaş gibidir. Babamın ve annemin sağladığı bu özgürlükle ben de sanatın her dalını deneme şansını elde ettim. 5 yaşındayken heykel yapan, yazı yazan, gitar çalan, operetler besteleyen ve kendi yazdığı oyunları sahneleyen bir çocuktum.

* “Dahi çocuk” denilenlerdenmişsiniz...
Öyleydim ama ailemde bana karşı böyle bir tavır hiç olmadı. “Bu çocuk özel” diye bakmadılar. Kendi halime bıraktılar. Şanslı bir çocuktum, sanatın ve edebiyatın içine doğdum. Sanat benim için oyun oynamak gibiydi; saklambaç, körebe gibi yani. Ben daha 5 yaşındayken ilk müzik grubum Mavi Güneş’i kurmuştum mesela. Bakın o grubun ismi de babamla ilgilidir. Ben resim dersinde mavi bir güneş çizmiştim ve öğretmenim de beni “Mavi güneş olmaz” diye azarlamıştı. Ertesi gün babam okula gitti ve “Benim oğlumun güneşi her renk olabilir. Ona karışmaya hakkınız yok” dedi.

* Siz müzikte karar kıldığınız zaman babanız nasıl tepki verdi? Kendi mesleğine yönelmenizi tercih eder miydi sizce?
Olumlu karşıladı, çok eleştirilmiş ve bağımsız duruşuna hakim olmak için zorlanmış biri olsa da bu yaşadıklarını bana yansıtmadı. Zaten Baba Zula sadece müzik yapan bir grup da değil. Ben de babam gibi sanat disiplinlerinin sınırlarını kırmaktan hoşlanıyorum. Baba Zula performanslarında müzik dışında tiyatro, şiir, resim ve dans da yer alıyor. Babamın eserlerinden de ilham alıyorum. Mesela “Gecekondu” albümünde “Keşanlı Ali Destanı” için yaptığı dekorlardan yola çıktım. CD kapağını, sahne kostümlerini tasarlarken de ondan esinlendim.

“En özel eseri Şah Faysal Camii’ndeki duvar”
“Babamın en önemli eseri Şah Faysal Camii’nin seramik kıble duvarı. 3 bin metrekarelik muazzam bir tasarımdan bahsediyoruz. Cami önce Kocatepe’ye yapılacaktı, sonra Pakistan’da karar kılındı. Babam da bu yüzden çalışmaların başında duramadı çünkü 12 Eylül dönemiydi ve yurtdışına çıkması yasaktı. Bu çok acı, çok yazık oldu. Geçenlerde seramikleri yerleştiren adamın ‘Bu duvarı ben yaptım’ edasıyla konuşmalarını dinledim internette.”

“Bıyıklarım, dayımın çizgi kahramanından”
Murat Ertel ile İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi Imoga’da bir araya geldik. Burada buluşmamızın nedeni o gün orada Ertel’in dayıları olan Turhan ve İlhan Selçuk’u anma gecesi düzenlenecek olmasıydı. Ertel bize Turhan Selçuk’un unutulmaz çizgi kahramanı Abdülcanbaz ile poz verdi. Bıyıklarını ondan esinlenerek böyle bıraktığını söyledi.