Pazar "Bazı şeyleri zamanı gelince yazarım"

"Bazı şeyleri zamanı gelince yazarım"

16.01.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Şu Benim Gazetecilik-Yaşadıklarım" adlı kitabında anılarını anlatan, "Her şeyi yazmadım. Bazı şeyler vardır, onları yazmak için erkendir" diyen Emin Çölaşan: "Türkiyede önemli bir insan olduğumu biliyorum ama kendimi önemsemiyorum. Ben son derece sıradan, kendisiyle alay eden biriyim"

Bazı şeyleri zamanı gelince yazarım

axpaz011.jpg "Türkiyenin en çok okunan yazarı" olduğu söyleniyor Emin Çölaşanın. Bizim buluşma nedenimizse geçtiğimiz hafta yayımlanan kitabı: "Şu Benim Gazetecilik-Yaşadıklarım". Çölaşan anılarını anlatıyor kitapta. Ama durun, Hürriyetteki köşe yazılarından çok farklı bu yazılar. Hatta uçakta kahkahalar attığımı görenler elimdeki kitaba bakınca iyice işkillendiler durumumdan. Yahu insan Emin Çölaşanın yazılarını okuyup niye güler! Sizin anlayacağınız çok başka bir Emin Çölaşan var kitapta. Bazen gözleri dolan, ağlamaklı olan, bazen de çevresine neşeyle bakan, hani kızmayan! Çölaşanla kitabını konuştuk... Nasıl kibar, nasıl nazik... Aman Allahım sanki o sert yazıları yazan adam değil karşımızdaki. Onunla röportaj yapanlar hep bunu yazıyor ama yazmamak elde değil ki! İnsan ha bire etrafına bağırıp çağıran, emirler yağdıran, çokça sinirli, biraz da kibirli biriyle karşılaşacağını sanıyor giderken. (Gülüyoruz) Tabii güzel bir olay. Uğur Dündarla bana verdiği önemi gösteren bir açıklama. Aydın bey bunu başka gazeteci için yapar mıydı bilmiyorum. Bence yapmazdı. Ben de olsam yapmazdım ya da çok zor yapardım. Yıllar önce bunu anlatmıştı bize. Aydın bey bir otomobil kampanyasına başlayacak. Sanayi Bakanlığından izin almak gerekiyor. Bizi kontrol altına alması karşılığında bu iznin verileceğini söylüyorlar. Aydın bey de kabul etmiyor ve 500 milyon dolar zarar ediyor. Yıllar önce bunu bize anlatmıştı. Uğurla çok şaşırdık. Hatta birbirimize sorduk, yanlış mı duyduk diye. Nitekim Aydın bey o olayı Cumhuriyet gazetesine anlattı. Aydın Doğanın uğruna 500 milyon doları gözden çıkardığı bir yazar olmak nasıl bir duygu? "Yatak ilişkisiyle köşe yazarı olanlara çok kızıyorum" Hiçbir zaman gazetecilik yaşamımda havalara girmedim. Büyük mutluluklar yaşadım. Fakat kasılmak, havaya girmek benim hiç yaşamadığım duygular. Yoksa hoşuma gitti tabii. İnsan kendini böyle bir açıklamadan sonra daha mı fazla önemsemeye başlıyor? Tansu Çiller ve Özer Çiller. Aydın bey kendisine sizi kontrol altına alması için baskı yapanların adını açıklamamıştı. Siz kitapta ilk kez söylüyorsunuz. Kimdi onlar? Şunun için: Günlük yaşantını köşe yazılarına taşıman zor. Kitaptakiler kendi anılarım, yaşadıklarımın perde arkası. Bir de kitap kalıcı. Her gün zaten köşe yazısı yazıyorsunuz. Niye bir de kitap yazıyorsunuz? İsim vermem mümkün değil. Yeni kitabınızın daha ilk satırlarında "yatak ilişkileriyle" köşe yazarı olanlardan söz ediyorsunuz. İyi de kim bunlar? Köşe yazarlığı benim anlayışıma göre ciddi bir iştir. Belli ilişkilerle, torpille, paraşütle indirilmekle ya da yatak ilişkileriyle birilerinin köşe yazarı yapılması beni rahatsız ediyor. Televizyonda da aynı olay var. Sunuculuk, dizilerde oynatma... Siz niye rahatsız oluyorsunuz bundan? Hürriyet için bir şey söyleyemem, bilmiyorum. Hürriyette de var mı bunlardan? Bilmiyorum. Bilsem de isimlendirmem mümkün değil. Nasıl bilmiyorsunuz? Herkesi biliyorsunuz, kendi gazetenizde olup olmadığını nasıl bilmiyorsunuz? Öyle bir iddiam yok. Bu işin sonucu şudur: Önüne sabahleyin iki satırlık bir yazı gelir. Çok doğaldır. Benim böyle bir gücüm olduğu için beni atamıyorlar düşüncesini kabul etmem çünkü ben gazetenin işine yarayan bir yazarım. Bütün anketlerde de hemen hemen en çok okunan köşe yazarı çıkıyorum. Gazeteyle de temelde bir ihtilafım yok. Bazı konularda görüş ayrılıklarım olur. Onlar benim bazı yazılarıma kızarlar. İçlerinden gelmez ama sonuçta basarlar. Bunlar aile arasındaki kırgınlıklardır. Belli aralıklarla "Emin Çölaşan gidiyor" söylentileri çıkar ama sonra hiçbir şey olmaz. Sizi göndermeye kimsenin gücü yetmez mi? Hayır çok iyi bir şeydir! Bu yaşa gelip genel yayın yönetmeni olmamak kötü bir şey midir? Ben gazeteciliğe adımımı attığım 1977den beri bir tek gün olsun istihbarat şefi olayım, Ankara temsilcisi olayım, genel yayın yönetmeni olayım demedim. Bir saniye bile benim aklımdan geçmedi. Bu işler bana angarya geliyor. Yapan arkadaşlara saygı duyuyorum. Benim yapıma uygun değil. Birtakım dengelerle uğraşacak adam değilim! Bugün Aydın bey bana teklifte bulunsa, kibarca reddederim. Yeteneksizlik sınırı diye bir şey vardır. Belli bir görevde çok iyisindir. Bir görev üste çıktığında çuvallamaya başlarsın. Bir üste çıkınca da rezil olursun. Ben kendim için de böyle düşünüyorum. Şu an en başarılı olduğum işi, yazarlığı yapıyorum. Niye bir adım daha zıplayayım da... Bir de zıplamak için kulisler yapacaksın. Birilerine yakın duracaksın, hoş görüneceksin. Onlar benim işim değil. Gazetenin başında olmak istemez miydiniz? Yazmadım. Kitapta da söylüyorum bunu zaten. Bazı şeyler vardır. Onları yazmak için erkendir. Onu bana niye erkendir diye sorma. Bir gün yazılması gerekecek şeyler var. Zamanı gelince yazarım. Siz kendinize sormuşsunuz. Ben de buraya alıyorum: "İyi de arkadaş, yaşadığın her şeyi yazdın mı?" İpekçi benim gibi genç gazetecilerin önünde çok önemli bir örnek. Bir idol. Anılarınızda Abdi İpekçinin bir ilan için haberinizi sansürlediğini yazmışsınız. Siz bize ne demek istiyorsunuz?Abdi İpekçiye saygım sonsuzdur. Türkiye ekonomik darboğazdan geçiyordu. Abdi bey genel yayın yönetmenimdi ve bir haberimi toplam 1,5 sayfalık bir ilan için koymadı. O yıllarda HEMA çok önemli bir kuruluş. Sahibi Hattat ailesi. Başlarında da Emin Hattat var. HEMAyla ilgili yolsuzluk belgeleri elimde. Manşet olur diye düşünüyorum. Fakat Emin Hattatın verdiği 1,5 sayfa ilan için benim haber çöpe gitti. Olay budur. Bu İpekçiyi küçültmek, eleştirmek değildir. Onu yıpratmak için yazmadım. Bu istisnai bir olaydır. Onun için yazdım. Herkesin yanlışları olabilir. Hepimiz için geçerli bu. Birisi efsane oldu diye bazı gerçekleri örtbas etmenin anlamı yok. Kitabınızda beni çok şaşırtan bir anınız var. Abdi Evet. Nüfus kağıdımı götürmemişim. Basın kartını da kabul etmiyorlar. Her gazeteye bir kişilik kontenjan ayrılmış. Hürriyet adına da sadece benim adım var. Rezil olacağım. Hadi onu ara, bunu ara... Benim nüfus kağıdı fakslandı. Onu bir kartona yapıştırdılar. Diğer gazetecilere göstermeden gizlice veriyorum toplayana. Beni idare ettiler yani. Başkası olsaydı herhalde yapmazlardı. Enteresan tabii. Bunu ilk defa açıkladım. Biz sizin Abdullah Öcalanı izlemek için İmralıya sahte kimlikle, hem de askerlerin hazırladığı sahte kimlikle girdiğinizi de bilmiyorduk! "Semra Özala teşekkür ederim!" Özlemedim. Niye özleyeyim ki! Ama öldüğü gün hayatımın en zor günlerinden birini yaşadım. Düşünün 17 Nisan 1993 günü benim bir yazım çıkmış Hürriyette. Başlığı "Kim bu Turgut". Orada Turgut diye birinin otoyol firmalarından yaklaşık 12 milyon dolar rüşvet aldığını yazıyorum. Yazımın çıktığı gün "Özal öldü" diye haber geliyor. Köşkte Semra hanımın yanında ölmüş. Kıyamet kopuyor Türkiyede. Eyvah dedim şimdi bu adam bizim yazıyı okuyup ölmüşse, Semra hanım da bunu söylerse biz mahvolduk. "Özalın katili" diye ilan edileceğim. Emin Çölaşanın yazısını okudu, kalp krizinden öldü! Orada Semra hanıma teşekkür borçluyum. İsteseydi böyle bir kalleşliği yapardı. Ben korktum tabii. Böyle bir açıklama yapsa, gittik! Özalı özlediniz mi? Belki yapmışımdır ama şuna yaptım diye hatırımda bir şey yok. Hayatta kime haksızlık yaptınız? Hatırlamıyorum şimdi. Belki yapmışımdır. Yaptığım ender şeyler olmuş olabilir ama bunların çok olduğunu sanmam. Ama Ayşe Armana verdiğiniz röportajda "Sana yapmış olabilirim" demiştiniz! Türkiyede önemli bir insan olduğumu biliyorum ama kendimi önemsemiyorum. Ben son derece sıradan, kendisiyle de alay eden bir insanım. Ama Türkiyede önemli değilim desem yalan olur. İstesem de istemesem de öyleyim. Onun farkındayım. Ama kendimi hiç önemsemiyorum. Siz kendinizi fazla önemsiyor olabilir misiniz? Hiç düşünmediğim bir konudur. Korkulur herhalde. Öldürülmekten korkmadığım kesin. Bunu da düşünmüyorum. Ölümden korkuyor musunuz? Evet doğru. Ama biniyorum mecburen. Asansörden de korkuyorum. Yarıyolda kalır diye. Orada ölmeyeceğimi biliyorum ama korkuyorum işte. Yine de her gün biniyorum. Öldürülmekten korkmuyorsunuz ama uçaktan korkuyorsunuz! Doğru, dedim. Şöyle söyleyeyim; evden, aklıma geldiği sürece besmelesiz çıkmam. Yatağıma yatınca dua ederim. Fatiha okurum... Ama namaz kılmayı bilmem, oruç tutmam. Ben Müslümanlığın ticaret haline getirilmesine karşıyım, Müslümanlığın kendisine değil. Onlar bizi dinsiz, imansız, cehennemde yanacak diye karalamaya kalkarlar. Onlar din tüccarıdır. Bizim gerçek Müslümanlara saygımız sonsuzdur. Sen türbanı meta haline getirirsen onlara tabii ki karşı çıkacağım. Allah ile arama bu üçkağıtçıları sokmam. Siz bir kere "Birtakım tipler bizi Allahsız kitapsız zannediyor" demiştiniz. Sizin inançla aranız nasıl? Her Kurban Bayramında kestiririm. Parasını vakıflardan birine, mesela Mehmetçik Vakfının hesabına yatırırım. Onlar benim adıma keserler. Geçen gün köşenizde kurban bağışıyla ilgili bir duyuru yapmışsınız. Siz kurban kestirir misiniz?