Pazar "Ben buraya risk alarak gelmedim"

"Ben buraya risk alarak gelmedim"

12.10.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Vicente del Bosque: "Türkiyeye gelmem bir risk olarak değerlendiriliyorsa çılgınlık yapmadım. Toshackın bir lafını hatırlıyorum. O Bugüne kadar yaşadığım en iyi yer Türkiye demişti"

Ben buraya risk alarak gelmedim

Beşiktaş Teknik Direktörü Vicente del Bosque ile Ümraniyedeki Nevzat Demir Tesislerinde buluştuk. Eski Yeşilçam filmlerindeki gibi olacak ama insan yanında bir süre kalınca ona "Amca size baba diyebilir miyim?" dememek için kendini zor tutuyor. İtiraf ediyorum, bir Galatasaray taraftarı olsam da del Bosqueyi sempatik buluyorum. Türkiyede farklı takımları tutan birçok kişinin de benim gibi hissettiğini düşünüyorum. Sanki bizden biriymiş gibi görünüyor, herkes onu bir yakınına benzetiyor. Çalıştırdığı takımı şampiyon yapıp kupaları kaldırırken bile yüzüne hakim olan duygu, hüzün. Posbıyıklı, babacan, sevimli olmadığını iddia etse de çok sevimli bu adam, 35 yıl Real Madride hizmet etti, teknik direktörlüğü döneminde takımı dört yılda 6 kupa kazandı. Geçen yıl dünyanın en iyi teknik direktörü seçildi. İlk kez "Madrid il sınırlarının" dışına çıkarak İstanbula geldi ve Beşiktaşın başına geçti. Bundan sonrasını biliyorsunuz zaten. Topun ağzındaydı, dibe vuran Beşiktaştan kovulacağı söylendi. Ama o hâlâ görevinin başında. Ve "Benim pes etmeye niyetim yok" diyor. Ben Madridde yaşasam da İstanbul şehri gibiyim. Bazı geleneklerimi kesinlikle kaybetmiyorum. Yine İstanbul gibi bir yandan geleneklerimi saklarken bir yandan da modern dünyaya adapte olmaya çalışıyorum. Del Bosque nasıl bir insandır? Şunu söylemem lazım. Ben hayatım boyunca bir kulüple, Real Madridle çalıştım. Buraya gelmem bile hayatımın en büyük değişikliği oldu. Sadece kulübümü değil, ülkemi de değiştirdim. Başka bir lige, mantığa, kültüre geldim. Büyük farklılıklarla karşılaşmadım ve çok çabuk adapte oldum. Benim açımdan soyunma odaları, Real Madrid veya Beşiktaş aynı tarzda. Arada bir fark yok. İnsanlar veya şehir de aslında çok farklı değil. Başta tanımamam nedeniyle oradan çok farklı olacağını düşünmüştüm. Ama ülke ve kulüpler arasında da çok az farkın olduğunu gördüm. Bunun farkına varmak için İstanbula gelmeniz gerekiyor. Orada zaten işimden evime giden bir insandım. Türkiyede de işimden evime giden insanım. Madridde antrenman yaptığımız yerle evimin uzaklığı 5 dakikaydı. Burada süre biraz daha uzadı ama sonuçta aynı şey. Türkiyeye, Beşiktaşa geldiğinizden bu yana hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu? Yarım saat kadar uzadı. Ev ile tesisler arasındaki mesafe ne kadar uzadı? "Beşiktaş Çarşısından arabayla geçtim ama henüz uğrayamadım" Arabayla geçtim. Ama içine girmedim. Beşiktaş denildiğinde akla Beşiktaş Çarşısı gelir. "Çarşı"ya hiç gittiniz mi? Başka yerlere gittim ama çarşıya henüz uğramadım. Çok yoğun olduğum için İstanbulu derinine girerek tanıma fırsatım olmadı zaten. Şu anda değil ama daha ilerde kesinlikle gideceğim. Türkiyeye gelmeden önce çevrenizdekiler ne dedi? Buraya gelmeden önce İspanyadaki insanlara İstanbul ve Türkiye ile ilgili sorular sordum, değişik yanıtlar aldım. Bazıları "Bu kadar değişik bir ülkeye nasıl gidersin?", bazıları da tam tersi "Dünyada bulabileceğin en güzel ülkeye gidiyorsun" dedi. İstanbula gelmiş ve buraya aşık olmuş birçok arkadaşım var İspanyada. Çok ciddi söylüyorum, benim için negatif olacak hiçbir şey yok şu an İstanbulda. İnanmıyorum, skandal bu! Zıtlıkların yaşandığı bir şehir. Geçenlerde İspanyada, Madridde yayımlanan bir gazete için yazı yazıyordum. Onlar futbol, özellikle Real Madridin Şampiyonlar Liginde nasıl gittiği konusunda yorumlarımı bekliyordu. Oysa ben sürekli yaşadığım bu şehirden, İstanbuldan bahsettim. Mezarlıktan bile görünen Boğaz manzarasını, yaşadığımız küçük depremi anlattım. Bu kez size sorsalar İstanbulu nasıl anlatırsınız? Evet. Ben tesislerdeydim. Ama deprem ailemi evde yakaladı. Onlar korkudan dışarı çıkıp Boğaz kenarında gezmeye gitmişler. İlk kez böyle bir şeyi yaşadılar. Onun için ürkmeleri gayet normal. Ne oldu depremde? Siz o sırada tesislerde miydiniz? Hayır. Benim futbola hâlâ çok büyük bir sevgim var. Çocukluktan beri futbolla ilgileniyorum. Bir sürü sorumluluk aldım. Futbol hakkında her şeyi biliyorum. Çevremdeki, futbolla iç içe olan birçok insan şu kadar seneden sonra futbolu bırakacağım, teknik direktörlüğü bırakacağım diyor ama kimse, o zaman geldiğinde futboldan kopamıyor. Boby Robsonı, Trapattoniyi seyrediyoruz. Bu kadar tecrübeli ve yaşı büyük olan insanlar, teknik direktörler artık zamanı gelmesine rağmen futboldan kopamıyor, bunları görüyorsunuz. Futbol dünyasında çok yanlış şeyler oluyor. Ama futbolun öyle bir zehirli tarafı var ki, bir defa içine girdiğinizde çıkmanız zor oluyor. Yüzünüzde sanki futboldan sıkılmışsınız gibi bir ifade var. Gerçekten öyle mi? (Gülüyor) Del Bosquenin bırakıp gitme zamanı gelmedi. Bu benim İspanya dışında ilk tecrübem. 35 yıl boyunca dört duvar arasında, aynı sahada yaşadığım tecrübeden sonra ilk tecrübem. Burada da zaten o kadar çabuk pes etmeye niyetim yok. Ama bir şekilde de nokta koymak gerekiyor. Hayır, belli bir takvim yok. Futbol benim ayaklarımı yerden kesen bir şey. Aslında bu biraz da aileme bağlı. Ben yıllarca futbolda kalabilirim ama ailemi de düşünmem gerekiyor. Çünkü aileme çok bağlıyım. Kafanızda bırakmak için bir takvim var mı? Biz buraya geçici bir ev kurmak için gelmedik. Oradaki hatıralarımızı da getirdik. Resimler, aldığımız hediyeler, masanın üzerinde bulunan objeler... Bunların hepsini kendimizi iyi hissetmek için getirdik. İspanyadan İstanbula yanınızda ne getirdiniz? "Öğle yemeklerini evimde ailemle birlikte yerim" Evet. Özellikle internette futbolla ilgili çok yazı okuyorum. Evde de bunları yapmak gerekiyor. Oynayacağınız maçlarda karşı tarafı tanımak, onların videolarını seyretmek, notlar almak gerekiyor. Hiçbir antrenörün oynayacağı maçları 24 saat düşünmediğine inanmıyorum. Sürekli düşünür. Bir sorunu olanını düşünüyorsun, yüzü asık olanını düşünüyorsun. 26 oyuncunun hepsini güle oynaya, mutlu bir şekilde oynatamazsınız. Maç kazandığında maçı kazandık ama iyi mi oynadık kötü mü oynadık, bunu düşünüyorsun. Ve o maç bittikten sonra oyuncularım nasıl daha iyi oynayabilir diye her gün düşünüyorsunuz. İşinizi eve getirir misiniz? Ben yeni evli değilim. Onlar benim yaptığım işe alışmış durumda. Onları İstanbula gelmeleri için mecbur etmedim. Kendileri istedikleri için İstanbuldalar zaten. Ama bu meslek bir aileyi çökertebilir. Evde karınız, çocuklarınız bu durum karşısında homurdanmıyor mu? Sabahtan akşama kadar antrenman yaptığımız günlerin dışında bazen tek antrenmanımız oluyor. Öğlenleri eve gidip ailemle yemek yiyorum. Tesislerden çıktıktan sonra ne yapıyorsunuz? Evet. Eve öğle yemeğine gitmediğim günlerde muhakkak bir toplantı veya davet gibi gibi önemli bir iş vardır. İspanyada da her öğle yemeği için eve mi giderdiniz? Elbette Boğazda yemek yiyoruz. Akşamları Boğaza gitmişliğiniz vardır ama değil mi? Evet, öğrenmek istiyorum. Şimdilik sadece birkaç kelime söyleyebiliyorum. Bu kelimeler de futbolla ilgili ve oyuncularla iletişim kurmamı sağlıyor. Yabancı bir teknik direktörün Türkçeyi bilmesi, Türkler için önemlidir. Türkçe bilen insanın burada kalıcı olacağı fikri uyanır kafalarında. Siz Türkçe öğrenmeyi düşüyor musunuz? "Kulübede tiyatro yapmam" Aslında çok sinirliyimdir. Kendimi çok sorumlu hissettiğim için çok sinirli bir insanım. Hatta bu kadar sinirli olmam bazen beni oldukça sıkıntıya düşürüyor. Ama yedek kulübesinde çok fazla tiyatro yapan bir insan değilim. Hoşuma gitmediği için kulübede çok fazla hareket etmem ve sakin durmaya çabalarım. Sinirleri alınmış bir insanmışsınız gibi. Siz sinirlenmez misiniz bir şeylere? Herkes gibi birçok şeyden korkabilen insanım. Örneğin paraşütten... Paraşütten atlamak beni korkudan öldürebilir. Çocuklarımın başına gelebilecek kötü bir olay beni korkutabilir. Korkularınız var mıdır? Ben de kötü günler geçiriyorum. Çünkü taraftarların, Beşiktaşın hak ettiği şeyleri veremedim henüz. O kadar çok sevgi gösterildi ki, kendimi borçlu hissediyorum. Ben sempatik bir adam olduğumu hiçbir zaman söyleyemem. Öyle biri de değilim. Ben basit bir insanım. Sempatik bir insan olmadığım halde insanlar beni seviyorsa bunun nedenini sosyologlara sormak gerekiyor. Bu kadar kötü gidişe rağmen insanlar neden hâlâ sizi çok seviyor ve bağırlarına basıyor? "Çocuklarımın Galatasaraylı arkadaşları da BJKnın kazanmasını istiyor" Hayır, elbette sadece futbol yok. En büyüğü 17, diğeri 15 ve 11 yaşlarında üç çocuğum var. İkisi erkek, en küçükleri de kız. Şu anda en büyük endişem kızım. Kızımın dersleri, İngilizcesi kötü. Son günlerde evde ders konuşuyoruz sürekli. Evde sadece futbol mu konuşulur? Evet. Arkadaşları soruyormış. Çocuklarımın mutlu olması için Galatasaraylı arkadaşları da Beşiktaşın kazanmasını istiyormuş. Arkadaşları, çocuklarınıza Beşiktaşın durumunu sormuş mu? Türkiyede taktik vermiyorlar çünkü oyuncularımızı o kadar iyi tanımıyorlar. Ama Real Madridde beni güldürmek için taktik veriyorlardı. Peki çocuklarınız Beşiktaşla ilgili size taktikler veriyor mu? Ben yaptığım işleri çok fazla düşünen biriyim. Türkiyeye gelmem bir risk olarak değerlendiriliyorsa çılgınlık yapmadım. Buraya gelmeden önce Toshackın bir lafını hatırlıyorum. O, "Bugüne kadar yaşadığım en iyi yer Türkiyeydi" demişti. Ben de bir risk alarak buraya gelmedim. Hayattaki en büyük çılgınlığınız nedir? Hayatımda çılgınlıklar yapmışımdır herhalde. Ama arabayla ilgili şunu söyleyebilirim. Ben yolda o kadar yavaş gidiyorum ki, salyangozlar neredeyse tekerleklere tırmanıyor. Ben farklı bir çılgınlıktan bahsediyorum. Mesela bir gün arabanıza atlayıp hız yapmışlığınız var mıdır?