Pazar “Ben yine her akşam burada rakı içeceğim”

“Ben yine her akşam burada rakı içeceğim”

17.07.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:

“Yeni yöneticiler ‘Abi sen olmazsan olmaz’ dediler, o şartla aldılar burayı. Kapanıyor olsaydı hüzünlü olurdum ama aynı fikirle devam ediyor olması rahatlatıyor.”

“Ben yine her akşam burada rakı içeceğim”

Sıraselviler’den Çiçek Bar’a giren yol öyle bir delik deşik ki, bu harap manzara aldığımız haberin hüznünü daha da artırıyor. Haber şu: 26 yıllık Çiçek Bar, nice filmin, kitabın, aşkın, dostluğun temellerinin atıldığı Arif’in yeri el değiştiriyor. Bir efsanenin sonu...
Fakat hayli keyifli buluyoruz Çiçek Bar’ın babası Arif Keskiner’i. “Nasılsın?” sorusuna “Çiçek gibi” diye cevap veren, içip keyiflenince “Yine mi güzeliz, yine mi çiçek?” diyen bir adam Keskiner. Çiçek lakabı da, asıl adı Sinema Sevenler Derneği olan barın gayrı resmi adı da, Meral Okay ile Sezen Aksu’nun meşhur şarkısının sözleri de buradan geliyor. Bugün de “çiçek gibi” çünkü barı devrettiği kişinin orayı olduğu gibi koruyacağına güveni tam. Ayrıca kendisi de bir yere gitmiyor, yine orada...
Biz eski fotoğrafların, anıların içinde kaybolurken Mücap Ofluoğlu gelip oturuyor bir masaya. Canı sıkıldıkça geliyormuş, yalnızlığını dağıtmaya... Eğer bir barın müşterileri, kendilerini yalnız hissettiklerinde açılma saatini bile beklemeden oraya koşuyorsa, oranın bir sırrı vardır. “Nedir?” diye sorduk, Arif Keskiner başladı tatlı tatlı anlatmaya...

“Ben yine her akşam burada rakı içeceğim”


* Nasıl başladı Çiçek Bar serüveni?

Benim filmcilik yaptığım dönemler. “Anadolu Uygarlıkları” diye bir belgesel çekecektim. 10 bölüm çektim, battım. Burası benim ofisim o tarihte. Her akşamüstü gazeteci, sinemacı arkadaşlarım geliyor, tavlalar oynanıyor içkisine, bir taraftan içiliyor. Keyifli günler yaşıyoruz ama işimiz de bozuk... Halit Çapın’ın kitabı çıkmıştı, bir gün Engin (Cezzar) onu aldı getirdi, “Bay Alkolü Takdimimdir”. Onu dizi yaptım, borçlarımı ödedim, KDV’yi de bankaya yatırdım. Bu arada arkadaşlarım hep “Ya şurayı bar yapsana” diyorlar. Bir Şaban usta vardı demirci, onunla işe giriştik. Salaş bir yer yapacağım, para olmadığı için. Derken mimar arkadaşım Erkal Güngören dedi ki “Buraya bir bar çizelim”. İş büyüdü...

“Mevcut arkadaşlardan bir dolu telefat verdik”

* Bu arada KDV gitti anlaşılan...

KDV’yi harcadık, borçlandık, Tecavüzcü Coşkun’dan bile 40 bin mark para aldık. Artistler Kıraathanesi’nin sahibi Azmi Yılmaz, Tuncay Ertun, ben, açtık burayı. 85’te başladık, 20 sene çok iyi gitti. Aynı zamanda sinemanın merkeziydi... Türk entelijensiyasının toplanma yeri. Yabancı entelijensiyanın da hatta... Adonis, Bertolucci, Türkiye’ye gelen buraya geliyor...

* Ne oldu da bu şaşaalı günler bitti?

Yeşilçam bitti, bireysel filmlerin yapıldığı bir başka sinema oluşumu başladı. Özel kanalların da kurulmasıyla farklı bir yönetmenler sınıfı çıktı. Onlar Cihangir’e taşınmaya başladı. Biz açıldığımız zaman üç bar filan vardı Beyoğlu’nda, şimdi 1500 tane var. Burası dernek statüsünde çalıştığı için biz kapılarımızı açamadık sonuna kadar. Mevcut arkadaşlarımızdan da bir dolu telefat verdik tabii. Biz de yaşlandık, o eski gücümüz yok. Sonra biri talip oldu, Hüseyin Türkan. “Abi, ben buranın böyle yaşamasını istiyorum” dedi. Ama bizim ekonomik olarak yapamadığımız bazı şeyleri yapacak. Dedik ki “Biz bırakalım bu işi”. Ben kitaplarımı yazayım, dördüncü kitabıma başladım zaten. “Akşam Çiçekleri” diye. Burayı anlatacağım, buradaki ilişkileri...

* Ne hikayeler vardır kim bilir...

Olmaz mı... Dün Tuncel Kurtiz telefon etti, “Ya okudum, devretmişsin” dedi, “Biliyorsun ben Menend’le orada tanışıp evlendim.” Bir sürü var öyle. Biz burası kadınların tek başlarına gelebileceği bir yer olsun istedik ve bunu başardık. Hatta bir gün Sevda Ferdağ, bir adamla aralarında diyalog kurulmuş. Bizim çocuklar hemen gelip demişler ki “Sevda hanım, masanız hazır”. “Bir çapkınlık yapacaktım, ona da izin vermediler” diye anlatıyordu.

“Ben yine her akşam burada rakı içeceğim”

Rus politikacı Vladimir Jirinovski, işadamı Erol Tezman,
eski Galatasaray Başkanı Adnan Polat...

“Garsonlar müşterilerin filmine gider, herkesle kendi filmini konuşurdu”

* Çiçek Bar’ın 20 sene bu kadar popüler kalmasının sırrı neydi?

Çok iyi bir hizmet vardı. Çalışanlar herkesin ne yediğini, ne içtiğini bilir, ismiyle konuşur. Onların filmlerine giderler, müşteriyle kendi filmi üzerine konuşurlar. Mutfağı çok iyi kurmuştuk sonra, Arnavut Zeki usta vardı başında, o pazı sarmaları, köftesi... Etimizi 25 yıldır aynı kasaptan alırız. İlk gün dedim ki adama: “Bir şartım var: 1 lira fazla alacaksın benden ama ben en iyi eti alacağım.” Tabii 20 seneden sonra işler zayıflayınca müzik de koymak zorunda kaldık. Müzikli günler kurtarıyordu burayı. Ama bundan sonra daha güçlü bir yönetici arkadaş geliyor. Biz de burada olacağız. O koşulla zaten aldılar, “Abi siz olmazsanız olmaz” dediler. Ben gene geliyorum akşamları içkimi içiyorum, arkadaşlarımla oturuyorum. Para mara ödemiyorum, eskisi gibi yani.

* Yakın arkadaşlarınızdan para alabildiniz mi burada?

Buranın öyle bir rahatlığı vardı. Ödemezseniz ödemezsiniz, kimse gırtlağınıza basmaz. 25 yıl içinde toplasanız 50-60 bin lira batağı olmuştur. Ama bunun doğasında olan bir şey bu. O rahatlıkta gelmeleri de güzel, insan parası varken bir yere gider de, parası olmadığında da gidebilsin değil mi?

“Ben yine her akşam burada rakı içeceğim”

Turgut Boralı, Mücap Ofluoğlu, Mustafa
Alabora, İsmet Ay, Kamran Usluer, Savaş Dinçel.


“İçki sunmak, birine el bombası vermek gibi”

* Barcılıkla aile hayatı gidebiliyor mu beraber?

İlk eşim Alis’le 12 yıl mutlu bir evlilik yaşadım. Ondan ayrıldım, Sema Küçüksöz diye bir kız vardı, mankenlik yapıyordu, ben de fotoroman çekiyordum. Belki de hayatımda en çok sevdiğim kadındır. Sonra da Irina’yla evlenip ayrıldım işte. Şimdi bir kız arkadaşım var, 99’dan beri. Bu işi yapıyorsan evlilikte çok aksamalar oluyor. Normal gün sana uymuyor, gece yaşıyorsun. İşinin başında durmazsan tedirgin oluyorsun. Çünkü insanların eline bomba veriyorsun aslında, içki el bombası gibi bir şey. Zor bir meslektir, sevilerek yapılır. İhsan Sabri Çağlayangil’in kitabında Karpiç’le ilgili bir bölüm vardı. Diyor ki Karpiç, “Ben evimde konuk ağırlamaktan çok mutlu olurdum. Dükkanımı da evim gibi gördüğüm için gelenler benim konuğumdu, onlara hizmet etmekten keyif aldım.” Ben bunu yaşadım burada bugüne kadar.

* Bir hüzün hissediyor musunuz?

Yok, hissetmiyorum. Burası kapanıyor olsaydı hüzünlü olurdum ama aynı espriyle devam edecek olması bana müthiş moral veriyor. Çünkü artık ben burası devam ederken sorumluluğumu üstümden atmış durumdayım, daha rahatım.


10 Kasım’larda leblebi-rakı bedava

* 10 Kasım ritüelleriniz meşhurdur...

29 Ekim’de başlayarak 12-13 günlük bir sergi yapıyorduk her sene. Benim topladığım gazete kupürleri vardır, Cumhuriyet ve Atatürk’le ilgili. Onları asarız, 29 Ekim’de bazı seneler balo yaparız. 10 Kasım’da da, bir leblebi fırını getirilir, kapıda durur. Siz leblebinizi alır girersiniz, içeride masa üstünde rakılar durur. Herkes rakısını bedava içer o gün.

* Sizi üzen olaylar oldu mu?

Bir arkadaşımız kavga çıkardı. Eski sinemacı bir oğlan, biraz mafyaya bulaşmış gibi. Hiç de alakası yoktur aslında. Birisinin başına bardak attı, gitti. Mehmet Ağar’dı o tarihte emniyet müdürü, aradım. Cihangir’de yakaladılar. Arabada silah çıktı, attılar içeriye, dövdüler. Ona çok üzülmüştüm.

“Ben yine her akşam burada rakı içeceğim”

Alaaddin Aksoy (önde) ve Birol Kutadgu Çiçek Bar’daki resmi yaparken.

“Altı ay boyunca her gün resim yaptık”

* Bir de burada yapılmış resim var...

Alaaddin Aksoy’la Birol Kutadgu yaptılar. Bu benim bir projemdi. Dört tane tuval yaptırdım yan yana. Bir gece, saat 10 buçuk filan, hep beraber başlandı. Herkes aldı eline fırçayı, Rutkay (Aziz) bir taraftan, Levent İnanır bir taraftan, Halil Ergün bir taraftan... Ertesi gün Alaaddin (Aksoy) ve Birol (Kutadgu) başladılar bu sefer, altı ay süreyle her gün çalıştılar. Müthiş bir resim çıktı sonunda ortaya. Onu bir müzayedeyle satalım dedik fakat sonra olmadı. Sonra herkes kendi resimlerini aldı, onların her biri 25’er bin dolara satıldı.

“Ben yine her akşam burada rakı içeceğim”

Gazeteci Melih Aşık ve mimar-yazar Aydın Boysan, Arif Keskiner’le rakı masasında.

Çiçek Bar müdavimleri

Kemal Sunal, Tarık Akan, Rutkay Aziz, Zeki Ökten, Savaş Dinçel, İsmet Ay, Turgut Boralı, Alaaddin Aksoy, işte Mücap Ofluoğlu. O da 91 yaşında, hâlâ çıkıyor geliyor.