Pazar ‘Beni görünce arka kapıdan kaçıyorlar’

‘Beni görünce arka kapıdan kaçıyorlar’

02.09.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Haberini yaptığım kişiler, karşılaştığımız zaman geriliyor. Uçakta Tayyip Bey’e ‘Niye böyle yapıyorsun?’ dedim. O da ‘Sen niye böyle yapıyorsun?’ dedi."

‘Beni görünce arka kapıdan kaçıyorlar’

Tuncay Özkan 2500 haber kaynağının her birini yılda en az bir kere aradığını söylüyor
‘Beni görünce arka kapıdan kaçıyorlar’

"Haberini yaptığım kişiler, karşılaştığımız zaman geriliyor. Uçakta Tayyip Bey’e ‘Niye böyle yapıyorsun?’ dedim. O da ‘Sen niye böyle yapıyorsun?’ dedi."

Ahmet Tulgar

Türkiye’nin suç ve yolsuzluklardan ibaret kısa tarihi bu odada dosyalanmış, tasnif edilmiş, depolanmış. Ama bir kenarda da bize su gibi akan sesler, kadife dokunuşlar vaat eden bir viyola duruyor. Şık bir çelişki. "Yıllarca rüyamda keman çaldığımı gördüm. Şimdi ders alıyorum."
Kanal D’nin genç haber yönetmeni ve Milliyet yazarı Özkan gazetecilikten bahsederken de, "Ben rüyasını gerçekleştiren bir adamım" diyor.
Son Üzeyir Garih cinayetinde olduğu gibi her büyük olayda bilgiye ilk onun ulaşması ona ilişkin birçok efsanenin üretilmesine yol açtı. Tuncay Özkan, bu röportajda yine gizli bilgileri gün yüzüne çıkarıyor. Ama bu kez kendisine ilişkin bilgileri...

Üzeyir Garih öldürüldüğünde teknede, mavi yolculuktaydınız. Akdeniz’in sularında suç ve yolsuzluk gündeminden mesafe alabildiniz mi?
En büyük problemimiz de bu. Tatildeyim, eşim, kızım, arkadaşlarım suda. Zaten onlardan üç gün sonra dahil olabilmişim. Telefonum çaldı "Üzeyir Garih öldürüldü" diye. İki gün sürekli telefonda kaldım.

Gerginliğe neden olmuyor mu peki bu aile içinde?
Karım da kızım da beni elde telefon görünce yüzlerini buruşturuyorlar.

‘Beni öldürmek isteyenler o kadar çoğaldı ki’
Toplumun bütün arka sokaklarını görüyorsunuz. Bu rahatsız etmiyor mu sizi, "Keşke bunları görmeseydim, daha huzurlu olurdum" demiyor musunuz?
Zaman zaman "Keşke bütün bunları hiç bilmeyen bir çoban, bir balıkçı, bir çiftçi ya da kentin varoşlarında sabah işine gidip akşam evine dönen mutlu insanlardan biri olsaydım" diyorum kendi kendime. Bazen "Kendine dikkat et, oraya yalnız gitme" diyorlar ama bunların hiçbir anlamı kalmadı artık. O kadar beni öldürmek isteyen adam oldu ki. Yine de ayda bir iki kere işe otobüse, dolmuşla geliyorum.

Daha yumuşak, soft bir hayatınız olamaz mıydı?
Ben rüyamı gerçekleştiren bir adamım, gazeteci olacağım diye çıktım yola. Bu meslek biraz değiştirme isteğine, idealinizi koymaya bağlı bir şey. Bir arkadaşım telefon etti geçenlerde, "Bu ülkede Mustafa Kemal’in tek askeri sen değilsin, bir 10 gün ara ver de gel" diye. Hiç tanımadığım bir Nakşibendi şeyhi, bir gün "Adanmış Hayatlar" diye bir şiirle karşıma çıktı, Behçet Kemal Çağlar’dan bir şiir, bana "Sen busun işte" dedi. Toplumun beklediği insanlardan biri gibi görmüş beni bu şeyh. İyiyle kötünün kavgasında iyinin arenayı terketmek gibi imkanı olamaz. Ölür, yerine başkası gelir.

Şeyhle görüşmelerinizi sürdürdünüz mü?
Zaman zaman sohbet ediyoruz.

Neden önemli konumlardaki insanların böyle Nakşibendi şeyhleriyle falan tanışıklıkları oluyor?
Onlar bizi merak ediyorlar, "Acaba bu adam sahiden inançlı mı?" diye. "Bu adam iyi bir adam ve iyi bir adamın manevi değerleri, inançları olur" diyorlar ve geliyorlar.

İnternetteki medya eleştirisi yapan siteler sizi kimi kişi ve kurumların manipüle ettiğini ileri sürüyorlar.
Bu sitelerde bana ilişkin yazılanlara baktığımda dudağım uçukluyor. Tanımadıkları bir adamla ilgili efsane üretiyorlar. Yaptığım işler belgeye dayalıdır. Sırf bunun için bir internet sitesi açtım, ilk kez burada açıklıyorum, "tuncayozkan.com" diye. Burada bütün arşivim bulunuyor. 1 milyon sayfalık arşivimi İletişim Fakültesi’ne açtım. İddialarda kıskançlık da etkili oluyor. Yaşımı konumum için küçük buluyorlar. Benimle kavga edenlerin çoğu 45-50 yaşında, ben 35 yaşındayım.

Tayyip Erdoğan’ın kasetlerini ortaya çıkardığınızda onunla uçakta karşılaştınız ve röportaj yaptınız. O sırada ikiniz de herhalde çok gerilmişsinizdir karşılıklı.
Ben çok yumuşağımdır. Hemen yanına gittim. Eski DYP milletvekili Hayrettin Doğan oturuyordu yanında. Hayrettin Bey’i oradan kaldırdım. Tayyip Bey’in yanına oturdum. "Niye sen böyle yapıyorsun?" diye başladım konuşmaya. O da, "Ya, sen niye böyle yapıyorsun?" dedi. Sonuçta ben gazeteci olarak denetim görevimi yapıyorum, işimi doğru yaptığım sürece kişisel husumet olamaz.

Tayyip Bey gergin miydi?
Evet. Karşımdakiler biraz gergin olur. Beni görünce arka kapıdan kaçıyorlar. "Kaçma, konuşalım" diyorum, kaçıyorlar.

Garih cinayetinde basın 13 yaşındaki F. N. konusunda kullanıldı mı?
Daha başında "Bu bir çocuğun işi değil" dedim. Türk basını ne yazık ki bilgiye ulaşamadığı zaman kendisi üretmeye başladı. Kalitesizliği yalanla örtüyorlar. Bütün kurumların döküldüğü bir toplumda basın "Ben aslan gibi ayaktayım" diyemez.

Garih’in cep telefonunun askerde olduğunu yazdığınızda, bu bilginin başka gazetelerin elinde olmadığından emin miydiniz?
Emindim, çünkü benim haber kaynaklarıma bazı olaylarda Türkiye’de başka birinin ulaşabilmesi hâlâ mümkün değil.

Büyük bir iktidarın sahibi misiniz? "Tuncay Özkan yazar, bakan düşürür" dendiğini biliyor musunuz?
Gazetecinin iktidarı değiştirme gibi bir misyonu olamaz. Gazeteci düzeni değiştirir. Saadettin Tantan’la biz çok iyi arkadaştık. Ama yanlış yaptığı zaman benim çok iyi arkadaşım olsa da benim görevim eleştirmektir.

‘Beni meşgul eden bir konuyla uyursam çözümle uyanıyorum’
Tantan’la istifasından sonra hiç irtibatınız olmadı mı?
Hayır ama benden kaynaklanan bir şey değil bu.

Mesut Yılmaz’la çok mu samimisiniz? Mesut Bey her şeyi önce size mi söylüyor?
Keşke öyle olsa. Ben 1983’ten itibaren ANAP’a bakan Türkiye’deki üç beş muhabirden bir tanesiyim. Mesut Yılmaz’dan daha samimi olduğum bir çok ANAP’lı oldu. Ben bir tek kere ANAP’a oy vermedim. CHP kökenli, sosyalizme inanan bir insanım. Bir MGK toplantısında beni bir siyasetçi gündeme getirmiş, "Devletin elindeki bilgiyi başbakan öğrenmeden bu adam açıklıyor, içimizde buna izin veren siyasetçiler bulunuyor" denilmiş ve adres olarak da iki lider, "Şu ve şu" diye gösterilmiş. Liderlerin ikisi de sağcı.

Peki, bu iki liderle ilişkiniz ne seviyededir?
Siz Devlet (Bahçeli) Bey’i nasıl bilirsiniz? Asık suratlı. Biz Devlet Bey’le kahkahalarla gülüyoruz. Mesut Bey’i siz çatık kaşlı görüyorsunuz, ben Mesut Bey’le kahkahalarla gülecek espriler içerisindeyim. Bu benim gazeteciliğimi etkilemez. Bir savunma refleksi içinde değilim ama bu ANAP hikayesine açıklık getirmek istiyorum. Benim kitaplarım ANAP döneminde yapılan yolsuzluklarla doludur. Tansu (Çiller) Hanım’la kurduğum diyaloğu başka arkadaşlarımın kurabileceğine inanmıyorum. Tansu Hanım film izliyormuş evde, beni aradı, "Şimdi bir film izliyorum, bir gazeteci ülkesi için önemli şeyler yapıyor, sonra gazeteciliğe dönüyor, bir talebi yok. Aklıma siz geldiniz. Bunun için aradım sizi" dedi. Kaç gazeteci böyle bir telefon almıştır?

Peki, bu olaylar rüyalarınıza giriyor mu?
3,5-4 saatlik bir uykum oluyor. Kafamı çok meşgul eden bir konuyla uyursam uykudan bir çözüm bulmuş kalkıyorum. Çok derin de uyumuyorum. Bir ses duysam kalkarım. Bu uyku bana yetiyor. Sadece biraz yaşıma göre saçlarım fazla ağarmış gözüküyorum. Eşim gülüyor, uyurken sorular soruyormuşum, "Esas siz şuna yanıt verin bakalım, o silah ne oldu? Peki o dosyayı ne yaptınız?" diye konuşuyormuşum uykumda. Bazen birileri beni boğmaya, elinde bir kova kaynar suyla gelip ağzımdan içeri dökmeye çalışıyor.

‘Ayaklarım suyun içinde viyola çalıyorum’
Bu viyola dersleri nereden çıktı?
15, 16 yaşından itibaren yıllarca aynı rüyayı gördüm. Üzerimde kefen gibi bir giysi, bir suyun kıyısındayım. Ayaklarım suyun içinde. Ve keman çalıyorum. Hep aynı eseri: Bach’ın iki keman için konçertosunu. Sonunda ders almaya karar verdim. Altı aydır çalışıyorum. Ancak parmaklarım uzun olmadığı için keman yerine viyola öğrenmemi önerdiler. Viyola öğreniyorum. Kızım Nazlıcan da piyano çalıyor. Kısıtlı zamanlarımızda onunla birlikte müzik yapıyoruz. Sonunda Bach da çalacağım.

"Uğur Dündar’ın işi sunumdu, o vitrindi"
‘ASKERİ ya da gizli istihbarata soruyorum, onlar kem küm edince, anlıyorum ki eldeki bilgi doğru.’
Bu kadar genç yaşta bu konuma nasıl geldiniz?
Mustafa Kemal, Samsun’a çıktığında 37, cumhurbaşkanıyken 42 yaşındaydı, 57 yaşında vefat etti. Değiştirme, dönüştürme isteği genç dimağların yerine getireceği bir şeydir. Bu yüzden dünya hep genç yöneticilere doğru yönelir. 35 yaşındayım, beni 29 yaşında buraya getirip oturtan nedir? 47 yaşında ölen bir matbaa işçisinin üç çocuğundan biriyim.

Televizyonda uzun süre Uğur Dündar’la çalıştınız. Ona rağmen öne çıkmayı nasıl başardınız?
Artık bunu açıklamak lazım. Ben gazeteciliğe Cumhuriyet’te başladım. Benim ustam Uğur Mumcu’ydu. Televizyonculukta bilgi ve bilginin sunumu ayrıdır. Sunum işini Uğur Dündar üstlenmişti, bir itirazımız yoktu. Biz bilgiyi getiriyorduk, o sunuyordu. O vitrindi. Bir insanın gölgesinde kalmak bana uygun bir şey değil. Ben ikinci adam olamam. Uğur Dündar’ın sunumdaki üstünlüğüyle benim bilgi birikimim at başı gidiyordu. Zaten Uğur Dündar da farklı bir kulvara geçti şimdi, spora soyundu. Biz haber kulvarında götürüyoruz.

Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiğini öğrenen ilk gazeteci nasıl siz oldunuz?
Sabah 06.45 gibi duştaydım. Telefon çaldı. Bir haber kaynağım "Abdullah Öcalan İstanbul’a, havaalanına indi. Yüzde yüz" dedi ve kapattı. O adama artık geri dönemem, çünkü telefonlar dinlendiği için o adamın kimliğini bulabilirler. Böyle bir bilgiyi bana veriyorsa, mutlaka emin olduğu için veriyordur. Onun üzerine MİT müsteşarını aradım. Bana, "Yok öyle bir şey" dedi. Ama ben haber kaynağıma güveniyordum, çünkü bana "İstanbul’da, havaalanında" dediğine göre görmüştü. Yine de askeri istihbarata, gizli istihbarata soruyorsunuz, onlar kem küm ettiği zaman anlıyorsunuz ki doğru.

Bu haber kaynakları tarafından istismar edilmekten, manipüle edilmekten korkmaz mısınız?
Gazeteciyi herkes kullanmak ister. Ben paranoyaklık derecesinde titizimdir bu konuda.

Araştırmalarınızla polisin, savcıların önüne geçtiğiniz oluyor mu Hollywood filmlerindeki gibi?
Nesim Malki cinayetinde iki savcı Alaattin Çakıcı’nın telefon konuşmalarının kayıtlarını bana getirdi ve şifreleri çözemediklerini söylediler. MİT de, Emniyet de çözememiş. Ben de mahkeme açılana kadar susma ama bu konudaki ilk haberi benim yapma konusunda söz aldım. "Topçu" diyorlar, Yaşar Topçu sanılıyor, "Bu, Mustafa Kefeli’dir çünkü eski futbolcu" dedim. "Kemal Sunal kim?" diyorlardı, "Kemal Sunal, Mesut Yılmaz’dır, mafya, çete kendi arasında ona Kemal Sunal der" dedim.




PAZAR