Pazar “Bir araya gelmemiz tesadüf olamaz”

“Bir araya gelmemiz tesadüf olamaz”

26.03.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

Craft Kadıköy’ün yeni oyunu “Yen”in birbirlerini çok seven ve “Birimiz olmasaydı olmazdı” diyen oyuncuları ve yönetmeni evrenin bir araya gelmelerine yardım ettiğini düşünüyor.

“Bir araya gelmemiz tesadüf olamaz”

Craft Kadıköy bu sezonun en iddialı yapımlarından birini sahneye koydu yaklaşık bir ay önce: “Yen”. Yalnız ve sınırları olmadan büyümek zorunda kalan çocukların, çabalayan ama yetemeyen bir annenin, kısacası sevgi ve ilgiye muhtaç olanların hikayesini anlatan oyun insanda sert bir kayaya çarpma etkisi yaratıyor. Oyuncuların oynamaktan öte karakterleri yaşattığı oyun o kadar gerçekçi ki başta rahatsız olmanıza rağmen onları sevmeden yapamıyorsunuz. “Yen”in oyuncuları Bora Akkaş, Berker Güven, İdil Sivritepe, Neslihan Yeldan ve yönetmeni Çağ Çalışkur ile DoubleTree by Hilton Hotel İstanbul Moda’da buluştuk.

Haberin Devamı

- Karakterlerinizi sizden dinleyerek başlayayım.

Berker Güven: Bobbie 15 yaşında, Tourette sendromlu, hiperaktivite bozukluğu olan, afacan, gördüğü her şeyden oyun çıkartmayı çok seven ama aynı zamanda agresif ve saldırgan bir tarafı da olan bir çocuk.

Bora Akkaş: Hench 17 yaşında, Bobbie’nin abisi. Hench’in Bobbie’den farkı sadece yaşının daha büyük olması ve sorumluluğun ona kaldığını hissetmesi. Yaşadıkları hayatın farkında ve memnun değil, o yüzden depresyonda. O da sevgi ve ilgiye muhtaç ama bunu dile getiremiyor.

İdil Sivritepe: Jennifer komşu kızı. Ailesinde yaşadığı problemlere rağmen kaybedilmiş bir çocuk değil. Umudu olan, ayağa kalkmaya çalışan dolayısıyla asi ve duygularını nasıl geliyorsa öyle yaşayan bir kız.

Haberin Devamı

Neslihan Yeldan: Maggie, Hench ve Bobbie’nin annesi. Nevrotik, alkol düşkünü ve çocuklarına anne olmayı beceremeyen bir anne çünkü kendi annesinden de sevgi görmemiş.

“Rol gerçek sahibine gider”

- Oyun bittikten sonra ilk tepkimiz “Bunlar insan değil!” oldu. Böyle bir oyuna nasıl hazırlanılır?

Çağ Çalışkur: Öncelikle tekstle çok uzun süre vakit geçirmek gerekiyor. Biraz terk edilmiş, yalnız kalmış çocukların yaşama olasılığı olan her şey üzerine çalıştık. Nihayetinde de onları özgür bıraktık.

Bora A.: Bence hepimizin ihtiyaç duyduğu çalışma şekli şu oldu; duyguyu taşımak. O yüzden hep “altın sahne”yi prova etmek değil, baştan başlayıp oraya gelmek iyi hissettirdi. Çünkü fazla dinamiği olan roller ve artık neredeyse oynamak diyeceğim şeyden fazlası haline geldi.

Neslihan Y.: Bu hayatımda karşıma çıkan en zor tekstlerden biri. Biraz geç katılmama ve bu da bende panik yaratmasına rağmen hem Çağ’ın hem İpek’in (Bilgin) yardımlarıyla ilerledik ve zorlanmama rağmen hoşuma gitti.

İdil S.: Bu süreç içinde şöyle bir yolculuk oldu; hepimiz karakterleri tanıdık ve ardından herkes karakteriyle içselleşmek için çabaladı. Çünkü metin o kadar gerçekçi ki o karakteri tanıma sürecimiz de önemliydi. Ben içselleştirmeyi çok iyi çalıştığımızı düşünüyorum.

Berker G.: Her insanın aileyle bir problemi vardır bence ilk başta oraya saygılı ve duyarlı olmak lazım. Sahneye çıktığımız andan itibaren bizden daha önemli şeyler vardı; vermek istediğimiz mesaj, o karakterlerin mağduriyetleri, duyguları... Onları temsilen çıktığımız için oranın üzerine gitmek ve duygusal fedakarlığı sonuna kadar yapabiliyor olmak en önemlisiydi bizim için.

Haberin Devamı

“Alnım açıldı, dizim morardı”

- Zaten bence oynamıyor, yaşıyordunuz...

Çağ Ç.: Galiba odağımızın güzel oynamakta olmamasıyla ilgili bu. Karakterleri var etmek bizim için güzel oynamaktan daha önemliydi.

Berker G.: Bize en çok faydası olan şey Çağ’ın teker teker hepimizle oyunculuk üzerine çalışması oldu. Prova sürecimiz dört ay sürdü.

- Dört aydır prova yaptığınızı biliyordum, hatta anne başka bir oyuncuydu...

Neslihan Y.: Beni arıyorlardı.

Çağ Ç.: Evet, bu laf doğru.

Berker G.: Geçen bir oyuna gittik, oyun sonrası bir söyleşi oldu ve bir oyuncu: “Ben biri çalışma sürecinde oyundan ayrılığında ‘Yaşasın, iyi ki gitti’ derim çünkü o rol gerçek sahibine gider” dedi. Tam o durum.

Haberin Devamı

Neslihan Y.: Bu dediğine büyük bir etken daha var, herkes rolünü çok seviyor, herkes rolüne âşık.

- Kuliste sarılıp sahnede ciddi ciddi şiddet uyguluyorsunuz yalnız. Gerçekten vuruyordunuz birbirinize!

Berker G.: Daha ilk provada ben Bora’ya saldırdım, Bora da bana... İlk iki ay eve gidiyorum alnım açılmış, dizim mor... Sonra hem birbirimizi dövüp hem birbirimize nasıl zarar vermeyeceğimizi; neresine vurursam ertesi gün morarmaz durumunu öğrendik.

Bora A.: Neslihan’ın hastaneye gittiği oldu hatta prova esnasında.

Neslihan Y.: Beni öyle bir yere attı ki belim yerinden çıktı zannettim.

- Aranızda tecrübeli isimler de ilk sahne deneyimi olanlar da var. Ne öğrendiniz birbirinizden?

Neslihan Y.: Yıldız Kenter konservatuarda ilk derste şunu söyledi ki benim de mottolarımdandır: “Ben sizinin öğretmeninizim ama dört yıl boyunca sizden çok şey öğreneceğim.” Ben de bunu hayatımda uyguluyorum. Her provada hepsinden bir şeyler öğreniyorum ve kendime katıyorum.

Çağ Ç.: Onlardan en fazla öğrendiğim şey güven hissinin ne kadar önemli olduğu. Neslihan bize katıldıktan sonra da onun sahnedeki özgürlük hali çok öğrenilesiydi. İlk gün “Ben de sizinle birlikte öğreneceğim” dedi.

Haberin Devamı

Berker G.: İlk okumayı yaptık, Neslihan “Burada bunu birlikte var edeceğiz. Birlikte öğreneceğiz” dedi. Şöyle bir baktım; “Nereden baksan 25 yıldır tiyatro yapıyorsun daha artık ne öğreneceksin!” diye düşündüm. Ama sonra İpek ve Çağ’ın hep “Öğrenmenin sonu yok” dediğini hatırladım. Tekrar baktım Neslihan’a ve “Demek ki doğruymuş” dedim.

Neslihan Y.: Bu dört kişinin bir araya gelmesi bence tesadüf değil zaten. Evren bize yardım etti.

“Bir araya gelmemiz tesadüf olamaz”

“Başkasını sevmemek kendini sevmemekle alakalı”

- Biz oyundan sonra büyüdükçe önyargılarımızın büyüdüğünü de fark ettik. Niye böyle oluyor sizce?

Bora A.: Kendini korumayı hedefliyor insan çünkü büyüdüğünde. Bana seyircilerden birinin söylediği bir cümle var, çok kıymetli: “Oyun çok sert başladı, rahatsız oldum. Sonra bu kadar rahatsız olduğum şeyin içinde çocukları sevmek bana çok garip bir deneyim verdi ve çıktıktan sonra önyargılarımı düşündüm.” Daha güzel bir şey söyleyemezdi. Sadece bunun için bile tiyatro yapılır.

- Başta karakterler rahatsız ediyor ama yine de seviyorsunuz onları. Bu anlamda empati devreye girdiğinde herkes sevilebilir mi?

Neslihan Y.: En antipatik karakter Maggie bu oyunda ama onun bile zaaflarını anlayınca seyirci onu da bir yere koyuyor ve o kadar nefret etmiyor. Bütün insanlara böyle bakmaz mıyız? Seyirciye de bu şansı veriyoruz. Sert olan her şeyin oyunda masum bir tarafı var bence.

Bora A.: Bence zaten dünyada kötü yok. Kötü olmasının sebepleri var. Bu açık bir şekilde ortaya çıktığında sevilemeyecek insan yok.

Çağ Ç.: Başkasını sevmemenin kendini sevmemekle, o özelliklerin kendinde de var olduğunu unutmakla alakalı olduğunu düşünüyorum.

İdil S.: Biz oyunda görünmeyen çocukları anlatıyoruz. Mesela metrobüste mendil satan çocuklar var ve gerçekten görünmüyorlar.
O çocukların hikayesini bilmiyoruz. Anlamak açısından da hepimizin ihtiyacı olan tek şey empati.