Pazar Bir İtalyan ve bir Fransız Etiler’e gelirse...

Bir İtalyan ve bir Fransız Etiler’e gelirse...

07.12.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

İstanbul yeme içme hayatında yeni bir heyecan var: Akmerkez’de yan yana açılan İtalyan Serafina ve Fransız Brasserie Cognac. Restoranları, İtalyan ortağı Vittorio Assaf’tan dinledik

Bir İtalyan ve bir Fransız Etiler’e gelirse...

S erafina ve Brasserie Cognac... Son günlerde herkes Akmerkez’de açılan ve Dinesty Group tarafından Türkiye’ye getirilen bu iki mekanı konuşuyor. Birbirinden çok farklı mekanlar aslında ama İtalyan ortaklar Vittorio Assaf ve Fabio Granato’nun elinden çıkma ikisi de.

Haberin Devamı

Ülkemize yeni gelen bu İtalyan ve Fransızı Vittorio Assaf’tan dinlemek üzere Serafina’da buluşuyoruz. Soracak çok sorum var ama “Önce yemekleri tadalım” diyor Assaf. İtalyan deyince aklınıza ne geliyorsa onda toplanmış; neşeli, konuşkan, yedirip içirmesini seviyor, yaşamaktan keyif alıyor. Yemekleri tadarken “Sosuna iyice batır, üstteki kıtır patateslerinden de al” gibi talimatlar veriyor sürekli. Zaman zaman ağzıma götürmek üzere olduğum çataldaki sos miktarını beğenmiyor, “Olmadı biraz daha” diyor hemen.

“İstanbul’a âşığım, burası büyülü bir şehir”

Assaf’ın hikayesi biraz klasik başlıyor aslında. Yemek işiyle uğraşan herkes gibi onun da çocukluğunda çok iyi yemek pişiren bir “büyükanne” var. Sonra hikaye biraz değişiyor. “İtalyan yemeklerini her zaman pişiriyordum, benim memleketim, tutkum bu sonuçta. Ama hayalim Fransız mutfağıydı hep. Liseden mezun olduğumda anneme, Monte Carlo’dan Paris’e uzanan bir gurme turunu hediye etmesini söyledim. Normalde gençler araba falan ister” diye anlatıyor durumu.

Haberin Devamı

“Markalarınızı Türkiye’ye getirmeye nasıl karar verdiniz?” diye soruyorum. “Çünkü İstanbul’a bayılıyorum” diyor. Ama ülkemize gelen her yabancının söylediği, ezbere sözler gibi değil onunki. “Bum bum bum” diyor, kalbim bu şehir için atıyor manasında: “Büyülü bir şehir burası. İlk defa 20 sene önce gelmiştim ve âşık oldum bu şehre. İşimi de hep buraya getirmek istiyordum.”

Tattığım her şey istisnasız çok lezzetli. Çok sık rastlanan bir durum değil bu tahmin edersiniz ki, restoranlarda başlangıçlar çok lezzetli olur da ana yemekler o kadar da iyi değildir mesela ya da tam tersi. Kimisi de yemek kısmını güzel kapatır ama işi “tatlıya bağlayamaz”. İşte bu iki mekanda da boş yok! Serafina bir İtalyan restoranı olarak makarnaları ve pizzaları ile öne çıkıyor haliyle. Yurt dışına çıkanların bildiği, Türkiye’ye gelsin diye beklediği mekanlardan. Neredeyse 20 yıllık bir mazisi var. New York’ta doğmuş bu İtalyan bebek zamanla dünyanın çeşitli ülkelerine yayılmış. “Serafina ile henüz tanışmamış Türkiye’deki müşterileriniz için nasıl anlatırsınız burayı?” diye soruyorum. “Harika İtalyan yemeklerinin, harika bir ambiyansla birleştiği, rahat, görece daha ucuz bir yer. Serafina herkes için; sen, ben için ama aynı zamanda çok önemli ünlüler için de... İşadamları, çocuklar, aileler için. Böyle olduğu için de gurur duyuyorum. Rahat ama elegan bir yer” diye cevap veriyor Assaf.

Haberin Devamı

“Aklınıza gelen bütün ünlüler” Serafina’da

O çok önemli ünlüler kim diye merak ediyorum ve hayli uzun bir listeyle karşılaşıyorum: Lady Gaga, Madonna, Jay Z, Kanye West-Kim Kardashian çifti, Tom Cruise, David-Victoria Beckham çifti, Heidi Klum, Justin Bieber, Paul McCartney, Sylvester Stallone, Mick Jagger, Adriana Lima, Gisele Bundchen... Liste o kadar uzun ki en sonunda “aklınıza gelebilecek bütün ünlüler” diye konuyu bağlıyoruz. Madonna ve Paul McCartney çocuklarının doğum gününü kutlamışlar mesela. Kim Kardashian müdavimmiş. Justin Bieber ise genelde kendisini kapının önünde bekleyen hayran ordusuyla gelirmiş mekana. Katıldığı bir davette etten yapılan kostüm giyen Lady Gaga’nın ise peynirsiz vejetaryen pizza tercih etmesi pek manidar. Ne kadar büyük bir yıldız olursa olsun kimse özel muamele görmüyormuş Serafina’da.

Haberin Devamı

Mutfakta dünya şampiyonu bir pizza şefi hazırlıyor pizzalarını. Masaya gelen “tartufo nero” isimli pizza trüfün sihirli dokunuşuyla şahane bir tat. Başlangıçlardan buffalo mozzeralla ve prosciutto da nefis. Prosciutto’yu İtalya’nın Langhirano isimli küçük bir kasabasından getiriyorlarmış. “Dünyanın en iyi prosciutto’su orada üretiliyor. 20 yıldır çalıştığımız bir üretici var, her zaman aynı kalitede ürün alabiliyoruz” diyor. Makarnalardan tadına baktığımız “farfalle al limoncello” ise karides ve limonun kararında buluşması. Bu makarna o kadar lezzetliydi ki yerken kendimden geçip birazını kayıt cihazımın üstüne döktüm. Tatlılardan tiramisu ise İtalyan lokantasında servis ediliyor olmasının hakkını veriyor. İki farklı mascarpone peyniri çalkalanarak ve her sabah taze yapılan espresso ile yapılıyor.

Haberin Devamı

Resmi ama genç, Fransız ama rahat

İtalya defterini kapatıp hemen yandaki Brasserie Cognac’a, Fransa’ya geçiyoruz. Burası daha resmi, daha şık bir yer. Tam bir Fransız. Ama Assaf altını çize çize söylüyor “fazla resmi” değil: “Müthiş kalitede Fransız yemekleri bulabileceğiniz ve kendinizi rahat hissedebileceğiniz bir yer. Daha resmi, yine de genç, neşeli bir yer.”

Evet burası beyaz masa örtülü, havalı yemek isimleri olan şık bir restoran ama duvardaki illüstrasyon, tavandaki kartpostallarla ortamın “resmiyeti” biraz kırılmış. “Şık bir Fransız restoranındayım, çok dikkatli olmalıyım, aman bu çatalı ne yapıyorduk” gibi gerim gerim gerildiğiniz bir yer değil. Sevgiliyle baş başa yemek için de çok uygun.

Burası Brasserie Cognac’ın Amerika dışındaki ilk şubesi olma özelliğini de taşıyor. Serafina’nınki kadar kabarık olmasa da ünlü müdavimler listesi var; Tina Fey, Halle Berry, Gwyneth Paltrow, P. Diddy bunlardan bazıları.

Burada tattığımız ton balığı tartar yediklerim arasında favorimdi. Kişniş, zencefil, avokado, wasabi, limon ile buluşan ton balığı üzerine incecik kızarmış çıtır patates çubukları ve “micro green” adı verilen minik yeşillikler... Ağzımın içinde bir festival hissi yarattı.

Yazarlar