Pazar "Bir Japon ya da Çinli transfer etmeliyiz"

"Bir Japon ya da Çinli transfer etmeliyiz"

29.07.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

100 bin taraftardan yılda 50 milyon aidat alarak mali sorunlarını çözmeyi hedefleyen Mehmet Cansuna göre dernek statüsünde kulüp Galatasaray için biçilmiş kaftan

Bir Japon ya da Çinli transfer etmeliyiz

Yeni başkan Mehmet Cansun, Galatasarayı ve şaşırtıcı projelerini anlatıyor Altı yaşında annesini, 16 yaşında babasını kaybetmiş bu Nişantaşı çocuğu, bir zamanlar sırf maçlarını seyredebilmek için statta tabela taşıdığı kulübün, Galatasarayın yeni başkanı. Galatasaray için ilginç projeler hazırlamış. Bunlardan en ilginci de tam da onun gibi bir reklamcıya yakışacak cinsten. Mehmet Cansun, sırf o ülkelerin şirketlerini kazanabilmek, televizyonlarını bağlayabilmek için Galatasaraya Japon ya da Çinli bir oyuncu transfer etmeyi planlıyor.Galatasarayın tarihinde paraşütle inen kulüp başkanı olmadı Bir insan niye kulüp başkanı olmak ister? Renk sevgisi mi, iktidar hırsı mı, finansal çıkar sağlama mı? Yedi ay içinde kulübün banka borcu kalmayacak, söz veriyorum Beni bir Fenerbahçe kongresine götürdüler, Cevher Özden aday olacaktı, küfürlü, inanılmaz kavgalı bir kongre seyrettim. Galatasarayda bunlar hiç olmazdı. Fakat o kadar büyüdü ki Galatasaray, birdenbire o büyüklük bazı zedelenmeleri getirmeye başladı. Bakın, Galatasarayda başkan olarak bir devlet müteahhiti göremezsiniz, bırakın müteahhiti, işadamı bile çok az çıkar. Çünkü Galatasaray camiası bunu üretmiyor. Ben Cem Uzana söyledim, "Senin teknen 65 metre, benimki 20 metre" dedim. Ben gurur duyuyorum o 65 metrelik teknede Galatasaray bayrağını görünce, ben Galatasaraylıyım. Ama eğer o, Galatasaraya başkan olmak istiyorsa, bunlar gereksiz. Galatasaraylılara Galatasaray için ne yapmak istediğini anlatmak zorunda. Galatasarayın tarihinde paraşütle gelen başkan olmadı. Bana babamdan üç beş kuruş kaldı, altı yaşında annem öldü, ondan üç beş kuruş kaldı, teyzem öldü, anneannem öldü, dedem öldü, hiç kimse de bana borç bırakmadı, kimi bir arsa bıraktı, kimi bir daire bıraktı, kimi üç lira para bıraktı. 12 yaşından beri de çalışıyorum. Dolmabahçe Stadına serbest giriş kartı almak için reklam tabelası taşıyordum statta. Galatasarayın halka açılma işi ne safhada? Bugün dünyaya baktığınız vakit üç tip kulüp kaldı. Birinci tipte kulüp dernek statüsünde ama arkasında 100 bin üye. Bayern Münih, Real Madrid, Barcelona böyle. Adamların başkan seçimi belediye başkanı seçimi gibi, statta yapılıyor, 100 bin kişi oy kullanıyor. İkinci model, şirket kulüpler. Hisse senedi çıkarmışlar, hisse senedi sahipleri o kulübün ortakları. Manchester United, Lazio buna örnek. Üçüncü tip de tek patronajlı kulüpler. Cem Uzanın İstanbulsporu, Berlusconinin Milanı gibi. Bizim bu tiplerden birini seçmemiz gerekiyor. Ya katılımcı, Galatasaraya yakışan bir toplulukla idare edeceğiz kulübü ya da bir patron bulacağız, adam kulübe senede 100 milyon dolar verecek. Biz birinciyi yapmak istiyoruz. Yani kulübü neredeyse bir sivil toplum örgütüne dönüştüreceksiniz. Bunu başarmak gündelik hayatın demokratikleşmesi açısından da önemli, değil mi? Bütün çabamız bunu yapabilmek için işte. Her Galatasaraylı yılda 50 milyon aidat ödese, bugün Türkiyede yapılan araştırmalara göre 6-7 milyon Galatasaray taraftarı bulunuyor, bunun 100 bini Galatasarayla ilgilense, bu iyi bir paradır. Zaten Galatasarayın bütçesi bu kadar. Üstelik bu yöntemde hiç kimse patronajı da kabul etmek zorunda kalmaz. Galatasaray, MHP gibi nedense kulüplerle pek ilgili bir partinin ya da dini tarikatların etki alanına da girmedi, değil mi? Hayır. Bizdeki eğitim ve kültürle yetişen insanlar "Bugün bizim işimizi halleder bunlar, bunların peşine takılalım" demiyorlar. Galatasaraylılar bunu yapsalardı, bizim bu son seçim sonuçları da başka çıkardı. Yani Türk sağındaki iktidar kavgalarının bir mikrokozmosuna dönüşürdü kulüp... Aynen. Galatasaray için hep, "Bu kadar maç oynuyor Avrupada, para ödülü, para yardımı alıyor, nereye gidiyor bütün bu paralar?" deniyor. Galatasaray başarı kazandıkça, takımına daha fazla para harcıyor. Takımın geçen seneki maliyeti 30 milyon dolar. Buna bonservis paraları dahil değil. Her maçta çocuklara bir milyonla bir buçuk milyon dolar arası prim veriliyor. Hocası ona göre alıyor. Transfer ücretleri, çocukların maç başına paraları... Bunları topladığınız zaman 60 milyon dolar oluyor. Bir de bu UEFAnın belirlediği yeni statüde, nereden baksanız, Hakan, Emre, Okan ve Fatih Akyelin gidişinden en az 10 milyon dolar kaybettik. Bir televizyon anlaşması olacaktı, o da olmadı. Sonra biz bu şirketleşme işini 15 aydır konuşuyorduk. Başladığımız zamanki ekonomik değerlerle bugünküler arasında önemli bir fark oluştu bu ekonomik krizde. Bütün bunlar Galatasarayı ekonomik zora soktu. Ama sözümüzü tutacağız ve yedi ay içinde banka borcumuz kalmayacak. Birkaç yıldır kulüp yönetimlerine kadınlar vitrin olsun diye mi seçiliyor? Kulüpler hep maço örgütlenmelerdir de... Nişantaşından dışarı çıkılmaz, 54 yaşındayım, adresim hep aynı Bizde kadın yöneticinin işlevi oluyor. Bu bizde Bikem (Ardakoç) arkadaşımızla başladı. Bu arkadaşımız o halka açılma işiyle gündeme geldi, çünkü kendisi bankacı ve halka açılma, hisse senedi, borsa uzmanı. Fatih Terimle hep yakın ama gerilimli bir ilişkiniz oldu ama bir yandan da kulüple onun arasında neredeyse aracılık yaptınız. Zor bir insan mı Fatih Terim? Olay şu: Başarılı insanların daima egosu olur. Şimdi Fatih Hoca böyle bir adam. Bu Galatasarayın alışmadığı bir durumdu. Neydi o? Fatih Hoca bir numara, arkasından kulüp başkanı geliyor, yönetim kurulu geliyor, tıngır mıngır filan. Tablo bu. Niye? Çünkü Fatih Hoca bunu çok iyi ayarlamış. İşini güzel biliyor, çalışkan, medyayla da güzel ilişki kurmuş. Ben ona hep şunu diyordum: "Bırak şu antrenörlüğü, biz seni yönetici yapalım, yanı sıra antrenörlük de yap". Sahiden medyayla güzel bir ilişki kurdu mu? Köşe yazarlarıyla belki ama muhabirlerle ilişkisi daha çok şiddet üzerine bina edilmiş gibiydi. Vallahi, onu deştiğiniz zaman altından ne çıkar, bilmiyorum. Ben Fatih Hocanın medyayla ilişkilerinin çok üst seviyede olduğuna inanıyorum. Sonuçta her gün Türk medyasında en fazla yer alan insandır Fatih. 4 Ağustosta Diyarbakırsporun açılışına gideceksiniz takım olarak. Diyarbakırspor, sanki Galatasarayın kardeş takımı gibi oldu. Neden? Nedenini bilmiyoruz ama Diyarbakırda nüfusun yüzde 80i Galatasaraylı. Dolayısıyla bu iki kulüp arasındaki iletişim daha değişik. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Diyarbakırlı ama yine de Diyarbakırsporun, Galatasarayla ilişkisi daha sıkı. İşyeriniz Harbiyede. Hemen birkaç yüz metre ileride Nişantaşında doğmuş büyümüşsünüz. Bu semtten hiç ayrılmadınız mı? Siz de Perihan Mağdenin "Nişantaşı Boys" dediği, ömrü boyunca bu semtten çıkamayan erkek kategorisinden misiniz? Bu semtten çıkılmaz. İşte, ben 54 yaşındayım, hep aynı adresteyim. Gidip başka bir yerde yaşayamıyorum. Altı yaşında annenizi kaybetmişsiniz. Bunun etkisi ne oldu? Bunu tabii bir psikoloğa sormak lazım. (Gülüyor). Bana göre bir şey olmadı ama... Mutlaka olmuştur. 10 yaş büyük ablamın çok yardımı oldu. Bana bir yerde annelik yaptı. Eniştem de bana iş hayatımda da, daha bir rabıtalı yetişmemede de çok etkili oldu. Babam öldükten sonra tabii çok serbest bir hayat olabilirdi, 17 yaşında çocuk, fabrika, şu bu filan kalmış, ne yapacak? Dizginleri iyi çektiler, aksi halde gitmiştik. n "Türkiyede özel televizyonu Berlusconi kurdurdu" Fatih Terimin İtalyaya transferlerinde İtalyan şirketlerinin Türkiyedeki hesaplarının ve beklentilerinin de rolü olduğu iddia ediliyor. İnsanların ilk kez sizden okuyacağı bir şey anlatacağım: Ali Tanrıyarın başkanlık döneminde Galatasaray, Milanla oynadı. Berlusconi karşıladı Tanrıyarı. Tanrıyar o zaman Özalın, Başbakanın bacanağı. Milletvekili. Berlusconi de birkaç televizyon sahibi. Berlusconi, "Yahu, biz Türkiye ile ilgili ne yapabiliriz?" diyor. Tanrıyar, "Bizde TRT dışında bir kanal bulunmuyor. Özel televiyon kurmak istiyoruz" diyor. İşte, bu ilk Starın kuruluşu, Magic Box öyle. O, Berlusconi tarafından, onun adamlarının Cem Uzan ve Ahmet Özala parasal ve makine desteğiyle kuruldu. Futbol artık bir sanayi, her türlü ticaret oluyor. Fatih Hoca gibi pazarlaması çok kuvvetli, çok iyi tanınan, başarılı olmuş biriyle ilgili olarak sizin biraz önce sözünü ettiğiniz şeye yürekten katılıyorum, doğrudur. Mesela Japon oyuncuları transfer ediyor kulüpler, inanılmaz para kazanıyorlar. Japon bir tane geldi mi, bütün Japonya o takımın maçlarını satın alıyor. Başlıyor, Japon şirketleri sponsor olmaya. İtalya liginin bundan dört sene önce Türkiyedeki değeri 30 bin dolardı. Yani maçların televizyon yayını. Bu sene kaça gitti? İki milyon dolara. Niye? Okan, Emre, Hakan Şükür, Fatih Hoca orada. Bunu yapmamız lazım. Japon mu getireceğiz, Çinli mi getireceğiz, bir tane alacağız, adam şov yapacak. Oynamasın, çıksın orada dolansın. Bu tür bir girişimde bulunacak mısınız siz Galatasaray olarak? Evet. (Gülüyor).