26.04.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:
FATİH TÜRKMENOĞLU fatih.turkmenoglu@milliyet.com.tr
Yıllardır yollarda, daha çok insan öyküleri yapan usta gazeteci ve yazar Nazım Alpman’la, son kitabı “Anadolu’nun Elleri”ni (Halkbank Yayınları) konuşmak üzere Bebek’te buluştuk. Bir öğleden sonraya yayılan sohbette, Boğaz’dan Gaziantep’e, Safranbolu’ya, Mardin’e kadar uzandık. Fotoğraflarını Tolga Sezgin’in çektiği kitap için uzun uzun konuştuğu ustalardan, onların ellerinden çıkan eserlerden, genelde insanların güzelliğinden, Türkiye’nin zenginliğinden konuştuk. “Ben zamana karşı çalışmamanın rahatlığını yaşıyorum” dedi.
Proje nasıl çıktı?
Halkbank, bankanın 75’inci yılı dolayısıyla Kıvılcım Ajans’a görev vermiş. Ajans bana önerdi ama “Herhangi bir fotoğrafçı ile olmaz, Tolga Sezgin’le çalışmam lazım” dedim. Sonuçta fotoğraflar iyi olmazsa, Yaşar Kemal bile yazsa okutamazsın.
Nereden başladı geziler?
Bartın’dan başladık, Midyat’ta bitirdik. Kesintisiz 40 gün, İstanbul’a hiç uğramadan çalıştık. Tabii “40 gün” diyorum ama, benim bir de öncesinde gezdiğim 25 yıl var! Yani projenin tam olarak tamamlanma süresi, 25 yıl artı 40 gün!
Bulamadığınız, ulaşamadığınız bir usta oldu mu?
Bu kitaptaki ustaların bir kısmının telefonları benim cep telefonumda bile kayıtlı. Örneğin Bartın’da balta boyu tekne yapan ustalar, Midyat’taki evlerin yarıdan fazlasını yapan 101 yaşındaki Aho Dik Usta, halı yapanlar, boncukçular; hepsini nerede bulacağımı biliyordum.
Kitaptaki öykülerin hepsini aynı oranda beğendiniz mi?
Ben her yazıyı editörümüz Aslı Gençay’a yolladığımda “Ya usta çok güzel olmuş” diye mesaj geliyordu. Kitapta önce insanlar, sonra sanatları var. Her öykü çok iyi oldu. Bir de ideal koşullar için çalıştık. Tolga’nın en iyi ışık için üç gün beklediği oldu.
Siz ne yaptınız o sırada?
Ben de sohbet ettim! Zamanla yarışmamanın avantajı... Zaten hiç teyp kullanmadım; teyp olunca birden gerilme oluyor zaten. Sadece not aldım... Bir Anadolu şehrinde bir kadın yemek tarifi yapıyordu, “Önce yufkayı açıyas, kesiyas, doğruyas” diye anlatıyordu. Ben kamerayı açtım, aynı kadın “Açıyoruz, kesiyoruz, doğruyoruz” diye anlatmaya başladı. “Ne oldu?” dedim. “E, ayıp olur şimdi, doğru konuşalım” diye cevap verdi...
“Hayatları iyileştirme şansım varsa denerim”
Anadolu’ya ve insanlara olan merakınız nasıl başladı?
Çocuk yaşlarda Cumhuriyet gazetesinde Fikret Otyam’ın röportajlarını okurdum. Belki de öyle başladı. Yıllar içinde üstüme vazife olmayan görevler üstleniyorum ben de. Kurucaşile’de tekneler zorluklarla yapılıyor, bir sanayi sitesi yok. Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala ile tanışmıştım, kendisini arayıp durumu anlattım.
Sanayi sitesi yapıldı mı?
Belediye Başkanı’na randevu verdi ama adam Ankara’ya gitmemiş! Halbuki gitse heykeli dikilirdi... İnsanların hayatlarını ufak müdahalelerle iyileştirme imkanım olursa, bundan kaçınmıyorum.