Pazar Biyonik atletler nereye koşuyor?

Biyonik atletler nereye koşuyor?

21.07.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Biyonik atletler nereye koşuyor?

Biyonik atletler nereye koşuyor



Central Park’ta bir cumartesi sabahı. Az sonra yarışacak olan 44 atletin sinirleri gergin, ayakkabılarının bağcıklarını kontrol ediyor ve ABD Erkekler 8K Şampiyonası için yerlerini alıyorlar. Koşucuların büyük bölümü tipik yarış öncesi endişelere sahip: "Yeterince hızlı mıyım?", "Bugün formda mıyım?"... Fakat atletler arasından ikisinin aklı biraz daha karışık. Onlar izole evlerinde yeterince oksijen olup olmadığını, Rus yapımı yazılımın ne kadar güvenilir olduğunu, "yüksek frekanslı sinir sistemi stimülatörü" gibi gayet karmaşık adlı aletin bacaklarını gerçekten güçlendirip güçlendirmediğini merak ediyor.
Nike takımından Dan Browne ve Chad Johnson’ın diğer atletlerden farklı sorulara cevap aramaları normal. Son 8 aydır Portland’da 5 odalı bir bungalovda yaşıyorlar ve diğer koşuculara nazaran hayli yoğun tempolu bir eğitimden geçiyorlar. Haftada 105 mil koşuyor, her akşam 10 saat uyuyorlar ve kurt gibi yiyorlar. Asıl tuhafı multi-milyon dolarlık bir projenin parçası olmaları. Yaşadıkları ev, evde kullandıkları aletler, antrenman süresinin belirlenmesi... Hiçbir şey alıştıkları gibi değil! Ev bile bir tuhaf...
Bu ev eğitimin çok önemli bir bölümü. Atletler TV seyrederken, sohbet ederken, hatta uyurken bile bir tür kondisyon çalışıyorlar. Çünkü atletizm takımı deniz seviyesindeki evde 3650 metre yükseklikteki havayı soluyor.
Bunun nedeni yapılan araştırmaların yüksek rakımlarda uyuyup alçakta antrenman yapmanın performansı artırdığını göstermesi. Bilim diyor ki yüksek rakımlarda uyuyanlarda oksijen taşıyan kan hücrelerinin sayısı artar. Ve bu insanlar eğer deniz seviyesinde antrenman yaparlarsa daha yüksek performans elde ederler. İşte tam da bu sebepten Nike takımı kapısı, bacası, penceresi sıkı sıkıya örtülü, tamamen izole bir evde, az oksijenle yaşıyor. İçerideki moleküler filtreler oksijenin fazlasını çekiyor, birtakım sensörler hava karışımının aynı düzeyde kalmasını sağlıyor.
Evin içindeki donanım da ilginç. Rus bilim adamları tarafından 80’lerde yaratılan, 90’larda geliştirilen 35 bin dolarlık OmegaWave Sports Technology System’ın yüklü olduğu bir bilgisayar var evde. Bu sistem kalp atış hızını analiz ederek sporcunun performansını tahmin ediyor.
Sporcular bu alete bağlandıklarında biyonik atlet gibi hissediyorlar kendilerini büyük olasılıkla. Zira göğüslerine elektrodlar bağlanıyor ve 4 dakika içinde ekranda beliren mesaj o gün kaç saat yüksek performansla koşabileceklerini söylüyor. Daha kapsamlı bilgiye ihtiyaç duyan sporcuların ise elektrodları alınlarına bağlamaları yeterli. Sistem 15 dakika içinde karaciğere, böbreklere, merkezi sinir sistemine bir göz atıyor ve genel sağlık durumunu söyleyiveriyor.
Oregon Projesi’nde kullanılan ileri teknolojili gereçler arasında bacak kaslarını güçlendiren titreşimli bir platform da var. Bu platform sadece 4 mm. aşağı-yukarı hareket ediyor. Takımın koçu Alberto Salazar’a göre bu 4 mm. atletlerin zıplama yeteneğini geliştirerek onlara uzun mesafeli koşularda büyük bir avantaj sağlıyor. "Saniyede yüzde 1’lik bir kazanç, maratonda 80 saniye demek. Fizik böyle söylüyor" diyor Salazar.
Henüz takımın kullanmadığı ama kullanıma hazır halde bekleyen bir diğer araç ise yüksek basınçlı oksijen çemberi. Bu çemberin Nike kampında bulunuş amacı ise atletlerin kas yırtıklarını iyileştireceğine inanılması.
Nike takımı için atletizm kampından çok uzay araştırmaları merkezine benzeyen bir ortam yaratılmasının amacı aslında çok basit. "Dünyanın geri kalanı giderek hızlanıyor, Amerikalılar yavaşlıyor. Metotlarımızı değiştirmeliyiz" diyor Salazar. Haksız değil. Amerika atletizmde en son dünya rekorunu 1981’de kırdı. Rekoru kıran da bizzat Salazar’dı.
Nike’ın desteği ile Salazar’ın yapmaya çalıştığı ileri teknoloji ile bir maraton takımı yaratmak. Bu sistem işe yarar mı? Salazar bile bu konuda iddialı konuşmuyor, bunun "Don Kişot’vari bir meydan okuma" olduğunu söylüyor. Ama kampın hedefi 2004’te Atina’da yapılacak olimpiyatlarda maratonda iyi sonuçlar almak. Salazar hedefe giden yolda neler yapılacağını planlamış: "Bu yaz kısa mesafeli yarışlara katılacak takım. Sonra maratonda koşmaya başlayacaklar. Oregon Projesi koşucuları ilk maratonlarında iyi neticeler alırlarsa, ilk bölümü alnımızın akıyla geçmiş olacağız. Ve sonra Atina..."
Takım Yunanistan’dan madalyayla dönerse büyük olasılıkla Salazar kahraman ilan edilecek, Nike müthiş bir prestij kazanacak ve tüm Amerikalı sporcuların antrenmanları değişecek. Bu sistem başarılı olursa Amerikalı sporcular oralarında buralarında elektrodlarla bilgisayar ekranının mesajını bekleyerek, ellerinde kan tahlilleri laboratuvar kapısında dikilerek antrenman yapacaklar.
Central Park’taki yarışın sonucu mu? Johnson geride kaldı ama Browne ikinci oldu. Sonuç iyi sayılır. Çünkü Browne kendi rekorunu kırdı, en iyi derecesini 30 saniye daha geliştirdi. (Wired)

Sporla biraz ilgilenen hemen tüm Amerikalılar son 20 yıldır ülkelerinin maratonda pek başarılı olmadığını biliyor. Kendisi de 35 kez maratonda koşan, Nike’ın başkan yardımcısı Tom Clarke ise bunu bilmekle kalmıyor, buna üzülüyor ve sinirleniyor.
2001 Boston Maratonu’ndan sonra bu hislerini, özellikle de öfkesini doğru yere kanalize etmesi gerektiğini düşünüyor. En büyük şansı da risk almayı seven bir şirketin başında olması. Böylece Oregon Projesi’nin temelini atıyor Clarke ve Nike’ın başkanı Phil Knight’a kabul ettiriyor. Geriye koç ve koşucular bulmak kalıyor. Atlet olduğu dönemde Nike’ın sponsor olduğu, daha sonra da Nike’ta pazarlama bölümünde çalışan Alberto Salazar koçluk için ilk tercih.
Böylece Salazar doğru kişilik özelliklerine sahip koşucuları aramaya başlıyor: Birlikte yaşamaya istekli, sıradışı entrenman metotlarına açık ve genetik olarak da hızlı koşmaya zaten yatkın altı atlet.
Nike’ın tek amacı Amerika’ya iyi maratoncular kazandırmakla sınırlı değil tabii. Nike atletizm dünyasında bir Michael Jordan ya da daha gerçekçi bir tahminle Lance Armstrong yaratmayı hedefliyor. Clarke "Böyle bir şampiyonlar dalgası yakalarsak bu durum atletizmle ilgili Nike ürünlerinin satışına yansır" diyor.

Amerika’daki Anti-Doping Agency’den Larry Bowers "Yüksek rakımlı odalara karşı bir argüman geliştirmek çok zor. Çünkü buna itiraz edersek atletlerin gerçekten yüksek rakımlı yerlerde yaşamalarına da karşı çıkmak gerekir. Bu imkansız" diyor. Ama bir yandan da endişeli: "Kimse sporun adil olduğunu söyleyemez. Fakat çizgiyi nereye çizeceksiniz?"
Salazar ise ileri teknoloji kullanımının, en azından kendi metotlarının doping sayılmayacağından emin: "Bu ev, sporcular için özel üretilen içecekler ya da kalp atışını izleyen monitörlerden farklı değil. Aynı şekilde yasal."