Pazar ‘Bize yakışmaz’ dediği komedi filmiyle ödül aldı

‘Bize yakışmaz’ dediği komedi filmiyle ödül aldı

03.01.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Yeni filmi “Soul Kitchen” vizyona giren Fatih Akın: “Bize komedi yakışmaz’ derken kendimi bu filmi çekerken buldum. Bazen içindeki güneşe bakan çiçekleri sulamak gerekiyor. Bu filmle onu yaptım”

‘Bize yakışmaz’ dediği komedi filmiyle ödül aldı

Fatih Akın röportaja 45 dakika rötarla geliyor. Menajerinin elindeki A4 kağıdı son satırına kadar dolu. Söyleşiler, TV programları... Akın güne, elindeki bir bardak portakal suyuyla enerji
topluyor belli ki. The Marmara
Oteli’nin 19’uncu katındaki Panorama Restaurant hafif serin. Menajeri üşüdüğünü fark edince ceketini getiriyor.
Soğuk moğuk, hikaye. Ben gecikmeden ötürü sorularımı tamamlayamama telaşındayım. Neyse ki menajeri diğer röportajlara yetişmesi gerektiğini hatırlatmak için yanımıza geldiğinde Akın’la yeni filmi “Soul Kitchen”dan yemeğe, karısı Monique’ten müziğe uzanan söyleşiyi bitirmiştik.
Sıra fotoğraf çekimine geldiğinde Fatih Akın maharetlerini gösteriyor.
Bir çırpıda mantar, kiraz domates ve biberi dilimleyip bıçağına diziyor.
Öyle poz veriyor.


Yeni filminiz “Soul Kitchen”da Birol Ünel şef Shayn Weiss rolüne hazırlanırken Almanya’da yaşayan, Michelin yıldızına sahip tek Türk aşçı Ali Güngörmüş’ten eğitim almış. Çekimler sırasında siz de Güngörmüş’ten birkaç aşçı numarası ve yemek hazırlama tüyosu kaptınız mı?
Film çekerken yeni şeyler öğrenmeye bayılıyorum. Güngörmüş’ten de bir sürü şey öğrendim. Mesela kremayı çırparken daire çizmek yerine sekiz çizmen gerektiğini, sarmısağı soyarken önce bıçakla ezip kabuğunu kolayca çıkarabileceğini, sebze doğrarken parmaklarını kesmemek için onları nasıl koruyacağını, yemeğe baharat katmak yerine içki de koyabileceğini...

“Ofiste kendime vejetaryen yemekler yapıyorum”

Filmin bir sahnesinde, Birol Ünel Venüs köpüğü tatlısı hazırlarken afrodizyak etkisi yapan bir malzeme katıyor tatlıya ve ortalık neredeyse bir Alman porno filmine dönüyor birkaç dakikalığına. Gerçekten böyle bir malzeme var mı? Film icabı mı?
Biz Latin Amerikalı edebiyatçı, “Ruhlar Evi”nin yazarı Isabel Allende’nin yemek tarifleri kitabından aldık o tarifi. İzin istedik, Allende de izin verdi. O kitapta afrodizyak içeren yemekler var. İsteyenler oradan bulabilir. (Isabel Allende / “Afrodizyak Yemekler Afrodizyak Yazılar”)

Yemek yapma konusunda nasılsınız?
Kız kardeşimiz olmadığı ve annemin kolunda bir rahatsızlık olduğu için kardeşlerimle anneme mutfakta yardım ederdik gençlik yıllarımızda. Domates, soğan doğrardık. Annemi izleye izleye yemek yapmayı öğrendim biraz. Biz ailece dışarıda yemek yemezdik, fast food alışkanlığımız yoktu hiç. Ben bu alışkanlığımı ofiste de sürdürüyorum. Portekiz mahallesindeyiz, her gün Portekiz yemeği yemekten sıkıldım. Hem çok ağır yemekleri. Lokantaya gitsen üstün başın yemek kokuyor leş gibi. Ben de ofisin mutfağına girip kendi yemeğimi yapıyorum. Vejetaryen yemekler hazırlıyorum. Mesela yoğurtlu ıspanak. Zamanım varsa Tayland mutfağından bir şeyler pişiriyorum.

En çok sevdiğiniz yemek nedir?
Pilav üstü kurufasulye.

“Bir restoran açsaydım Türk-Meksika mutfağı sunardım”

Bir restoran açsaydınız hangi mutfağa sahip olurdu?
Türk ve Meksika mutfağı karışık (Fatih Akın’ın karısı Monique Akın Meksika asıllı). Almanya’da böyle bir restoran açmak fena olmazdı. Çünkü Almanya’da güzel Türk yemeği yapan tek bir lokanta yok. Sadece dönerciler var. Ben vejetaryenim kardeşim.

Sıkı bir vejetaryen misiniz? Et konusunda ufak kaçamaklar yapar mısınız?
Sıkı vejetaryen sayılmam. Kayınpederime gittiğimde mecburen et yiyorum. Çünkü etten başka bir şey yemiyor onlar. Mecburum ayak uydurmaya. Aileme gittiğimde de sesimi çıkarmıyorum. Kurufasulyeye et koyuyorlar, ıspanağı kıymayla pişiriyorlar ama yiyorum. Kırmak istemiyorum çünkü onları.

İstanbul’a geldiğinizde öğle veya akşam yemeğinizi yediğiniz, müdavimi olduğunuz bir restoran var mı?
Ev yemekleri yapan Lades’e giderim. Taze fasulyesi, imambayıldısı nefistir. Ece’nin 8’ini ve Yakup’u da seviyorum.

“Soul Kitchen’ benim best of albümüm”
Müzik filmlerinizde hep başroller kadar etkili. Zaman zaman DJ’lik de yapıyorsunuz, aynı Adam Bousdoukos’un tavernasında olduğu gibi... Filmlerinizi bir müzikal kariyer gibi değerlendirirseniz “Soul Kitchen”ı nasıl yorumlardınız?
“Soul Kitchen” benim best of albümüm. Çünkü içinde üç kez çalıştığım Moritz Bleibtreu var, ikişer kez çalıştığım Birol Ünel ve Adam Bousdoukos var. Ailem de bu filmin içinde. Abim Cem Akın oynuyor. Yine karımla çalıştık. Bu yüzden bu benzetmeyi hak ediyor bence.

“Duvara Karşı” ve “Yaşamın Kıyısında” hangi tarzda albümler olurdu peki?
“Duvara Karşı” punk ve arabesk mix’i olurdu. Sanki Müslüm Gürses yapmış gibi (gülüyor). “Yaşamın Kıyısında”yı ise klasik müzik albümüne benzetiyorum.

“Filmi başka yönetmene emanet etmek çocuğumu evlatlık vermek gibi olurdu”
“Soul Kitchen”ı çekme fikrini sürekli erteleten neydi size?
2003’te “Duvara Karşı”nın montajını bitirdikten sonra bir arkadaşım bana bilgisayarda senaryo yazımını kolaylaştıran bir program getirdi, onu denemek istiyordum. O sırada taverna sahibi arkadaşım Adam Bousdoukos’u (“Soul Kitchen”da Zinos’u oynuyor) kız arkadaşı terk etti. Bir yandan da bel ağrısı çekiyordum o günlerde. Senaryo plansızca ilerlemeye başladı. Yapım şirketimiz parasızdı, kirayı ödemeliydik. “Haydi şu ‘Soul Kitchen’ı çekelim de biraz para kazanalım” derken “Duvara Karşı” Berlin’de Altın Ayı kazandı.

Anlaşılan sizin kaderinizle birlikte “Soul Kitchen”ın da kaderini değiştirmiş bu ödül. Rafa kaldırmışsınız film projesini.
Hayat benim kartlarımı yeniden dağıttı ve ben yeni bir oyuna başladım. “Duvara Karşı”yı 50-60 ülkeye sattık, uluslararası bir pazar açıldı filmlerime. Ufak tefek bir komedi, mahallemde geçen bir hikaye “Duvara Karşı”dan sonra bana yeterince önemli gelmedi. “İstanbul Hatırası: Köprüleri Aşmak”ı çektik hızlıca. O ve “Duvara Karşı” yapım şirketinin batmasını engelledi. Sonra “Yaşamın Kıyısında” geldi. Onu çekerken ustam, dostum ve ortağım Andreas Thiel Büyük Londra Oteli’nde vefat etti. “Soul Kitchen”ı onun hatırasına saygıdan çektim. Bu filmi bitirmemi çok istiyordu çünkü. Andreas “Filmi çek” dedikçe ben onunla tartışıyordum: “Cannes’dakiler ne diyecek? Ciddi bir film değil, mesaj vermiyor. Bize yakışmaz”. Bana “Kimseyi takma. İstediğini yap” diye karşı çıkıyordu. O ölünce yönetmen aramaya başladım. “Yapımcı olurum, senaryosunu yazarım ama başkası yönetse keşke” dedim kendi kendime. “Kebap Connection”da bunu yapmıştım çünkü.

“Bir arabam var, ikincisini istemiyorum. Bir evim var, ikincisine de gerek yok”

“Soul Kitchen”ı başka bir yönetmene emanet etmeye kıyamadınız mı?
Yapamadım. Sanki öz evladımı evlatlık veriyor gibi hissettim yönetmenlerle görüşürken. “Yaşamın Kıyısında”dan sonra ciddi film çekmekten sıkılmıştım, “Soul Kitchen”la bu sıkıntıyı attım üzerimden. Bazen içindeki güneşe bakan çiçekleri sulamak gerekiyor. Bu filmle ben onu yaptım, o çiçeklerin kurumalarına izin vermedim. Bu film 5-10 yıl ömrümü uzattı sanki.
7-8 yılda bir komedi yapmak bedenime iyi geliyor.

Siz “Bu film bize yakışmaz” derken “Soul Kitchen” Venedik Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü aldı. Suratınıza bir tokat gibi çarptı mı bu ödül, “Ustam haklıymış!” dediniz mi?
Dedim. Film Almanya’da şu ana kadarki filmlerim arasında en iyi gişeyi yaptı. Eleştiriler çok pozitif. Ama Venedik büyük bir sürprizdi benim için. O kadar ki jüriye gidip “Bu ödülü neden bana verdiniz?” sorusunu sorma gereği hissettim. Venedik siyasal, politik bir festival. Bu film nasıl bu ödülü hak etti diye merak ettim. Onlar da bana “Sinemayı çok sevdiğiniz kariyerinizle ve bu filmle çok belli oluyor. Yeni bir tür deneyip riske girdiğiniz için bu ödülü layık gördük” dediler.

“Özel hayatım daima planlarla ilerlemeyecek kadar karışık”

Gişe demek para demek. Komedi filminizin getirdiği para ciddi film çekmenizi baltalar mı?
Hayır. Benim bütün filmlerim para getiriyor. Üstelik benim bir arabam var, ikincisini istemiyorum. Bir evim var ikincisine gerek yok! Şirketimde çalışanların maaşını ödeyecek kadar para kazanmak bana yetiyor. O şirket benim özgürlüğüm. Aylık maaliyeti 20 bin avro.
O parayı kazandığım sürece problem yok.

Filmin başrolünde oynayan Adam Bousdoukos’un tavernası size ilham vermiş. Senaryoyu da onunla kafa kafaya vererek yazmışsınız. Gece hayatınızın uzun yılları o tavernada mı geçti?
Evet. Saat 23.00’e kadar yemek yenirdi tavernada. 23.00’ten sonra ben DJ’lik yapardım. Dokuz yıl bu tempoda geçti gece hayatı. Sabaha karşı başka kulüplere de giderdik. 2009 başında Adam’ın tavernayı satana kadar orası evimiz gibiydi. Orada da “Soul Kitchen”da olduğu gibi basit yemekler servis edilirdi: Kalamar tava, patates kızartması, balık, şiş, pirzola... Sonra bir gün Adam’la Selanik’te bir film festivaline gittik. Geleneksel yemekler yedik ve bunu tavernanın mönüsüne de ekledik. Annesi hazırladı hepsini.

Tavernada aynı filmdeki gibi mönüdeki kızartmalar çöpe gitti, üzerinde uğraşılmış yemekler sunuldu öyle mi?
Evet ama aynı filmdeki gibi kimse bu yeni yemekleri yemek istemedi. Eski mönüyü geri istediler. Senaryonun bu kısmı yaşadıklarımıza dayanıyor birebir. Ayı Almanlar sevmediler o güzelim yemekleri!

“Soul Kitchen”ın mottosu John Lennon’ın bir cümlesi: “Hayat sen başka planlar yaparken başına gelenlerdir.” Peki hayat size çok yamuk yaptı mı?
Herkes kadar. Mesela “Soul Kitchen”da yaptı. Film çekmecede duruyordu, uluslararası bir projeyi hayata geçirecektim vazgeçtim ve bunu çektim. Planım başkaydı, gerçekleşen bambaşka. Özel hayatım desen o da öyle. Planlarla ilerlemeyecek kadar karmakarışık hep. “Su akar, su yolunu bulur” derler ya, akıntıya karşı gelemediğim zamanlarda akıntıya kapılmayı kabulleniyorum ben.


‘Bize yakışmaz’ dediği komedi filmiyle ödül aldı


“Kemal’e benzer bir Türk kırık çıkıkçıya gittim. Fizyoterapistim sonuca inanamadı”
Bu filmde senaryonuzun esin kaynağı arkadaşınız, yaşadıklarınız. Senaryoyu yazarken bel ağrısı çektiğinizi söylediniz. Uğur Yücel’in canlandırdığı ve filmdeki tek Türk karakter olan kırık çıkıkçı Kemal gibi bir çıkıkçıya yolunuz düştü mü hiç? Yoksa o hayali bir karakter mi?
Düştü. “Duvara Karşı”nın montajı bittikten sonra disk kayması sorunu yaşadım. O film bana çok şey verdi ama stresten ötürü çok şey de götürdü benden. Ben de filmde Zinos’un yaptığı gibi Hamburg’ta bir çıkıkçıya gittim. Türktü, Uğur Yücel’in oynadığı Kemal’e çok benziyordu. Ve aynı filmdeki yöntemle bendeki ağrıyı geçirdi. Bir iple beni çekerek! Sonra bana “Egzersiz yapmalısın” diye tembih eden fizyoterapistime gittim. Çıkıkçıya gitmeden önce çektiği kalça filmime baktı ve gittikten sonraki filmime. Gözlerine inanamadı. “Bana şunun telefonunu versene. Bu imkansız” dedi. Kalçam yamulmuştu. Bir bacak diğerinden kısa kalıyordu yürürken. Bacağımı çekerek aynı hizaya getirdi o çıkıkçı. Filmde belki belli olmuyor ama Yücel’in ayakkabısının altında çiviler var. İpe asılırken ayağı kaymasın diye. Benim gittiğim çıkıkçıda görmüştüm bu detayı, öyle ayakkabılar giyiyordu. Filme de ekledim bunu.


“Ben de Cem Yılmaz gibi bir kovboy filmi çekmek isterdim”
Komediyi denediniz. Başka hangi türlerdeki filmlerde yönetmen olarak imzanızı görmek isterdiniz?
Cem Yılmaz gibi bir kovboy filmi çekmek isterdim. Ya da İstanbul’da geçen bir korku filmi. Ama en çok dram çekerim yine ve yine ve yine... Çünkü içimde dram var, dramatik bir yapım var benim.

Cem Yılmaz demişken, “Yahşi Batı” ile aynı tarihte vizyona giriyor “Soul Kitchen”. Yılmaz’ın gişede yarışı başkasına kaptırdığı görülmedi. Bu sizi korkutuyor mu?
Hayır. Sinemada “Yahşi Batı”ya gitsinler sonra bize. Ya da tam tersi. “Yahşi Batı”ya yer bulamazlarsa bizim filmimizin gösterildiği salona bekleriz. Cem Yılmaz’ın filmini ben de merak ediyorum, gideceğim. Eğleniyorum onun filmlerini izlerken.

“Dedemin Trabzon’daki köyünde ‘Cenneteki Çöp’ filmini çekiyorum”

Yoldaki filminizin hangi türde olacağı belli mi?
Belli de sürpriz olsun. Trabzon’da çekimlerimin devam ettiği “Cenetteki Çöp” sürpriz değil. Onu anlatayım. Dört yıldır ara ara çekiyorum. “Yaşamın Kıyısında”ya mekan bakarken bizim köye gittik. Orada doğdu bu film.

Karadeniz sizi etkiliyor.
Evet. Dedem Trabzon’da yaşarken rahmetli babaannemi kaçırıyor ve Zonguldak’a yerleşiyorlar. Ben dedemin memleketi Trabzon’a gittim ve köyüne, Çamburnu’na âşık oldum. Sanki Türkiye’de değildim. Kamboçya veya Vietnam’daydım.
Köydeki eski maden çukuruna Doğu Karadeniz’deki 58 belediyenin çöpü atılıyor. Köylüleri kandırdılar, “Modern bir çöp arıtma tesisi kuracağız. Geri dönüşüm yapılacak. Çevreye zarar verilmeyecek” dendi. Hiçbiri yapılmadı. Tıbbi atıklar da atılıyor o çöpe. Oradaki insanlar çaydan para kazanıyor. Köpekler, martılar, fareler önce çöpe gidiyor sonra çay tarlalarına. Kimse de o köyün çayını satın almıyor artık. Köy halkı göç ediyor zoraki olarak. Mayısta köye tekrar gidip, çekimlere devam edeceğim. 2011’de büyük bir festivale yetiştirmeye çalışacağım.


“Washington Post’taki arkadaşlar sağ olsun”
Washington Post “Yaşamın Kıyısında”yı 2009’un en iyi 10 filminden biri seçti. Ne düşünüyorsunuz?
Diğer filmleri merak ettim duyunca ama “Soul Kitchen” koşuşturmasından ötürü listenin devamına bakamadım. Diğer filmlere bakıp yorum yaparım şu işler bir bitsin. Ama şimdilik hayırlısı diyelim. Sağ olsun arkadaşlar...

“Eşim Monique’le kavgayı kesmemiz yedi yılı buldu. Şimdi iş ilişkimizde bağırış, çağırışlar ve kapı kapatmalar yok”

‘Bize yakışmaz’ dediği komedi filmiyle ödül aldı

Filmin oyuncu seçimini karınız Monique Akın yapmış. Birlikte çalışırken çok uyumlu musunuzdur, her şey sütliman mıdır yoksa birbirinizi yer misiniz?
13 yıldır birlikteyiz. 13 yıldır işte de beraberiz. İlk yıllar zordu tabii. Sinema benim hayatımın direği. Onu özel hayatımdan ayırmam imkansız. Bu yüzden Monique’le iş hayatımız ve özel hayatımız birbirine karışmış durumda. Birbirine temas eden noktalar var hep. Artık alıştık buna. Ama kavgayı kesmemizin ve bağırış çağırışlar arasında kapıyı sertçe kapatmamızın sona ermesi yedi yılı buldu.

Karınız sinema sektöründe mi çalışıyor yoksa başka bir işi var ve size zaman zaman mı destek oluyor?
Monique Alman edebiyatı ve medya bölümü mezunu. Her filmde bana yardım eder. Bu kez de casting yaptı. Monique’in duygusal zekası çok yüksektir. “Kim hangi rolü iyi oynar?”ın cevabını çok iyi bilir. Adam Bousdoukos’u “Kısa ve Acısız”da oynamaya ikna eden Monique’tir. Yapımcılar onu istemedi. Ama sonra Adam’ın oyunculuğunu görünce fikirlerini değiştirdiler. Monique bana destek olmanın yanı sıra dört yaşındaki oğlumuza annelik yapıyor ve yardım dernekleri için çalışıyor.