Pazar Bordeaux deyince...

Bordeaux deyince...

08.01.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bordeaux uzun süre kalınacak bir kent değil belki ama tuhaf isimli sokaklarından geçmek, geçerken kahvelerinde biraz şarap yudumlamak hiç de fena olmuyor

Bordeaux deyince...

SEYİR DEFTERİ Yuvarlak, küçük bardaktaki kızıl ışıltısına bakmaya, aromasını koklamaya, boğazımdan geçmeden önce damağımda kalan burukluğuna doyamadığım "Tanrısal iksir", Diyonizos şenliklerinden bu yana insanoğlunun başını döndürmekle kalmayıp ona Homeros'un deyimiyle "kanatlı sözler" de söyleten şarap -tadına Bordeaux'da baktığımdan olmalı- hiçbir zaman düş kırıklığına uğratmaz beni. Margaux, Saint-Emilion, Graves, Medoc -bir de Haut-Medoc var!-, sonra beyaz şarapları da unutmamalı, yani adını bölgenin coğrafi konumundan alan Entre-Deux-Mers, Cotes de Blaye, Cotes de Bourg vs., saymakla bitmez... Bordeaux deyince akla ne gelir? Şarap elbette. Bu kente ne zaman yolum düşse, hızlı trenden inip küçük bir labirenti andıran Saint-Jean garından çıktıktan sonra tam karşıdaki kahvede, hava güzelse dışarıda ağaçların altında, yağmurluysa içeride tezgahın önünde bir bardak kırmızı şarap içmekten kendimi alamam. Evet, Bordeaux yakınlarında bağbozumlarını izlediğim, fıçılarda bekleyen şarabın şişelerde yıllanması için mahzenlere konuluşunu gördüğüm, ünlü uzmanların rehberliğinde, ne var ki onların uyarısına pek aldırmadan kadehleri peş peşe yuvarladığım da oldu. Ama Bordeaux'nun sokaklarında avare dolaşmaktan, eski kentin alanlarını, rıhtımlarını adımlamaktan, taş duvarlar boyunca yürüyüp gizli köşeleri, kuytuları, iç avluları keşfetmekten, Taş Köprü'nün üzerinden Garonne Irmağı'nın kışın bulanık, ne yazık ki yazın da bulanık akışına bakmaktan daha fazla keyif aldığımı itiraf etmeliyim.Kent merkezinin en canlı, en kalabalık sokaklarından biri de Sainte Catherine. Yayaların egemenliğindeki Avrupa'nın bu en uzun sokağı tam 1200 metre uzunluğunda. Bir ucu Tiyatro, ötekisi Zafer alanlarında, kuzeyden güneye dimdik kat ediyor Bordeaux'yu. Kat ederken de, iki yanında sıralanan lüks mağazaları, zengin burjuvazinin alışveriş doyumsuzluğunu tahrik eden vitrinleriyle, eski kentin 18'inci yüzyıldan kalma mimari dokusu arasında gerçek bir uyumsuzluk ekseni oluşturuyor. Garonne'un sol yakası boyunca sıralanan görkemli yapılardan içerdeki küçük malikanelere doğru, yüksek pencereli, yüksek tavanlı, yüksek bacalı yapıların görünümüyle zenginliği çağrıştıran bir kent Bordeaux. Ama bir zamanlar İspanyol göçmenlerin, şimdiyse Kuzey Afrikalı ve Türklerin mahallesine dönüşen Saint-Michel gibi daha alçakgönüllü mahalleler, garın ardına düşen köhne bar ve lokantalar da var. Bir de, adım başında karşınıza çıkan şarap dükkanları.Bordeaux'ya ilk gelişimde ırmağın kentle olan bağının giderek çözüldüğünü, yüzünü sağ yakadaki ıssız mahallelere, kenar semtlerin sınırından başlayan bağlara -"iki deniz arasındaki topraklara"- doğru çevirdiğini gözlemlemiştim. Sağ kıyı, kentin görkemli ama ruhsuz panoramasını uzaktan seyretmek için vardı sanki, Bordeaux'nun uzantısı değil, bir başka alemdi.Napolyon'un yaptırdığı ünlü Taş Köprü'den bakıldığında bir zamanlar şileplerin, yelkenlilerin, daha eskilere gidersek Londra'ya, Amsterdam'a, Lübeck'e şarap taşıyan gemilerin terk ettiği limanda in cin top oynuyordu. Depolar boşalmış, halatlar çoktan yok olmuş, rıhtımı boydan boya yosunlar kaplamış, vinçler sökülmüştü. Martılarla bulana durula akan çamurlu suya kalmıştı liman. Ve Bordeaux, Brüksel gibi ırmağını yitirmese de ondan uzaklaşmış, kendi içine kapanmıştı. Adım başı şarap dükkanları Kente gelen tüm yabancılar gibi ben de vaktimi kahvelerde, müzelerde, Fransa'nın en geniş ve ferah kitapçısı olan Molat'da geçirdim. Fransız kültürüne damgasını vurmuş Montaigne ve Montesquieu'nün heykelleriyle süslü Quinconces alanında dolaştığım da oldu elbet, Saint-Michel mahallesinin Taş Köprü'ye bakan ama nasılsa ırmağı görmeyen izbe çay evlerinden birinde bizimkilerle yarenlik ettiğim de. Fransa'nın hemen her yerinde, en ücra kasabasında bile Türkler var. Bordeaux'da sayıları bir hayli fazla.Bordeaux'nun üç ünlü M'si var, yani Montaigne, Montesquieu ve Mauriac. Buna Margaux şaraplarını da ekleyebiliriz ama o başka konu. Eski kentte dolaşırken bir sokağın adı dikkatimi çekti: "Esprit des Lois". Belediye, Montesquieu'nün en ünlü yapıtının adını vermiş bu sokağa, ne güzel! Bursa'da "İnsan Manzaraları", İstanbul'da "Kendi Gök Kubbemiz", Burgaz Adası'nda "Son Kuşlar" sokakları var mıdır bilmiyorum, yok ise olmasını çok isterdim.Bordeaux tuhaf isimli sokaklarıyla da ünlü. Burada bir ay kalan ve kentin altını üstüne getiren sevgili Enis Batur, "İki Deniz Arası Siyah Topraklar"da "Uçurtma", "Kurt", "İnek", "Sinek Köprüsü", "Aç Tavşanlar", "Kırmızı Şapka" sokaklarından geçtiğini yazıyor. Bordeaux uzun süre kalınacak bir kent değil belki ama sokaklarından geçmek, geçerken de kahvelerinde biraz şarap yudumlamak hiç de fena olmuyor. Tuhaf isimli sokaklar

Yazarlar