Pazar Brecht 100 yaşında

Brecht 100 yaşında

08.02.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Brecht 100 yaşında

Brecht 100 yaşında
8-14 Şubat 1998
Nilüfer KUYAŞ

"Giderken bizi, geldiği güne göre, daha zengin bıraktı. Brecht insanın savaştığı ve yüceldiği her yerde hazır olacaktır." Bu sözler Jorge Amado'ya ait.
"Ağaç gibi büyürken kırılmış da olsa, bir eseri vardır ve insanlığın aydınlık geleceği uğruna yaptığımız kavgada o, bizim en güçlü dostumuzdur." Bu sözler de György Lukacs'ın.
1956'da öldüğü zaman onun anısını bu sözlerle selamlamışlar.
"Bir gün gelecek, oh diyecek insanoğlu: Silahları bırakın, artık ihtiyaç kalmadı!
...Ben de atılmak isterdim açıkçası, son okurumun elinden. Son insan olsun o, yeter ki, köpeklerin ısırdığı son insan!"
Bu sözler de Brecht'in "Bir gün gelecek yararsız olacağım ben de" adlı şiirinden. Ama o gün henüz gelmedi. 20. yüzyıl tiyatrosunun en büyük devrimcisinin 10 Şubat'ta 100. doğum yıldönümünü anarken, ona hala ihtiyacımız var. Brecht bugün hayatta olsa ve tesadüf Türkiye'de yaşıyor olsa, hemen kolları sıvar ve bir Susurluk Operası yazardı mutlaka. "Faili meçhul cinayet kurbanının şarkısı"nı yazardı. Uyuşturucu, fuhuş ve yolsuzluk kargaşasında debelenen insanlarımızın enflasyon altında ezilmesine başkaldıran oyunlar yazar ve "Önce ekmek, sonra ahlak" diye ikiyüzlü değerleri sorgulardı.
"Özgürlük neye yarar, yaşarsa bir arada özgürlerle tutsaklar" diye haykırır, "Halkın ekmeğidir adalet" diye suçlar, hukuk devletinin hiçe sayılmasını her gün topa tutardı.
"İyi insan olacağınıza, öyle bir yere götürün ki dünyayı, iyilik beklenmesin" diyerek, bizi vicdan rehavetinden uyandırmaya çalışır, "iyi adamları" soru yağmuruna tutardı; "Anladık iyisin, ama neden iyi? Anladık dediğin dedik, ama dediğin ne? Gözetmezsin kendi çıkarını, gözettiğin kiminki?"
Televizyonlarda durmadan konuşup ahkam kesenlere bir iğne batırır ve "Haklıyım deme sık sık üstad! Öğrencin de görsün, bırak. Zorlama gerçeği. Gerçek zora gelmez. Konuşurken dinle biraz!" diye seslenirdi. "Söz etti mi bir insan sana düşmandan, bil ki düşmanın ta kendisidir o" diyerek, barışı savunur ve alışılmışı sorgulamaya cesaretlendirirdi bizi. Bütün büyük şairlerin yaptığı gibi.
Nazın Hikmet'le ruh kardeşidir Brecht. Dünyanın iki ayrı köşesinde, aynı yıllarda, aynı diyalektik düşünme, aynı yalın ve dramatik söyleme gücünü özgürlük için seferber etmiştir ikisi de.
Nazım, Ferhad ile Şirin oyununu diyalektik bir zemine oturtmayı başarmış, geleneksel malzemeyi tıpkı Brecht gibi çağdaş bir sorgulayıcılığa dönüştürebilmiştir. İkisinin de estetiği, öykü anlatmaya dayalıdır. Halk masalı ve destan gibi hep taze kalabilen biçimlere dayamışlardır yaratıcılıklarını.
Geçenlerde perde açan Yosma adlı oyunda Zeliha Berksoy - Genco Erkal ikilisinin ve bir süredir İstanbul Şehir Tiyatroları'nda Kafkas Tebeşir Dairesi'ni yöneten Yücel Erten'in sayesinde bu yıl hakkıyla kutluyoruz ölümsüz Brecht'in yüzüncü yaşını.
Zeliha Berksoy'un ilk fırsatta Nazım'ın Jokond ile Siyau destanını oyunlaştırmayı tasarladığını öğrendiğimde, tam Brecht'lik bir proje diye heyecanlandım. Olgun ustalarımızda hala yaratıcılık atılımları, yeni yetişen oyuncularımızda ise büyük heyecan var. Türkiye'de tiyatro desteksizlikten can çekişiyor, ama bereket ölmüyor. Çünkü çağın tiyatrosunu arayış bitmedi.
Brecht bu arayışın öncüsüydü. Ama kendi getirdiği yöntemin kemikleşmesine de karşıydı. Tiyatroya getirdiği epik yöntemi kesin bir sonuç kabul etmiyor, deneyler devam etmelidir diyordu. Deneysel Tiyatro adlı makalesinde, 1940'da şunları yazmıştı:
"Bir rastlantı sonucu eğildiğimiz bu çözüm şekli, tiyatro nasıl olur da hem eğlendirici hem eğitici olabilir sorusuna verilebilecek cevaplardan sadece bir tekidir. Tiyatroyu zihinsel uyuşturuculuk ticaretinden nasıl kurtarmalı? Şu özgürlüksüz, bilgisiz ama özgürlüğe ve bilmeye aç çağımız insanı, şu büyük ve korkunç çağın insanı, kendi tiyatrosunu, insanı insanın ve dünyanın efendisi yapacak tiyatrosunu bakalım nasıl kuracak?" İlk kez Brecht'in "cangıl" diye tanımladığı kentlerde hala bunun cevabını arıyoruz. Ve Brecht yüz yaşında. Bizler yüz yaşında olduğumuzda, dünya nasıl olacak? Yüzyıl sonra, onun sözleriyle, gene rüzgar ürperecek çayırların içinde. Ama bizim kaç sözümüz, kaç sorumuz miras kalacak dünyaya?"