Pazar "Bu hususta ben bir membayım"

"Bu hususta ben bir membayım"

07.08.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ben "Kim akıllı kim deli / Nasıl ayırt etmeli?" diye yazınca, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin eski başhekimlerinden Dr. Faruk Bayülkem yardımcı olmak için aradı. Bu hususta bir memba olduğunu söyledi. Ki öyle. Peki, netice: Hâlâ ayırt edemiyorum. Galiba ben pek sağlıklı değilim!

Bu hususta ben bir membayım

tubaakyol@milliyet.com.tr İnsan sonunda aynı akıbete uğramaktan ya da başka arkadaş meclislerinde zaten çoktan bu akıbete uğramış olmaktan korkuyor.Dahası, bence dünya deliriyor. İnsanlar giderek gerçeklikle bağlarını koparıyorlar sanki. Tuhaf bir çağdayız. Fazla sanal bir çağ. Canlı yayında Körfez Savaşı'nı anlatan spikerin "Bu savaş bir sonraki reklam arasına kadar sona ermeyecek sayın seyirciler" demesiyle başlayan ve hâlâ devam eden bir tuhaf zaman...Bilmem kaç yıldır Avrupa Birliği kapısında "Doğulu muyuz, Batılı mıyız?" diye tartışmaktan bitap, artık ne Doğulu, ne Batılı olabilen, bir eşik üzerinde kah Batı'ya bir adım, kah Doğu'ya bir adım, kafası karışık, başı dönmüş bir Türkiye... Ki "eşikte durmak" Doğu'da da ayıp, Batı'da da ayıp. Biz ne yapacağız?"Evde dayakla büyüyen çocuk şiddete yatkın olur" ya, dünyanın "dayakla" büyüyen, kendini "ezilmiş" hisseden çocuklarının orada burada kendi canları pahasına, hurilerle dolu bir cennet hayaliyle patlattığı bombalar...Paranoyaya teslim, elindekini korumak için giderek daha takıntılı olan bir Avrupa ve Amerika...Böyle yani... Herkes mi deli?"Kim akıllı kim deli / Nasıl ayırt etmeli?" Böyle bir şey de yazdım zaten. Ve işte bu yazı üzerine, yazarlarımızdan Ahmet Turhan Altıner aradı beni. Dr. Faruk Bayülkem'in yazımı okuduğunu, çok eğlendiğini, benimle görüşmek istediğini söyledi. Bayülkem 1960-77 yılları arasında Mazhar Osman Usman Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin başhekimliğini yapmış. Mazhar Osman'ın tek ve son öğrencisiymiş. 1912 doğumlu. 93 yaşında.Akıllı ile deliyi ayırt etmemde eğer bana yardımcı olacak biri varsa, herhalde odur. Aradım tabii. Telefonda bana "Bu hususta ben bir membayım" dedi. Öyle hakikaten... Ben korkuyorum. Ruh sağlığımı yitirmekten... Ve akıl sağlığımı yitirmekten... Kısaca delirmekten. Çünkü herkes deliriyor. Çünkü biz kimden bahsetsek, yani kimin hakkında dedikodu etsek, laf dönüp dolaşıp "O da delirdi"ye bağlanıyor. Dr. Faruk Bayülkem'in Bakırköy'de ağırladığı hastalardan biri de Neyzen Tevfik. "Çok çektim ondan" diyor. "Dipsomandı. Deprem gibi, ne zaman geleceği belirsiz bir alkol içme cinneti vardı. O dönemde öyle bir içerdi ki, hamam tasının içine rakıyı koyar, içine ekmek doğrar, öyle çorba gibi içer, alkol komasına girerdi. Farz ediniz ki içmesin diye bir yere kapattınız. Pencerelere çıkar, yalvarır, n'olur bir damla alkol diye. İdrarını içen biri olur. Sonra bir sonraki 'depreme' kadar ağzına alkol koymaz. Ben o zaman klinik şefiydim. Hep benim servisimde yatmak isterdi. Bana nazı geçerdi. Köpeğini de getirirdi hastaneye. Olacak şey mi? Yine de alırdık. Ne de olsa Neyzen Tevfik."Bir gün Neyzen Tevfik'in köpeği hastalanıyor ve ölüyor. Neyzen Tevfik, Bayülkem'i çağırıyor. "Cuma günü" diyor "öğle namazını müteakiben köpeğim için dini tören tertiplenecek ve köpeğim bahçeye defnedilecek. Servisin tüm personeli ve hastaları törene katılarak ona gereken saygıyı göstereceğiz. Tören benim ney çalmamla başlayacak, hastanenin imamı duasını yapacak, hepimiz amin diyeceğiz. Hazırlıklara başla."Bayülkem başhekime danışıyor. Neyzen'i çok seven başhekim de "Burası akıl hastanesi, her acayip olay burada normal sayılır" diyor. Demek ki Neyzen'in köpeği hâlâ hastanenin bahçesinde yatıyor.Bayülkem "Neyzen çok zeki bir adamdı" diyor. "Sohbetinden faydalanırdım ama hiciv yapacak diye de korkardım. Bir gün beni başhekim çağırdı. Gittim, Neyzen'le oturuyorlar. 'Teessüf ederim' dedi başhekim, daha ben bir şey diyemeden de 'Gidebilirsiniz' diye kovdu. Sonra Neyzen'e sordum. 'Seni ben şikayet ettim' dedi. Odaların kapısının üstünde pencere vardı. Neyzen çamaşırını değiştirirken hastalardan biri bu camdan bakmış. O da başhekime gidip 'Ne namusum kaldı, ne haysiyetim. Bu nasıl iş?' demiş. Neyzen 'Benim kadar psikopat yok. Sokakta gördükleriniz benim ayağımın tozu' derdi. Psikopatlığı ile iftihar ederdi." "Burası akıl hastanesi... Burada her acayiplik normal sayılır" Bayülkem "Davranış kusuru gösteren herkes akıl hastası değildir. Psikopattır" diyor.Psiko, ruh demek; pati, patolojiden geliyor. Yani "ruh hastası" manasında. "Ruh hastası ile akıl hastası aynı şey değil." Peki, kimler psikopat? "Çok zeki olan ama zekasını kötü işlerde kullananlar."Nasıl? "Dikkat, hafıza, teessürriyet (duygulanım), muhakeme, zaman-mekana oryantasyon, ahlak, zeka... Psikopattan dikkat, hafıza, zeka fışkırır; gerisi güdük kalır. Ahlakı ve teessüriyeti zayıftır."Yani? "Psikopat en kısa zamanda en üst mevkiye çıkmayı, çok para kazanmayı ister. Bunu yaparken ahlak önemli değildir. Yalan da söyler, hırsızlık da yapar, insanları da ezer.""Başarılı işadamı" saydıklarımızın bir kısmı "ağır psikopat" mı yani? "Psikopattan dikkat, hafıza, zeka fışkırır" Tanıştığım her doktora illa ki sorduğum bir soru var. Mesela estetik cerrahla konuşuyorsam, "İnsanların önce ağzına, burnuna, memesine mi bakıyorsunuz; ne bileyim kafanızda memeyi küçültüp, burnu kaldırıp, dudağa silikon mu takıyorsunuz?" diye soruyorum. Bir diyetisyen ilk kez gördüğü bir insanın adından önce kaç kilo fazlası olduğunu mu yazar aklına? Ya bir ruh hekimi?İnsan geriliyor tabii. Ya Faruk Bayülkem iki dak'kada beni çözüp, "Buyrun, sizi bir süre Bakırköy'de ağırlayalım" derse. Şizofreni başlangıcı vardır belki bende. "Siz çok zekisiniz" dedi, acaba bana zımnen "psikopatsın" mı demek istedi? Yoksa paranoyak mıyım? Bende günde en az bir paket davranış bozukluğu var Faruk bey dört maddede ruh sağlığının tarifini yaptı. 1. İnsanlararası dostluğa dayalı, ahenkli bir ilişki kurup, bu ilişkiyi sürdürebilmek.(Bayülkem lafın burasında sevgilimi sordu. "Dostluğa dayalı ve ahenkli" mi bilemiyorum ama sürüyor en azından. )2. Davranış kusuru göstermemek.Bayülkem'e göre sessiz ve ciddi bir ortama patırtıyla girmek, tiyatroda herkesin dikkatini çekecek kadar yüksek sesle gülmek davranış bozukluğu kapsamına giriyor. Bir de sigara içmek... (Bende günde bir paket davranış bozukluğu var. Geçen gün barda biraz yüksek sesle güldük ama herhalde o sayılmaz.) Neyim ben, neyim neyim? 3. Uyum sağlamak.Bayülkem "Eyüp Sultan'a bu kıyafetle gidemezsiniz" dedi. (Ne varmış ki kıyafetimde! Etek boyum dizaltında, bel neredeyse kapalı, belki azıcık göğüs dekoltesi...)"Bir ülkede herkes saat 19.00'da yatıyorsa, siz de saat 19.00'da yatmalısınız. Uyum sağlamalı ve dikkat çekecek hareketler yapmamalısınız" da dedi. (Türkiye'de insanlar saat kaçta yatıyor? Kalabalığa, sırf kalabalık diye uyum sağlamak benim şahsen pek değer verdiğim bir davranış biçimi değil. Sabah yedide yatabilirim belki, akşam yedide asla!)4. Hoşgörü sahibi olmak.Sinirlenmek sağlığa zararlıymış. Kızmak, ruh sağlığında duygularını frenleyememek manasına gelirmiş. İnsan tabii bazen kızarmış ama abartmayacakmışsınız.(Hah, nihayet! Ben öyle çok sinirlenmem. Bu maddeden yırttım. Dörtte üç yetiyor mu hocam?)Yetmiyormuş. Dörtte dört gerekiyormuş. Eeeğğhhh, hatta hiaaaayt... !N!M!N!M En azından sinirli biri değilim!