Pazar “Bu insanları görünce bu park kurtulur dedim”

“Bu insanları görünce bu park kurtulur dedim”

16.06.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Gezi Parkı’nı da içine alan bölgede 31 yıl başbahçıvan olarak görev yapmış olan Cemal Özay, eylemlerin ilk günü gelip ağaçlarına bakmış. Parka sahip çıkan insanları görünce oğluna “Bu toplum burayı yıktırmaz, bu park kurtulur” demiş

“Bu insanları görünce bu park kurtulur dedim”

Yolun kenarındaki ağaçlara bakarak, bazılarını parmağıyla gösterip yanındaki genç adama bir şeyler anlatarak yürüyor. İyice yaklaşınca ben de duyuyorum: “Çınar yukarı giden ağaçtır. Yukarı doğru büyüyen bitkinin kimseye zararı olmaz, budamamak lazım ama budamışlar bunları. Aslında Harbiye’den Taksim Meydanı’na doğru giden bu yoldaki ağaçların Dolmabahçe’deki çınarlar gibi olması lazım...” Daha önce hiç fark etmediğim çınarların kanadı kırık hallerini böylelikle görüyorum.
Cemal Özay, 1979-2000 yılları arasında Taksim Gezi Parkı’nı da içine alan bölgenin başbahçıvanlığını yapmış. Bugün kesilmesin diye ortalığı ayağa kaldırdığımız ağaçların pek çoğunu o dikmiş. Evladı gibi gördüğü bu ağaçlarla, ecdadı gibi gördüğü asırlık ağaçlar yan yana duruyor. Özay’la Gezi Parkı’na gitmek üzere direnişin 17’nci günü buluşuyoruz. Bize, Cemal Bey’in oğlu, ressam Haydar Özay eşlik ediyor. Gezi Parkı direnişi, başladıktan kısa bir süre sonra ağaç meselesini aştı, başka boyutlar da kazandı ama biz bugün Cemal Bey’le, olaya sadece yeşil tarafından baktık. Bir anlamda “iç mimar”lığını yaptığı mekana gidip 20 yılını birlikte geçirdiği ağaçlara dokunduk.

Haberin Devamı

“Para kazanmak istiyorsan, bahçıvan ol”

Parka girmeden önce küçük bir ziyaret yapacağız. Divan Otel’e gelmeden sola dönüyoruz. Cemal Bey’in belediyede çalışmaya başladığı yıl, ilk diktiği ağaçlardan biri olan ıhlamur ağacı çok uzun zamandır bizi bekliyormuş gibi... Şimdilerde 30’lu yaşların güzelliğini taşıyan ağaca “Ben senin çocukluğunu bilirim” bakışı atıyor Cemal Bey. Bir hatıra fotoğrafı şart oluyor. “69’da İstanbul’a geldim, Erzincan’dan, köyden... Önce Taksim’de, bir kundura mağazasında çalıştım. Mağaza kapanınca başka işler yaptım. Bir gün biri Park Bahçeler’e girmemi önerdi. Zaten köyden biliyordum ağaçlara nasıl bakılacağını. Bir de bu işten iyi para kazanılacağını duymuştum. Bahçe işini iyi bilen çok yok çünkü. Çalışmaya başladığım ilk yıllarda gördüm ki, hakikaten çalışınca karşılığını alıyorsun bu işte. O yüzden iyice heves ettim mesleği öğrenmeye. Ekibime işi verip kenara çekilmedim, ben de onlarla çalıştım hep. Onlar üç dikiyorsa ben beş diktim yanlarında. Sekiz saat çapa yaparım yine de belim ağrımaz benim. Bir işi isteyerek yaparsan yorulmazsın çünkü. Bahçıvanlık yaparak hem dört çocuğumu okuttum hem de geçimimi sağladım. Kimseye muhtaç olmadım. İşçi gibi çalıştım ama patron gibi yaşadım. Vakko’dan pardesü bile giyerdim. Kıymetini bilirsen, bu çok güzel para getiren bir iş. O yüzden hep derim; para kazanmak istiyorsan, bahçıvan ol!

Haberin Devamı

“Bahçe topraktır, betonun ne işi var?”

Ihlamurun yanından ayrılıp Hyatt Otel’le Divan Otel’in arasından geçecek şekilde yürüyüp parka giriyoruz.
O, “Bak burası gül bahçesiydi eskiden”, “Burada bir manolya vardı”, “Şu çitlembiklerden buraya, en aşağı
20 ağaç vardı” dedikçe benim içim acıyor. Parkın tabanını gösterip “İtalya’dan gelmişti bu taşlar da, ondan önce hep topraktı, çimdi. Böyle beton yollar yoktu. Bahçe topraktır, betonun ne işi var?” diyor, “Tabii” diyorum, “Parkta da ayağımız toprağa basmayacaksa...” Gezi Bostanı’na uğruyoruz sonra. “Becerebilmişler mi?” diye soruyorum Cemal Bey’e. “Becermişler ya...” diyor. Salatalık, çilek, biber, defne, camgüzeli, çam ekmişler. “Tutar yani şimdi bunlar?” diyorum, “Tutar tutmasına da burayı böyle kim bırakır? Park olarak kalsa bile...” Cümlenin sonunu getirmeye ikimizin de dili varmıyor.

Haberin Devamı

“Bu insanları görünce bu park kurtulur dedim”

69’da, İstanbul’a ilk geldiği yıl, meydandaki Atatürk heykelinin önünde bir fotoğraf çektirmiş Cemal Özay. Bir bayram günü çekilen bu fotoğrafta çelenklerin durduğu yerde bugün heykele afiş, bayrak asmak isteyenleri engellemeleri için görevlendirilmiş polisler duruyor. Özay: “Bu abidenin iki yanında iki özel ağaç vardı. Budanan türde iki çam... Onlar da yok artık.”

“Bu insanları görünce bu park kurtulur dedim”

Parktan çıkıp meydana doğru yürüyoruz. İki gün önce bu saatlerde yine kıyamet yerine dönen yer burası değil sanki. Cemal Bey’in bahçıvan arkadaşlarıyla birlikte yer aldığı bu eski fotoğrafın çekildiği noktaya varıyoruz. “AKM’nin önünde bir dönem çimler, çiçekler vardı” diyor.

“Taşeron, ağacın dilinden ne anlar?”

“Neler ekerdiniz?” diye soruyorum. “Yazın hüsnüyusuf, kadife, vapurdumanı... Kışın hercai, nergis... Kendi çiçeğimizi, fidanımızı kendimiz yetiştirirdik. Şimdiki gibi başka yerden satın alınmazdı. Kotil (Aytekin Kotil) beş yıl, Dalan (Bedrettin Dalan) beş yıl, Sözen (Nurettin Sözen) beş yıl, Erdoğan (Recep Tayyip Erdoğan) dört buçuk, Gürtuna (Ali Müfit) iki yıl... Sonra emekli oldum. En güzel belediye hizmetini Sözen döneminde yaptık. Sözen işi ehline bırakırdı. Sonra taşerona vermeye başladılar işi. Taşeron ağacın dilinden ne anlar? Kes dersin keser, dik dersin diker. Geçen gün okudum, İstanbul’un yeşil alanına 450 milyon lira para harcanmış.
O parayla İstanbul’u satın alırsın!
Birde, mevsimlik çiçek diker gibi dibdibe dikiyorlar ağaçları. Aralarında mesafe olması lazım.
Sırf görünüm için, hep geçici bitkiler dikiliyor.

Haberin Devamı

“Asırlık ağacı başka yere diksen de durmaz zaten”

Cemal Bey’in bizzat diktiği çamların yanından geçip güzel kokular yayan ıhlamurun önünden geçiyoruz. “Bu ağaçları söküp başka yere diken makineler varmış...” diyorum. Taşınmayı hiç sevmeyen biri olarak taşınmak zorunda kalan ağaçlara kederleniyorum. “Bizim müdür Japonya’ya gitmişti bir dönem. O anlatmıştı bize ilk o makineleri.
15-20 yıllık küçük ağaçları söküp dikebiliyorlar da asırlık ağacı çıkarıp başka yere diksen durmaz zaten” diyor. “Kıymetini biliyor muydu insanlar bu parkın? Siz hiç bu kadar kalabalık gördünüz mü mesela burayı?” diye soruyorum. “Çoook” diyor. “Hele yazın daha bile kalabalık olurdu. Çünkü Taksim’in en serin bölgesi burasıdır. İstanbul deyince önce Gezi Parkı gelirdi akla... O yüzden hep çok kıymetli oldu burası. Bir ara da ‘Cami yapacağız’ demişlerdi. O zaman bu kadar büyük eylemler olmamıştı ama insanlar gene böyle karşı çıkınca iptal etmişlerdi.”

Haberin Devamı

“Olur da yıkılırsa üzülmez miyim hiç?”

Cemal Bey’in hâlâ baktığı ev bahçeleri var, çoğunu vefadan bırakamıyor. Eşinin “Ağaç için, çiçek için delirir” dediği kadar var yani... Gülerek “Toprak beni bırakmıyor” diyor Cemal Bey. “Bir kişinin belediyede, bir yerde çalışmaya başlayıp da oradan emekli olduğu pek görülmüş şey değildir. Bu bana kısmet oldu.” Ece (Yılmaz) fotoğraflarımızı çekmeye devam ediyor bu sırada. Zaten pek rahat değil kamera önünde Cemal Bey. Arkadan “Ambulans çağırın” çığlıkları gelince iyice geriliyor. Dönüp bakıyoruz, geçen gün polisin biber gazıyla zehirlediği eylemcilerden biri fenalaşmış. Hazır yüreğimiz ağzımıza gelmişken aradan çıkarayım diyorum: “Cemal Bey, bu pank yıkılırsa çok üzülür müsünüz?”, “24 yaşında görmüşüm bu parkı ilk. O günden beri hemen hemen her gün geldim. İçinde çalıştım. Bu ağaçları büyüttüm. Bunun yok olmasına üzülmez mi insan? Eylemler başlayınca oğlum Haydar getirdi beni buraya, belki bir daha göremeyiz diye, “Haydar, bu gördüğüm toplum burayı yıktırmaz, bu park kurtulur” dedim ona o zaman. Çünkü bu toplum partili değil. O gruptan, bu gruptan değil bu insanlar. Ama referandum olursa ne olur bilmiyorum.”

Yazarlar