Pazar Bu nasıl mümkün olabiliyor?

Bu nasıl mümkün olabiliyor?

26.07.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Suruç’ta yaşanan katliamın ardından kafamızda birçok soru belirdi: Bir canlı bombanın kendini ve çevresindekileri havaya uçurması nasıl açıklanabilir? Nasıl bir insan buna cesaret eder? Bir toplum nasıl olur da acılarını yarıştırır? Uzmanlara sorduk

Bu nasıl mümkün olabiliyor

Türkiye geçtiğimiz pazartesi günü Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinden gelen haberle sarsıldı. Kobani’ye gitmek üzere yola çıkan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyesi gençlerin basın açıklaması yaptığı Amara Kültür Merkezi’nin bahçesinde bir patlama gerçekleşmişti. 32 genç hayatını kaybetti. 100’ün üzerinde insan yaralandı.

Haberin Devamı

Aradan geçen zaman saldırının bir intihar bombacısı tarafından gerçekleştirildiğini ortaya çıkardı. 20 yaşındaydı. Altı ay önce kaybolmuş, ailesi abisiyle birlikte ortadan kaybolduğunu üç ay önce polise bildirmişti. Böylece intihar bombacıları tekrar gündeme geldi. Biz de uzmanlara canlı bombaların psikolojilerini sorduk.

Yaşanan katliama sevinenler bile oldu

Daha önce bu konuda makaleleri yayımlanan Psikiyatr Medaim Yanık “İntihar bombacıları sosyoekonomik parametreler açısından toplum genelinden pek farklı değil” derken, Uzman Psikolog Tarık Solmuş “Bir insan hiç kimse tarafından sevilmediğini hissederse intikam duygusu geliştirir” dedi. IŞİD’in elinde 40 gün esir olarak tutulan Milliyet gazetesi foto muhabiri Bünyamin Aygün ise esareti sırasında karşılaştığı intihar bombacılarını anlattı.

Haberin Devamı

Türkiye yaklaşık bir haftadır Suruç’u konuşuyor. En kötüsüyse toplumun bu olayın ardından ikiye bölünmüş olması. Sosyal medyada ve haber sitelerinin yorum bölümlerinde acılarını yarıştıran insanlara rastlamak alışıldık bir hale geldi. “Askerler şehit edilirken neredeydiniz?” diye soranlar “32 cana hiç mi acımadınız?” diyenlerle karşı karşıya...
32 insanın hayatını kaybetmesine üzülenler, üzülenlere şaşıranlar ve hatta bu genç insanların öldürülmesine sevinenler de sürekli bir tartışma halinde. Sosyolog Prof. Dr. Arus Yumul’a da toplumun kutuplaşmasını sorduk. Yumul “Bu durum her türlü tehlikeyi barındırır” diyor.

“Ruhsal açıdan toplum genelinden farklı değiller”

Prof. Dr. Medaİm Yanık (İstanbul Şehir Üniversitesi)

-İntihar bombacılarının ruhsal hastalığı olup olmadığı konusunda yapılan araştırma ve tartışmalardan sonra ulaşılan sonuç şu: İntihar bombacıları ruhsal hastalık açısından toplum genelinden farklı değiller. Yani intihar bombacılarını ruhsal hastalık kavramlarıyla açıklayamayız. İntihar bombacılarının eylemlerini ilaç etkisi altında yaptıkları da söylenemez. Eyleme hazırlanma ve yapma arasında uzun zaman olduğu için, beynine direkt bir müdahaleyle bu eyleme zorlandıkları söylenemez. Üstelik kişiyi iradesine rağmen bambaşka davrandıracak ve bu derece komplike bir eylemi yaptırtabilecek bir ilaç yoktur.

Haberin Devamı

-İntihar bombacıları farklı din mensuplarında, farklı ırklara mensuplarda, farklı etnik gruplarda, farklı ideolojik gruplarda da görülür. Bu eylem sadece belirli bir kimlik grubuna atfedilemez. İntihar bombacıları sosyoekonomik parametreler açısından toplum genelinden pek farklı değildir. Genellikle genç, erkek, ortalama eğitimli, ailesinde travmatik kayıplar olan kişilerden olsa da kadınlardan,
üst eğitimlilerden de çıkmaktadır.

“Beyin yıkadıkları söylenemez, yatkın olanlar teşvik ediliyor”

-İntihar bombacısının en önemli psikolojisi, inandığı ve bağlı olduğu grup adına eylem yaparak, bağlı olduğu topluluk ve değerlere karşı fedakarlık yapma, düşman olarak bellediği kişilere de zarar verme arzusudur. İntihar bombacısının adı genellikle bağlı olduğu toplum tarafından yüceltilir. Şehit, kahraman olarak anılma isteği de kişi için eyleme teşvik nedenidir.

-İntihar bombacılarını hazırlayan profesyoneller vardır. Bu kişilerin uygun aday bulup o kişiyi hazırlama konusunda profesyonelce davrandıkları, bu işte uzmanlık kazandıkları açık olsa da, intihar bombacılarının beynini yıkayabildikleri söylenemez. Eyleme yatkın bireyi, eyleme hazırladıkları, teşvik ettikleri söylenebilir.

Haberin Devamı

“Katliamdan zevk aldığını bile söyleyebiliriz”

Tarık Solmuş (Uzman Psikolog)

-Bir intihar bombacısının psikolojisini anlamak tabii ki mümkündür. Hepimiz yaşam boyu sevilmek, değer verilmek, önemsenmek, saygı görmek isteriz. Bu bizim en temel ihtiyacımız. Peki ya bir insan başta ailesi olmak üzere hiçbir zaman hiç kimse tarafından sevilmediğini, değer görmediğini ve bundan sonra da görmeyeceğini hissederse ne olur? Tabii ki değersizlik hissi yaşar. Kendine duyduğu saygı ve güven düşer. Kendini yaşamın içinde anlamsız biri olarak görür. Öylesine bir reddedilmişlik duygusudur ki bu herkese karşı bir kin, nefret, intikam duygusu yaratacaktır.

-Bir intihar bombacısı genelde bir antisosyal kişilik bozukluğuna sahiptir, empati yeteneği yoktur. İçgörü dediğimiz kendisiyle barışık olma hali de yoktur. Duygularına dair ya da yaptığı davranışların karşı tarafta yaratacağı olumsuz sonuçlara dair farkındalık da yoktur. Kendi iç dünyasında yaşar. Canlı bombaların öldürdüğü insanlar için acı duymasını bırakın, tam tersine zevk aldığını söyleyebiliriz.

Haberin Devamı

“Eylemin hangi ideoloji adına yapılacağı sadece bir ayrıntı”

-Eğer beni hiç sevmeyen, benden nefret ettiğine inandığım hayattan intikam alacaksam birilerinin bana bir vaatte bulunmasına gerek var mı? Yok. Şiddet bir insanın kendi içinde başlar, kendi içinde biter. Ben canlı bomba olmaya karar vermişsem, duygusal ve düşünsel olarak o noktadaysam eğer, bunu mutlaka yaparım. Ülke, örgüt ya da hangi ideoloji adına yapacağım sadece bir ayrıntıdır. Ne yazık ki IŞID tüm bu potansiyel canlı bombalara her türlü imkanı sağlıyor. Para da veriyor, bomba da, eğitim de... Onlara da sadece fitili ateşlemek kalıyor.

-Böyle bir eylemi yapmaya kendinizi ne kadar hazırlamış olursanız olun, psikolojik olarak ne kadar inandırmış olursanız olun mutlaka stres, gerginlik, kaygı yaşarsınız. Hatta bu duygular bir an öylesine yoğunlaşabilir ki eylemden vazgeçebilirsiniz. Bu nedenle de örgütler eylemcilerine uyuşturucu verebiliyorlar.

-Gençlerin intihar bombacısı olarak kullanılması psikolojik olarak daha mümkün. Çünkü insanın kendi varlığını dünyaya en çok ispat etmek istediği dönem ergenliktir. Bu dönemde kişi çok daha heyecanlıdır. Herkes onun bir yetişkin olduğunu bilsin, görsün ister. Ayrıca yine bu dönem kişiliğin oturmadığı ve her türlü duygusal manipülasyona açık olduğu dönemdir.

“Her kesimin toplumdaki kutuplaşmada payı var”

Prof. Dr. Arus Yumul
(İstanbul Bilgi Üniversitesi)

Bİrİlerİnİn öldürülmesine sevinmek ötekine kapalı, dışlayıcı “vicdan”ın ya da “vicdan tutulmasının” tezahürüdür. Bu öyle bir anlayıştır ki müşterek yaşamın ilkelerini, komşuluğu, saygıyı, bertaraf eder. “Biz”den olmayanı ahlaki ve vicdani sorumluluk kapsamının dışına iter. Tüm evrensel ve insani kıstaslar silikleşir, evrensel ilkeler yerini kimlik temelli sözde bir ahlak ve hakkaniyet duygusuna bırakır. Şiddet savunulur, mazur görülür, sebepler üretilerek anlaşılır kılınır. Kötülük erdeme dönüştürülür. “Biz” ve “Onlar” arasındaki ilişki bir ölüm kalım ilişkisine indirgendikçe her türlü tehlikeyi barındırır.

Siyasilerden medyaya hemen her kesimin toplumdaki kutuplaşmada sorumluluğu ve payı var. Kimlik temelli hiyerarşi ve politikaları yeniden üreten söylem ve eylemleri ile bu kamplaşmaya katkılarını esirgemiyorlar. Ancak burada sormamız gereken soru sosyal medyada ya da diğer mecralarda dillendirilen nefret söyleminin sorumlusunun kim olduğudur.

“Kem söz sahibine mi aittir?”

Kişi kendi sözlerinin yazarı mıdır ya da kem söz sahibine mi aittir? Yoksa içinde yaşadığı toplumun değerler sisteminden, muhakeme ve zihniyet yapısından belirli fragmanları tekrarlayıp dolaşıma mı sokmaktadır? Bireyler kendilerini özdeşleştirdikleri grupların hassasiyetlerine, genel ahlak, milli menfaat gibi kriterlere düşünmeden, sorgulamadan, değerlendirmeden kendi yargı süzgeçlerinden geçirmeden teslim mi olacaklar yoksa kendi vicdanlarına mı başvuracaklar? Kendi vicdanlarını kolektif vicdana teslim edenlerin oranı arttıkça kötülük sıradanlaşır, onaylanır, belli grupların uğradıkları haksızlıklar
ya görünmez kılınır ya da katledilme dahil başlarına gelen her türlü kötülüğü hak ettikleri düşünülür.

IŞİD’in elinden operasyonla kurtarılan MİLLİYET foto muhabiri Bünyamin Aygün anlatıyor: “Bana ‘Canlı bomba olmak ister misin?’ diye sordular”

-2013’ün 11’inci ayında IŞİD tarafından alıkonuldum. 40 günün ardından operasyonla kurtarıldım. Çeşitli yerlerde esir tutuldum. Bu süre içinde canlı bombalarla da karşılaştım. Ayrıca beni bir gün bomba imal ettikleri bir tesise de götürdüler. Dediler ki, “Buranın kapısını sağlamlaştırdıktan sonra seni burada tutacağız.” Geniş bir yerdi.

-IŞİD’in elinde olduğum sürece bana kötü davrananlardan biri canlı bombaydı. İrşad diyordu yaptığı işe. Bana da “İrşada hazır mısın?” diye sordu; “Canlı bomba olmak ister misin?” diyor yani. “Zaten öldürüleceksin, öldürülmektense Allah tarafından affedilmek için canlı bomba ol”. “Olmaz” dedim. Başka bir gün gelip “Arabana bomba yüklesek onu patlatır mısın?” dediler. Yine kabul etmedim. Çoğu konuda sertleşiyorlardı ama
bu konuda sertleşmediler.

“İlaç kullanmıyoruz, ilacımız bombamız”

-Bir gün beni sorguladıkları sırada direnir gibi oldum farkında olmadan. Normalde direncim kırılmıştı, ne sorarlarsa sorsunlar cevap veriyordum. Canlı bomba olan boynumdan tuttu ve alnını alnıma dayadı, gözlerimin içine bakarak “Türkiye’de bizim kuşaklarımızda ilaç olduğunu söylüyorlar. İlaç sayesinde deli gibi saldırıyormuşuz. Ama bizim ilacımız bu” dedi ve bana bombasını gösterdi. Aşağı yukarı 15 santimetrelik bir düzenek. Bir de ipi var. İpi bana uzattı “Çek. Ben nasıl olsa şehit olacağım. Sen kendini düşün” dedi. Böyle dediği anda odada bulunanlar dışarı çıktı.

-Geçtiğimiz günlerde yakalanan PKK canlı bombasının üzerinden sakinleştiriciler çıkmıştı. Demek ki onlar ilaç alıyor. Ama IŞİD militanları alıyor mu bilmiyorum. Nasıl motive oldukları hakkında da bir bilgim yok. Aralarında stres bozukluğu yaşayanlar elbette vardır. Fakat tamamen şehit olmak için yapıyorlar. Bir an önce ölmek istediklerini söylemişlerdi bana. Cennette en yüksek mertebede olacaklarına inanıyorlar. Bir rivayete göre peygamlerle eşit duruma geleceklermiş.

Daha önce de yaşandı

6 Ocak 2015: Sultanahmet’teki İstanbul Turizm Şube Müdürlüğü’ne yapılan intihar saldırısında iki kişi hayatını kaybetti.

11 Eylül 2012: Sultangazi’deki Gazi Polis Merkezi’ne yapılan saldırıda iki kişi hayatını kaybetti.

31 Ekim 2010: Beyoğlu’ndaki Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ne saldırı düzenlendi. Bir kişi hayatını kaybetti.

9 Mart 2006: Van’daki saldırıda üç kişi hayatını kaybetti.

10 Eylül 2001: İstanbul’daki saldırıda dört kişi hayatını kaybetti.

Yazarlar