Pazar Bugünün yıldızı annelerimiz

Bugünün yıldızı annelerimiz

11.05.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Bugün annenizle geçirdiğiniz keyifli saatlere tanınmış isimler ve anneleri de eşlik etse güzel olur diye düşündük. Onlara annelerini sorduk; unutamadıkları bir anılarını, annelerinin onlar için ne kadar kıymetli olduğunu anlatmalarını istedik. Şimdi her biri başarılı birer yetişken olan ünlü isimler, “anne” sözünü duydukları an çocukluklarına geri döndü ve ortaya bu satırlar çıktı

Bugünün yıldızı annelerimiz

YEŞİM SALKIM (Müzisyen)
“Halamdan tarifler alır, ona pastalar yapardım”

Haberin Devamı

Her Anneler Günü’nde anneme mutlaka çiçek alırdım. 13-14 yaşındayken halamdan tarifler alır, pastalar yapardım. Onun omuzlarındaki yükü azaltmak için o gün evi temizlerdim. Çok pahalı hediyeler almak yerine bunların manevi değeri çok daha fazla oluyor bir anne için. Zaten o zamanlar pek öyle bir imkanımız yoktu. Gecesinde de babam mutlaka annemi bir yere yemeğe götürürdü.
Bir Anneler Günü’nde annem çok rahatsızdı. Benim annem KOAH hastası, astım hastası. O Anneler Günü’nü hastanede kutladık, oksijen çadırına almışlardı annemi. Ancak camdan bakabildik ona. Hepimizi elimizde çiçekler ve pastayla görünce çok mutlu olmuştu. Çok hüzünlü bir Anneler Günü’ydü. Birkaç gün sonra toparladı neyse ki...
Bu Anneler Günü’nde kızlarımla lunaparka gideceğiz. Büyük kızım Gizem öyle bir plan yapıyor. Ya Bostancı’ya ya Vialand’e gideriz. Akşam da Ortaköy’de Anneler Günü konserim var. Meydanda,
halk konseri... Kızlarım da gelecek. Bütün gün birlikte olacağız.

Haberin Devamı

ALİ İHSAN VAROL (Sunucu / Oyuncu)
“Hani senin toprak rengi kanvas bir pantolonun vardı...”

On küsur sene önceki bir Anneler Günü’nde, “yoğun tempoda” çalışma mazeretine dayanarak, çok da özenmeden bir hediye almıştım anneme. Alışveriş merkezinden çıkarken vitrinde bir pantolon gördüm. Daha sonra fırsatım olmaz diye hemen denedim. Üzerimden bile çıkarmadan satın aldım. Anneme gittiğimde kadıncağız elimdeki hediyeden önce pantolonumun yeni olduğunu fark etti. Ona hediye almamdan çok kendime yeni pantolon almama sevinmişti. Bugün ikimiz de o hediyenin ne olduğunu hatırlayamayız. Ama annem durup durup “Hani senin toprak rengi kanvas bir pantolonun vardı. Onun gibi birkaç tane daha al kendine...” diyor ve yakınlarının rahatı, refahı, sağlığı yerindeyse mutlu olmaya, mutluluğu dağıtmaya devam ediyor. Canım benim.

SİBEL CAN (Müzisyen)
“Karmaşık sahne dünyasında bir pırlanta gibi korudu beni”

Ben annemi çok erken kaybettim, 51 yaşındaydı. Anne acısı her gün daha da büyüyor. Allah kimseye bu acıyı yaşatmasın... Annemle
o kadar çok anım var ki zaten beraber büyüdük diyebilirim. Beni bu karmaşık sahne dünyasının içinde pırlanta gibi korudu. Bir an olsun yanımdan ayrılmadı. Sanatçı kimliğimin sadece sahnede geçerli olması gerektiğini öğretti. Şan, şöhret ve paranın önemli olmadığını öğretti. “Gerçek olan tek şey aile” derdi hep. Şimdi aynı şeyleri ben anlatıyorum çocuklarıma. “Büyüdükçe küçülebilmeli insan” derdi, öyle yetiştirdi annem beni. Annemin yokluğu çok zor. Onu kaybettiğim günden beri üç çocuğum olmasına rağmen Anneler Günü’nü kutlamak istemiyorum hatta o gün sahneye çıkmak istemiyorum. Ama hayat bir şekilde acı da olsa devam ediyor. Çocuklar da haklı olarak Anneler Günümü kutlamak istiyorlar. Özellikle Melisa küçük sürprizler yapıyor.
Annemle aynı gün doğdum, 1 Ağustos’ta. Hep iki pasta keserdik, harika doğum günü anılarımız vardır. Hâlâ iki pasta alırlar doğum günümde, biri annem içindir...
Bazı çocuklar anne ve babalarını kaybettikten sonra kıymetlerini fark ediyor. Ben bu konuda gururla söyleyebilirim ki çok hayırlı bir evlat oldum. Yaşarken değerlerini bildim. Rahmetli annem-babam keşke yaşasaydı, çocuklarımın özel günlerini görseydi derim hep. Dua etmekten başka bir şey yapamıyorum artık onlar için. Allah nur içinde yatırsın onları, bütün ölmüşlerimizi...

Haberin Devamı

GÜNSELİ KATO (Ressam)
“Annemin kokusunu unutamıyorum”

Haberin Devamı

Annemin devamlı bize sulu boyayla resim yaptırmasını hiç unutamam. Kendisi oturtur, bizim resmimizi de yapardı. Üç yaşından beri hep boyalarla oynadık, Barbie’lerle değil.
Bir de ben senelerce Japonya’da annemden çok uzakta yaşadığım için havaalanındaki kucaklaşma sahnelerimizi ve annemin kokusunu hâlâ unutamıyorum. Anne sevgisi ve annenin hayatta olması kaç yaşına gelirsen gel çok ayrı bir güç. Onun varlığı sana kendini çok iyi hissettiriyor.

ŞAFAK PAVEY (Milletvekili)
“Parayla hiç ilgilenmez, hatta para saymayı bile bilmez”

Ben klasik bir Türk annesine sahip değilim. Annem oldukça maceracı ve dağınıktır. Bir sözle tarif etmek gerekirse “Ele avuca sığmaz ve komik” derim. Ona bir doğum gününde “hiperaktifler sınıfı” kartpostalı göndermiştim. Kimse neden bu kartpostalı gönderdin demedi.
Arabaya binerken elinde mutlaka çay ya da kahve kupası olur. Bir keresinde arabanın üstünde unutmuş kahve dolu fincanı. Her nasılsa düşüp kırılmamış. Biz gidiyoruz, yanımızdan geçen sürücüler bize gülümseyip bir şey söylemeye çalışıyorlar. Annem bize böbürleniyor. “Ne şöhret ama!” Sonra bir trafik polisi durdurdu, “Çok iyi şoförsünüz, hem kupa kırılmamış hem de kahveniz dökülmemiş” dedi de ne olup bittiğini anladık.

“Müthiş tecrübesine hiç yakışmayan bir masumiyeti vardır”
Afganistan’daydım. En üst patronum Tom Koenigs, Birleşmiş Milletler özel görevlisi olarak başladı. İlk basın toplantısındayız. Annemin selamını söyledim. Koenigs bir an durdu ve kendisine Afganistan’da çalışmanın tehlikelerini soran birine dönüp “Ben hayatımda çok daha tehlikeli işler yaptım. Şafak’ın annesi ile İstanbul’da bir hafta geçirdim. Elinde üç telefon, bir çay kupası, her an artık ölüyoruz şeklinde araba kullanan ve sürekli ceza yiyen birinin yanından sağ çıkmışsam, Afganistan hafif kalır” dedi. Artık ne yapmışsa!
İlginç biridir. Herkesin ilgilendiği şeylerle hiç ilgilenmez, mesela parayla. Hatta para saymayı bilmez. O müthiş tecrübesine hiç yakışmayan bir masumiyeti vardır, her söylenene kolayca inanır. Kimseden huylanmaz.
Özgürlüğüne o kadar düşkündür ki bunu korumak için güçlülere hiç yaklaşmaz. Herkesi tanır ama herkesin uğruna entrikalar çevirdiği, bütün insanlık erdemlerini çiğnediği muazzam imkanlara gözünü kırpmadan hayır der. Biz onunla çok dalga geçeriz. “İnsan, bu devirde başbakanı tanıyıp bu kadar fakir kalır mı!” diye.
Annemin değerini milletvekili olup ideolojik nefretin ve yalancılığın dehşetengiz gücüyle doğrudan karşılaşınca anladım. Kim zordaysa annem zamanında orada durmuş. Meğer ne kadar zor bir mücadeleden geçmiş. Zorda olanlar kudreti ele geçirip eşi görülmemiş bir nankörlük
ve vefasızlıkla saldırsalar da bu namuslu geçmişi ondan geri almaları mümkün değil.
Annemden öğrendiğim en önemli şey: İnsanın kim olduğunu zayıfa ve güçlüye davranışı belirler. Zayıfa şefkat gösterip, güçlüye itiraz edebiliyorsa doğru yoldadır.

Haberin Devamı

ERGİN ATAMAN (Galatasaray Erkek Basketbol ve A Milli Takım Koçu)
“Eleştirileri uzmanlara taş çıkarır”

Annem yaşamı boyunca çok aktifti. Sürekli seyahat ederdi. Fakat 2006 yılında yaşadığı bir sağlık problemi nedeniyle bu yaşam tarzı kısıtlandı. Yine de bu tarihten yani 70 yaşından sonra evde tüm basketbol maçlarını ve programlarını izleyen tam bir basketbol otoritesi oldu. Her maçtan sonra beni ilk arayan ve maçın eleştirisini yapan da odur. Annemin eleştirileri teknik anlamda birçok uzmana taş çıkartacak cinsten. Zaman zaman da sert olabiliyor.
Basketbolla bu kadar ilgili olduğu için annem tüm sağlık sorunlarına ve seyahatlerde yaşadığı sıkıntılara rağmen geçtiğimiz ay bizimle birlikte Barcelona deplasmanına gelip bana destek oldu.
Bu benim için unutulmazdı. Ayrıca Avrupa’da kazandığım tüm kupalarda ve elde ettiğim başarılarda da yanımdaydı. İlk kutlamayı da hep ailemle yapmışımdır zaten.
5 yaşındayken ilkokula İtalya’da başladığım günü de unutamıyorum. Okuldaki tek yabancı çocuk bendim. Hiç unutmam, annem sınıfta benimle birlikte bir ay geçirdi. Yeniden ilkokula başlamıştı bir anlamda. Annem olmasaydı hiç tanımadığım, bilmediğim bir lisanın konuşulduğu bir ülkede kimse beni o sınıfın içinde tutamazdı.

ARDA TURAN (Futbolcu)
“Anneciğim o 8 numara benim, oğlun Arda”

En büyük hazinemdir annem. Onun gibi bir annem olduğu için Allah’a ne kadar şükretsem azdır. Daha ufacıktım, Galatasaray altyapısında seçmelere gidiyorum. Babam çalıştığı için hep yanımda annem oldu. Onunla gider, onunla eve dönerdim. Henüz denemelerdeyim, altyapıya seçilmemiştim. Seçmelere çıkıyorum, annem de tribünde... Bir gün yine seçmeler var. Tribünde herkes, “Şu sekiz numara çok iyi, sekiz numara çok yetenekli, bu çocuk mutlaka seçilir” diye konuşuyormuş, annem de kulak misafiri olmuş. Yani sekiz numara aşağı, sekiz numara yukarı... Neyse antrenman bitti, annem yanıma geldi, “Arda oğlum, herkes sekiz numarayı övüyordu yukarda. Kim bu sekiz numara?” dedi. Anneme önce baktım, sonra sıkı sıkı sarıldım, “Anneciğim o sekiz numara benim, oğlun Arda” dedim. Annemin o anki mutluluğunu asla unutamam.
Unutamadığım bir diğer
anım da şöyle: Bir gün eve geldim, anneciğim ağlıyordu. Annem o tarihlerde 35 ya da 36 yaşındaydı. Ufacık bir çocuktum... Evimiz çok rutubetliydi... Anneme sarıldım, “Niye ağlıyorsun anneciğim, niye üzüldün, kim üzdü seni?” diye sordum. Annem “Oğlum ev çok rutubet alıyor, temizlerken çok yoruluyorum” dedi. İçim acıdı,
sıkı sıkı anneciğime sarıldım,
“Söz anneciğim benim, 39 yaşını geçmeden sana daha iyi bir ev alacağım” dedim. Sözümü de tuttum Allah’a şükürler olsun.

SİBEL TÜZÜN (Müzisyen)
“Yıllar geçtikçe ona ne kadar benzediğimi anladım”

Annemle yaşadığımız her gün o kadar kıymetli ve özel ki tek bir anı anlatamam sizlere... Birbirimize nasıl kavuştuğumuz bilinçli anılarımda tabii ki yok... Ama kokusu, teni, her şeyi hafızamda. Dünyadaki tüm kötülüklere karşı sığındığım tek limandı. Sesi... Annemin muhteşem bir sesi vardır. Sıcak, nağmeli... Bana söylediği şarkılar her zaman kulağımda. “Gülünce Gözlerinin İçi Gülüyor” şarkısı hep annemin sesiyle yankılanır kulağımda.
Büyürken bazen kızardım ona beni anlamıyor diye. Ama ben de bir anne olduktan sonra anladım gizlemeye çalıştığı endişelerini...
İki çocuğumun da doğumunda yanımda, eli elimde; herkes bebeklere koşarken onun kalbinin benim için attığını anladım. Bir televizyon programına çıktığımda ya da konserimde tansiyonunun nasıl yükselip heyecanlandığını gördüm. Çocuklarımla yani torunlarıyla oynarken onu seyretmenin beni dünyanın en mutlu insanı yaptığını, mutfakta her zaman harikalar yarattığını, sahne kostümlerimi dikerken gecelerce gözleri ne kadar yorulsa da tam vaktinde benim için o kostümleri yetiştirdiğini, “anne” dediğim anda yanımda olduğunu ve yıllar geçtikçe ona ne kadar benzediğimi anladım. Tek bir anımı ya da onu ne kadar sevdiğimi bir hikayeyle anlatamam. Ne yapsam hakkını ödeyemeyeceğim annem.

IŞIN KARACA (Müzisyen)
“Anneliğin dersi çok ama ödülleri her şeye bedel”

Annem ben küçükken hep “Anne oluncaya kadar anneliğin kutsal görevlerini hiç anlayamayacaksın” derdi.
16 yaşındaki bir ergen için bu lafların hiçbir önemi yoktur. Ancak o sene İngiltere’de yatılı okuldayken ansızın apandisit patlaması yüzünden gecenin bir vaktinde hastaneye kaldırıldım.
O dönem annem ve kardeşim Akın, Kuzey Kıbrıs’ta yaşıyordu. İlk kez narkoz alacağım için inanılmaz korkuyordum ve sadece anne diye ağladığımı çok net hatırlıyorum.
Okul velilerim anneme hemen haber uçurdular ama ben asla geleceğine inanmamıştım.
Çok başarılı ve kimseye teslim edemeyeceği bir restoranımız vardı. Tabii ki yanıldım. Narkozdan uyanırken o kadar çok annem için ağlamışım ki hemşireler ne yapacaklarını bilemediler... Öğlene doğru kendime gelmeye başladım...
Ve bir anda kapıda annem belirdi. Hani anneler odaya girmeden kokuları gelir ya, ben hâlâ narkozun etkisindeyim herhalde deyip cırladım.
Annem bana doğru koşup uzun uzun sarıldı, sanki dün gibi geliyor bazen ama o gün yaşadığım mutluluğu unutmam mümkün değil. Anneler hep haklı, yaşımız ne olursa olsun annelerin annelik haklarını onlardan alamıyoruz. Yani 60 yaşıma gelince annem hâlâ annem olacak. Çocuklarım Erda ve Mia’dan sonra anneliğin dünyadaki en büyük ödül olduğunu öğrendim. Dersi çok ama ödülleri her şeye bedel.

YAĞMUR ÜNAL (Yapımcı)
“Bana verdiği hayat için ona minnettarım”

New York’ta yaşadığım dönemde bir tatilimde İstanbul’a gelmek yerine anneme başka bir şehirde buluşmayı teklif ettim. Roma’da buluştuk. Beş gün baş başa yedik, içtik, dolaştık, daha önce konuşmadığımız şeyleri konuştuk... Tam anlamıyla iki arkadaşa dönüştüğümüzü hissettim. Çok güldük, çok eğlendik. En iyi arkadaşımla çok değerli birkaç gün geçirdim. Bunu hiçbir şeye değişmem. İnsanın her zaman yaslanabileceği bir duvarı olduğunu bilmesi çok değerli. Ne olursa olsun konuşabildiğim, konuşabileceğim bir annem var benim. Çok şanslıyım. Ve bana verdiği hayat için ona her daim minnettarım.

EMRE ALTUĞ (Müzisyen)
“Ve sabaha kadar anneme sarılarak uyudum...”


Benim için annemin değerini çok daha fazla anlamama neden olan bir anımı anlatmak isterim. Yedi yaşındaydım. Koltuğun üzerinde oynarken düşüp kafamı yarıp evde kan revan içinde kaldığımda fiziksel olarak minyon bir kadın olan annem beni o panikle ve koruma içgüdüsüyle yaklaşık 1 kilometre uzaklıktaki hastaneye kucağında taşıyarak götürdü. Hastane sonrasında eve geldiğimde uzun saatler düşündüm; annelerin karşılıksız sevgisinin, çocuklarına duydukları sınırsız fedakarlık duygularının karşısında büyük saygı göstermek gerektiğini... Ve sabaha kadar anneme sarılarak uyudum.

ZARA (Müzisyen)
“Çocukluk aşkım, gençlik arkadaşım, büyüdükçe sırdaşım...”

Belki üşürüm diye evdeki kapıların anahtar deliklerini pamukla kapatan annem, temiz hava alayım diye beni her gün Göztepe’den Belgrad Ormanları’na götüren, ninni olarak gitar konçertosuyla uyutan annem, minicik bir çocukken konserlerden konserlere koştuğumuzu unutur muyum? Sinemalarda yedirdiğin ve bana sıcak çikolata olarak “sattığın” kayısı tatlısının kokusu hâlâ burnumda. Sümerbank’a gidip bana en moda kıyafetleri yapmak için alınan kumaşlar, Üsküdar balıkçılar çarşısında gezmelerimiz, Doğancılar Parkı’nda kucağına alıp anlattığın masallar, birinci olduğun yarışmadan ödülünü almak üzere Ankara’ya gidiş geliş maceralarımız...
Müzik ve sanat aşkını, vazgeçemediğin “inci” aşkını, gülmeyi, eğlenmeyi, gezmeyi, duygulanıp var olan tüm paranı dilenciye vermeyi sende gördüm, insana değeri sende gördüm. Bakımlı olmayı, ağır olmayı, herkese nazik ama mesafeli olmayı sende gördüm. Doğaya ve yeşile hayranlığını resimlerine yansıtan, çizdikçe hayranlığı artan, hayran oldukça çizen haline de ben hayran oldum. “Anne olunca beni anlayacaksın” derdin hep. Örneğim oldun, yoldaşım oldun, çocukluk aşkım, gençlik arkadaşım, büyüdükçe sırdaşım, seni şimdi anlıyorum gül kokulu annem...