Pazar Büyük şarkı evreni

Büyük şarkı evreni

16.04.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Aydilge'nin "Küçük Şarkı Evreni" adlı ilk albümünde yer alan şarkılarında T.S. Elliot, D.H. Lawrence, Boris Vian ve Dostoyevski gibi edebiyat devlerinin etkileri hissediliyor

Büyük şarkı evreni

MÜZİK Asla vazgeçemediği edebiyat tutkusuyla, metaforlara olan düşkünlüğüyle şimdiden bizim Kate Bush'umuz diyebilir miyiz ilk albümünü çıkaran Aydilge'ye? Neden olmasın? Her ikisi de sadece, 30'unda ölen Emily Bronte'nin geride bıraktığı tek yapıt olan "Uğultulu Tepeler"in yoğun etkisi altında değil mi? Aydilge henüz o şarkıyı yazmamış olsa da, Kate'in aşkı ve nefreti sorgulayan bu eseri bir şarkı haline getirmiş olması bunu kanıtlamıyor mu? Peki, ya anlattığı hikayelerin derinliği, içtenliği, yarattığı yarı romantik, yarı pitoresk atmosferin içine tiplemelerini duygusalca yerleştiren yaklaşımıyla ve yanık, tutkulu söyleyişiyle Hayko Cepkin'in dişi sürümü olabilir mi? Şair ananın yazar kızı Aydilge. Amerikan kültürü ve edebiyatı okumuş, 26 yaşını geride bırakan bu mini minnacık, parlak bakışlı, heyecanlı heyecanlı konuşan sevimli kız şimdiye dek üç kitap yazmış: "Kalemimin Ucundaki Düşler", "Bulimia Sokağı" ve "Altın Aşk Vuruşu". T.S. Elliot, D.H. Lawrence, Boris Vian, özellikle "Yeraltından Notlar"ıyla Dostoyevski, Aydilge'nin kişisel şarkı evreniyle köprü kurduğu diğer isimler. "Küçük Şarkı Evreni" adlı albümündeki şarkılarında derin etkileri hissediliyor bu edebiyat devlerinin. İki metafor üzerinde yoğunlaşıyor şarkılarında Aydilge: Gece ve ay. İlki özgürleşmeyi ve başkalaşmayı temsil ederken, diğeri mitolojik dönüştürücülük vazifesini görerek ruhen özgürleştiriyor onu. Gücünü saçlarından alan Samson gibi adeta. Kendini aynı anda, aynı olay örgüsü içinde hem çok değerli, hem de oldukça önemsiz birisi olarak gösterebiliyor Aydilge. Bilhassa açılıştaki "Bu Gece Ben Ay"da "Kal dersen kalamam dersem gücenme, yan dersen yanamam dersem gücenme" diyerek. "Tuğyan", "Bulimia Sokağı"ndaki bir tipten esinleniyor. Manevi açlığını maddiyat ile doyurmaya çalışan insanların toplumunu eleştiriyor Aydilge, Tuğyan adlı genç üzerinden. Uyuşturucu bağımlısı genç, romanda yaşamayı sürdürürken, şarkıda ölüyor. "Yalnız Değilsin", kekremsi tada sahip albümdeki kendisi için yazdığı aşkını dolambaçlı yollara sokmadan ifade ediyor açık sözlülüğüyle. Devam niteliğindeki "Postmodern Aşk"ta, ahkam kesen sevgilisine çıplak yanıtlar veriyor doğrucu kız. Gece ve ay Entelektüel şarkılar yazmıyor Aydilge. Alabildiğine basit ve sade oldukları bile söylenebilir. Dünyanın karmaşasını elinin tersiyle bir kenara iterek düz konuşan sade anlatımlı şarkılar yazıyor ve söylüyor. Müzikal manada arabeske iki elektrik gitar koyarak rock gibi pazarlanan şarkılardan uzak bir tavrı var Aydilge'nin. Rock ve arabesk arasında bıçak sırtında duran dengeyi başarıyla kuruyor. Otantik ve Batılı bir havası var hem hikayelerinin hem de müziğinin; iki ayrı kültür yan yana duruyor. Doğunun yılankavi, köşesiz melodilerine, davulun, basın ve gitarın sert, köşeli varlığı eşlik ediyor. Albüm bir de Hayko düeti ile taçlandırılsaymış ne hoş olurmuş. Plak şirketindeki yetkililerin kulaklarına kar suyu kaçıralım şimdiden. İki kültür yan yana Trompetçinin seksisi de oluyormuş. "Müzik eleştirmenleri" Chris Botti'yi "Chet Baker'dan bu yana en seksi trompetçi" olarak yorumlarken, moda dergileri de "en yakışıklı 50" değerlendirmesinde üst sıralara yerleştiriyormuş. Bu fotojenik gencin, Londra Session Orkestra ile kaydettiği yeni albümü "To Love Again"de en az kendisi kadar objektif dostu müzisyenler bulunuyor. Örneğin Sting "What Are You Doing the Rest Of Your Life?"ı, Michael Buble "Let There Be Love"ı, Paula Cole "My One And Only Love"ı, Paul Buchanan "Are You Lonesome Tonight?"ı şereflendiriyor. Kesinlikle kötü bir albüm değil; parlak tarafı tonal açıdan klasikçi olmasına rağmen şarkıcılarını pop ülkesinden ihraç etmiş olması. Hepsi birer yetenek olan piyanist Billy Childs, basçı Robert Hurst ve Christian McBride, davulcu Billy Kilson, gitarcı Anthony Wilson'ın varlığı da cabası. Yine aşk şarkıları 20 yıl öncesinin rock'ı altın dönemini yaşıyor. Orta yaş kuşak müzisyenler, birer birer çıkarıyorlar gitarlarını naftalinli sandıklarından. Uzun yıllar değişik isimlere eşlik eden üç eski müzisyen; basçı Levent Candaş, gitarcı Taner Ayan ve davulcu Arıkan Sarıkaya, Dilemma adını verdikleri toplulukları ile ilk albümlerini çıkardılar: "Nereye Kadar". Ana mevzu bir old-school klasiği olan aşk tabii ki. Hafif bir yeniyi takip merakı var ama eskiye özlem eşlik ediyor bu duyguya. Sonuçta hep insancıl yanları ağır basıyor şarkıların. "Çemberimde Gül Oya"daki "Hep Bana" ile bilinen ama aslen baba progresif rock çalan Dilemma, Devil ve Ra'nın memlekete nam saldığı günlere davetiye çıkarıyor. Bitpazarına nur yağdıran albümlerin yükselişi sürüyor. Eskimeyen eski yeniler Dans müziğinde sampler yöntemiyle yapılan işlerin hakimiyetiyle birlikte Güney Amerika havası taşındı kulaklara. Sonra rüzgarın yönü değişti; Balkanlar'dan gelen esinti değerli kıvrak müzisyenler armağan etti. Bölgenin kültürel ve etnik farklılıklarını müziğine taşıyan Shantel ise, Balkan tınılarını köşesinden çıkarıp modernize ediyor. Şimdi RH Pozitif'in çıkardığı "Buconiva Club" adlı iki albümden yapılmış bir Shantel derlemesi var elimizde. 16 parçalık çalışmada Kemal Sunal filminin minibüs şarkısı "Şiki Şiki Baba"nın oynak yorumu da var.Elindeki kulüp club manivelasıyla dinleyiciye gazı veren Shantel'in komposizyonları, yabancı katkılarla elde ettiği stil sahibi miksleri çalışmayı iyi bir kıvamda tutmayı biliyor. Sonuç, Orta Avrupa alemlerinde çılgınlar gibi göbek atmaca. Haydi, şimdi hep beraber