Pazar Büyükbabasını aramaya çıktı, roman yazdı

Büyükbabasını aramaya çıktı, roman yazdı

17.10.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Pertev Naili Boratav’ın Fransız torunu David Boratav “Beyoğlu’nda Fısıltılar” adında bir roman yazdı

Büyükbabasını aramaya çıktı, roman yazdı

Geçen hafta Can Yayınları zarfından “Beyoğlu’nda Fısıltılar” adında bir kitap çıktı. Yazarın adı David Boratav. Soyadı çok tanıdık, isim ise epey “yabancı”. Anlaşıldı ki, yazar Pertev Naili Boratav’ın Paris’te doğup büyüyen torunu...
Yıllar önce siyasi görüşleri nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalan halkbilimci Pertev Naili Boratav, eşi ve küçük oğlu Murat’ı da birlikte götürdü. Murat 11 yaşındaydı, bu değişimle kolay kolay baş edemedi. Sonunda onlarca yıl ülkesine uğramadı, oğlu David’e de Türkiye’den pek söz etmedi.
Ama David meraklıydı. Önce büyükbabasından, sonra amcası Korkut Boratav’dan öğrendi. O kadar ilgilendi, o kadar araştırdı ki Türkiye’yi, bu “arama” serüveni sonunda bir romana dönüştü.


Size Beyoğlu üzerine bir roman yazma ilhamını veren neydi?

1998’de büyükbabam öldükten sonra buraya çok daha sık gelmeye başladım. Şehirden çok etkilendim, daha fazla öğrenmek istedim. İlk zamanlar Türkiye’ye büyükbabamı bu kadar ilgilendiren şeyin ne olduğunu öğrenmek için geliyordum. Onu bu kadar cezbeden neydi? 2001 yılının ekiminde burada iki ay kaldım. İstanbul’dan Ankara’ya, Antalya’ya, Konya’ya gittim. Büyükbabamın öykülerini topladığı yerler bunlar... Ve bir anı kitabı yazdım. Türkiye üzerine bir kitap yazmak konusunda ilk girişimimdi bu. Çok kişiseldi, yayımlatmaya çalıştım ama hiçbir zaman yayımlanmadı. Bundan yıllar sonra da bu elinizdeki roman yazdım. Aslında ne yazmak istediğime karar vermem uzun sürdü.


“Kurgusal olmayan tek karakter Naili B.”

Otobiyografik bir roman olduğunu söyleyebilir miyiz?

Tam değil. Baş karakter, yani anlatıcı tamamen kurgu. Ne benim ne de başka biri. Kendi sorunları var. Benden daha büyük, 50’lerinde. Roman boyunca yaşadıklarıyla benim yaşadıklarım arasında bir bağlantı olduğunu söyleyemem. Araştırma ve hayal gücüyle yarattım onu.

Ama adı Naili B. olan bir büyükbabası var.

Evet! Romandaki kurgusal olmayan tek karakter o. Büyükbabamın bir kopyası, bunu reddedemem. Belki de büyükbabam öldüğü için onu romana katabildim, bilmiyorum. Daha özgürce yazabildim onun hakkında. Ama tabii zihnim yeniden yarattı onu romanda. Orada torunu büyükbabasının çalışmasını anlatıyor, ben büyükbabamı hiç yazarken görmedim.


Neden?Onlara her gittiğimizde yalnızca bizimle ilgileniyordu çünkü. Daktilosunu, arşiv kartlarını hatırlıyorum. Ama nasıl çalıştığını bilmiyorum. Yazarken uydurdum haliyle...


“Babam 11 yaşında kendi kültürünü ve dilini unutmaya zorlanmış”

Pertev Naili Boratav’la ilişkiniz nasıldı?

Onu çok severdim, çok hoştu.
Hiç sinirli ya da mesafeli görmedim. Hayatının son yıllarında daha yakın olabildik. O işlerine çok konsantreydi,
ben de Türkiye’yle sonraları ilgilenmeye başladım. 2001’de Türkiye’ye gelip uzun süre gezdiğimde anladım ki, büyükbabam burası için çok önemli.


Bu yolculuğu neden yaptınız? Köklerinizi mi arıyordunuz?

Büyükbabamı aramaktı amacım. İlk yazdığım anıların başlığı da buydu. Hem öykülerinin hem de kendisinin peşine düştüm. Bunu o ölmeden önce yapmak aklıma gelmedi. Nedenini düşünüyorum da... Galiba büyükbabamla o kadar yakın olamamamızın nedeni biraz da babamın hikayesinden kaynaklanıyor. Babam Fransa’ya 11 yaşında gelmiş ve kendi kültürünü, dilini unutmaya zorlanmış. Ondan unutması ve oraya uyum sağlaması istenmiş. Sanırım
buna bir tepkisi vardı. Büyükbabamı kaybedene kadar, babam bu konuların gündeme gelmesini istemedi.

Red mi etti?

Tam değil. Babam bir fizikçiydi. Bence büyükbabamla arasında derin bir ilişki kurulamamasının en büyük nedeni buydu, babam realistti. Sosyal bilimler, halk bilimi onun için fazla soyuttu belki de... Tabii ki babasının yaptıklarına saygı duyuyordu ama ciddiye almıyormuş
gibi davranırdı.

Belki de sizi kültürel bir karmaşadan korumaya çalışıyordu. Romanda da anlatıcının oğluna söyletiyorsunuz: “İngiliz olmak Osmanlı olmaktan daha az karmaşık”.

Evet. 10 yıl öncesine kadar babam Türkiye’yle pek ilgili değildi. 10 yıldır buraya gidip geliyor. Romanımda tam da bunu anlatmaya çalıştım; pek de gönüllü olmadan geçmişe dönen birine neler olur?

“Benden böyle bir roman hiç beklemiyordu”
Anlattığınız kadarıyla romanın kahramanı sizden çok babanıza benziyor.

İkimizin karışımı belki de... Babam gibi görünmüyor, onu da andırmıyor bence. 25 yaşında bir sevgilisi var mesela, bu kesinlikle babam değil! İstanbul’da olmaktan mutlu değil, yavaş yavaş sevmeye başlıyor. Bu da babamın öyküsüne benzemiyor. Babam İstanbul’u sever, buradaki aileyi sever. Ama şehirle öyle özel bir ilişkisi olduğunu düşünmüyorum, zaten Ankaralı.


Babanız kitabı okudu mu?Evet, ilk okuyanlardan biriydi. Çok etkilendi. Sanırım benden böyle bir roman beklemiyordu. Ona basılı halini göstermek istedim, o yüzden taslakları uzun süre sakladım. Çok şaşırdı.


“Babamın askere alınma ihtimali yüzünden Türkiye’ye gelmiyorduk”

Romandaki karakterin kimliğine ona sorulmadan Müslüman yazmasını eleştiriyorsunuz. Bizzat başınıza mı geldi?

Hayır, babamın başına geldi. Bu ülkede yaşıyorsan illa ki Müslümansın! Ama bunu eleştirmek için yazmadım, öykünün içinde yaratmak istediğim ironiye hizmet etmesi için yazdım. Anlatıcının karakterindeki biri için çok komik; Türkiye ile hiçbir ilişkisi yok ve birdenbire kimliğine bu yazılıyor.

Bir eleştiri de zorunlu askerliğe... Aynı adam bir de askere alınma ihtimalle karşı karşıya kalıyor.

Bu benim kendi hikayem. Ben çocukken Türkiye’ye gelmememizin nedenlerinden biri de bu. Babam sınırı geçince askere alınmasından çekiniyordu.

Romanda anlatıcıya Doğu Anadolu’ya Kürdistan dedirtmişsiniz.

Evet. Beni editörüm de uyardı, “Biz böyle demiyoruz, gerçekten Kürdistan mı demek istedin?” dedi. Dedim ki “Bu adam bir Avrupalı ve arkadaşıyla konuşurken geçiyor bu cümle. Bu o adamın bakış açısı”.


“Pertev Naili dünyadaki en komik adam”

Amcanız Korkut Boratav büyükbabanızın ülkeyi terk etmek zorunda kalmasını nasıl karşılamış?

Amcam babamdan büyük. Hayatları tamamen ayrı geçmiş. Büyükbabam Fransa’ya gitmeye karar verdiğinde büyükannem de babamı alıp onun peşinden gitmiş. Ama amcam Türkiye’de kalmayı tercih etmiş. Bu tercih onu o yapan etkenlerden biri bence.

Büyükbabanızın zorunlu göçü aile içinde konuşulur muydu?

Hayır, hiç. Ben bunu hiçbir zaman sürgün olarak görmedim. Bir süre sonra geri dönebilirdi, gidip geliyordu zaten. Türkiye’de ona ödüller verildi. Bir hata yapıldı ve insanlar bunu fark ettiler. Ben 16 yaşındaydım, büyükbabam Türkiye’ye çok sık gelmeye başladı. Ama babam 11 yaşında ayrıldığı Türkiye’ye ancak 10 yıl önce geldi. Büyükbabamın kendi başına gelenlere verdiği tepkiyle babamın bununla nasıl başa çıktığı arasında büyük fark var.

Siz ilk ne zaman geldiniz?

1987’de büyükbabamla... O seyahatten İstanbul’u neredeyse hiç hatırlamıyorum; Efes’i
ve plajları çok daha iyi hatırlıyorum. Bir yaz tatiliydi. Unutamadığım şey ilk kez yediğim taze incirlerdi.

Neler konuşurdunuz büyükbabanızla?

O bana sorular sorardı, ne yapıyorum ne ediyorum. Çay ya da rakı içerdik birlikte, biraz geçmişten bahsederdi. Hayatta da o halk hikayeleriyle konuşurdu. İletişim yöntemi buydu. Kendi şakalarına gülerdi, babam da “Of yine mi” diye kızardı, cevap vermezdi. Ölesiye sıkılırdı. Hele ki büyükannem “Pertev dünyadaki en komik adam” dedikçe...

Okurken şunu düşündüm: Bu roman İstanbul’da yaşayan birçok kişiden daha İstanbullu bir yazarın kaleminden çıkmış.
Bence başıma gelebilecek en iyi şeylerden biri İstanbullu olmak. Parisli, Londralı ya da New Yorklu olmayı umursamıyorum.

Yazarlar