Pazar “Ceketteki göğüs cebi iPhone cebine dönüşmeli”

“Ceketteki göğüs cebi iPhone cebine dönüşmeli”

15.02.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Şölen firması için yeni bir çikolataya imza atan, dünyanın en ünlü tasarımcılarından Karim Rashid: ”Moda sürekli kendi etrafında dönüyor, hiçbir yenilik yok. Örneğin ceketlerin göğüs cebi 150 yıldır aynı. Halbuki artık iPhone cebine dönüşmeli”

“Ceketteki göğüs cebi iPhone cebine dönüşmeli”

Karim Rashid çağımızın en popüler tasarımcılarından. Prada’dan Armani’ye, Sony’den Disney’ye birçok uluslararası markaya ürün tasarlayan Rashid son olarak Şölen için “dünyanın seri üretilecek ilk tasarım çikolatası” olarak tanıtılan Eternity’yi tasarladı.
New York’ta kendi tasarımı olan Kurve adlı restoranda buluştuğumuz Rashid içeri imzası olan beyaz kıyafetlerle girdi ve pembe içkisini yudumlamaya başladı.

Haberin Devamı

Çikolata tasarlarken zorlandığınız bir nokta oldu mu?
Kalıp kullanıldığı için cam gibi eritilmiş maddeden yapılmış malzemelerle çalışmaya benziyor. Bana çok yabancı gelmedi. Ama kısıtlamalar var. Çikolata, cam gibi uyum sağlayabilen bir malzeme değil. Üzerine baskı yapmak da çok zor. Şölen için tasarladığım çikolatanın üzerinde altın yaldızlı çizgiler var ve bunu yapmak kolay olmadı.

Eternity’yi nasıl tarif edersiniz?
Her parça üç farklı yöne işaret ediyor. Biraz global kültürü sembolize ediyor. Ben mesela, her zaman her yerde olan biriyim. Dünyanın dört bir yanında iş yaptığım gibi kökenlerim de farklı yerlere ait. Yarı İrlandalıyım, yarı İngiliz, yarı Mısırlı ve yarı Cezayirliyim. İtalya’da çalıştım, Kanada’da yaşadım, sonra New York’a taşındım. Çikolatanın şekli bunu sembolize ediyor.

Çikolatanın ve kutusunun tasarımında Türk çizgileri hissediliyor. Nerelerden esinlendiniz?
İstanbul’daki camileri gezdim; hem Osmanlı hem de Selçuklu mimarisindeki süslemeleri inceledim. Bunlara dijital bir dokunuş ekledim. Böylece Türkiye’ye ait bir şeyi alıp ortaya çağdaş bir tasarım çıkardım.



“Kağıt bardak insanların hayat tarzını değiştirdi”

“Dünyayı değiştirmek istiyorum” adlı bir kitabınız var. Samimi olarak tasarımın dünyayı değiştirebileceğine inanıyor musunuz?
Dixie için çalışan bir tasarımcı 1900’lerin başında ilk kağıt bardağı tasarladı. Bu tasarım “take-away” (yemeği bir yerden alıp başka bir yerde yeme) ve fast food kültürünün başlangıcı oldu. Tek bir objenin, kişinin hayat tarzına büyük etkisi olabilir. Jean ve spor ayakkabı mesela... Yaşam tarzımızı değiştiren tasarımlar.

Her gece sekiz saat uyuduğunuzu, haftanın altı günü spor yaptığınızı, çok iyi beslendiğinizi, sigara ve içki içmediğinizi, sürekli çalıştığınızı söylüyorsunuz. Sıkıcı bir hayat değil mi bu?
Amerikan filmlerini izlediğinde insan “cool”luğun silah taşımak, gangster olmak, uyuşturucu kullanmak olduğu yanılsamasına kapılabilir. Halbuki normal bir hayat sürmek de harika olabilir. Çok seyahat etmek, ilginç insanlarla tanışmak, yazı yazarak, resim yaparak ve tasarlayarak dünyaya bir şekilde katkıda bulunmak da insanı mutlu edebilir.


“Ceketteki göğüs cebi iPhone cebine dönüşmeli”



“Ergenlik yıllarında saç ve tırnaklarımı pembe yapardım”
Aynı zamanda DJ’siniz...
Dünyanın en kötüsüyüm. Bir de oturup kendi müziğimi yapıyorum.

Müzikle tasarımın nesi ortak?
İkisi de hislerimizi etkileyebiliyor. Ama müzik bu anlamda daha etkili.

Kıyafetler sizin için önemli mi?
Kıyafete çok meraklıyım ama moda kendi etrafında dönüp hiçbir yere varmıyor. Dergilerdeki görüntülerin 2009’la, içinde bulunduğum dijital ve gündelik çağ ile hiç ilgisi yok. Örneğin ceketlerin göğsündeki cep 150 yıldır aynı. Oysa bir anlamı kalmadı. Bunu iPhone cebi yapmalılar artık mesela...

Eskiden sadece siyah renkte giyiniyordunuz. Bir gün hepsinden kurtulup beyaza döndünüz...
4-5 yaşlarındayken pembe ve beyazı çok seviyordum. Ergenlik yıllarımda diktirdiğim pembe takımları giyiyor, saçlarımı ve tırnaklarımı pembeye boyuyordum. Sonra, iş bulabilmek için daha muhafazakar görünmem gerektiğini düşündüm. 80’lerde genelde siyah giydim. Bir noktada sürüden ayrılıp beyaz ve pembeye döndüm.

Okulda dalga geçmezler miydi?
Geçerlerdi tabii. Birkaç kez dayak yedim. Ama 70’lerden söz ediyoruz ve
o yıllarda bir yere kadar bu tür şeyler kaldırılıyordu. Ne de olsa glam rock dönemiydi. Biraz David Bowie’ye benziyordum. Ama tabii küçük bir kasabada yaşıyor olsaydım ölmüştüm.

Yazarlar