Pazar ‘Daha çok gazeteci ölür çünkü oraya gitmeye devam edecekler’

‘Daha çok gazeteci ölür çünkü oraya gitmeye devam edecekler’

26.02.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Geçen hafta Suriye’de üç yabancı gazeteci hayatını kaybetti. Anthony Shadid at sırtında sınırı geçmek isterken astım krizi geçirdi. Marie Colvin ve Remi Ochlik’in ise evleri bombalandı. Üçü de savaş muhabiriydi. İşleri, herkesin uzaklaşmak için can attığı yerlere, savaş ortasına gitmek ve oradan geçtikleri haberlerle dünyayı bilgilendirmekti.

‘Daha çok gazeteci ölür çünkü oraya gitmeye devam edecekler’

İstanbul’da yaşayan Joe Duran da o aslan yürekli savaş muhabirlerinden biri. CNN kameramanı... Yapımcı Kareem Khadder ve muhabir Ivan Watson’la birlikte geçen hafta Suriye’deydiler.
Nasıl bir iştir savaş muhabirliği? Nasıl bir dürtü onu oraya götürüyor? Korkmuyor mu? “Yeter artık” demiyor mu? Meslektaşlarının ölüm haberleri ona ne yapıyor? Hepsini konuştuk.
Ülkeye girdikten sonra yaşladıkları bir yana, sınırı geçmek için nasıl bir badire atlattıklarını merak ediyorsanız www.cnn.com’da yayınlanan “CNN crew’s risky path out of Syria” adlı videoya göz atmanızı öneririm.

Haberin Devamı

‘Daha çok gazeteci ölür çünkü oraya gitmeye devam edecekler’

* Herkesin kaçmaya çalıştığı bir yere gitmek için can atıyorsunuz. Sizin bizden ne farkınız var?

Fark yok aslında. Sadece seçtiğim iş farklı. Savaş muhabirlerinin işi bu. Kimileri ekonomik toplantılarda uzman, kimi sanat haberlerinde. Bu da benim uzmanlık alanım.

* Sizi savaş muhabiri yapan neydi? Baştan beri hayalini kurduğunuz iş bu muydu, yoksa tesadüflerin sonucu mu?

Saraybosna’daki savaş... CNN’de dışarıdan çalışıyordum, bana “Gider misin?” dediler. Görmek istiyordum. İlk kez o zaman savaşa gittim.

* Nasıldı ilk karşılaşma?

Çok korkutucu... Saraybosna’ya girerken son kontrol noktasında ben arabanın arkasında oturuyordum. Bosnalı bir asker kapıyı açtı, “Dışarı çık” dedi. Ben de indim arabadan. Silahını bana doğrulttu, “Hey hey” derken tetiği çekti. Silah boşmuş. Ve “Saraybosna’ya hoşgeldin” dedi. İşte savaşla ilk karşılaşmam bu...

* Bu karşılamadan sonra devam etmenize sebep olan neydi?

Çünkü oraya birilerinin gitmesi gerekiyor ve benim tecrübem var. Savaşlara girip çıktıkça daha çok tecrübe ediniyorsun, neyi nasıl yapacağını biliyorsun. Haber yapmak, oradaki hikayeleri insanlara göstermek istiyorum. Hele ki şimdi bütün Ortadoğu çatışma altında; bir devrimden ötekine hareket ediyoruz. Yapacak çok iş var.

‘Tehlikede olan biri varsa yardımda tereddüt etmem’

* Siz bizden daha mı cesursunuz, işinize daha mı tutkunsunuz, daha mı meraklısınız? Hangisi?

Bu “daha”yla ilgili bir şey mi emin değilim. Acı çeken insanları görüyorsun ve etkileniyorsun. İnsanları en kötü hallerinde görüyorsun. Bizim yanında kaldığımız aile öyle nazik, öyle cesur, öyle tatlıydı ki. Askerler gelince onlara ne olacağını hayal bile edemiyorum. Orada beş gün kaldık ve aileyle birlikte yaşadık. Sizi evlerine alıyorlar, bakıyorlar, sizin için hayatlarını riske atıyorlar. Bir “daha” varsa, onlara aittir.

* Bu hep hayatınızda tekrarlanan bir sahne...

Evet. Hep bir yerlere gidiyor, birilerinin evinde kalıyor, onları tanıyor, sonra da ardında bırakıp gidiyorsun. Başlarına ne geleceğini bilmeden...

* Olan bitene müdahale etmek istediğiniz zamanlar olmuyor mu? Haber yapmakla birine yardım etmek arasındaki çizgide nasıl yürüyorsunuz?

Eğer yapabileceğim bir şey varsa yaparım elbette. Ama biz doktor değiliz, ambulans sürücüsü değiliz. Neler olup bittiğini anlatmaya çalışıyoruz. Ama birisinin tehlikede olduğunu biliyorsam ve arabam varsa bunun için tereddüt etmem tabii. Bir keresinde Afrika’da Ruandalı bir sığınmacı kadın doğurmak üzereydi. Günlerdir yürüyorlardı ve o yürüyüşün ortasında doğum yapmaları da yazdığımız hikayenin bir parçasıydı. Görüntüyü çektik, haberi yaptık. Sonra kadını arabaya koyduk ve yola çıktık. Kadının elini tutuyordum ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Yol boyu sürekli “Lütfen bekle” dedim. Arabanın içinde doğuracak diye ödüm koptu.

Haberin Devamı

‘Daha çok gazeteci ölür çünkü oraya gitmeye devam edecekler’

Joe Duran Suriye’den önce Libya ve Mısır’daki çatışmaları da görüntüledi.

Haberin Devamı

“Deşifre olacak kadar uzun kalmayız”

* Korkusuz musunuz?

Hayır.

* Korkuyla nasıl başa çıkıyorsunuz?

Rasyonalize etmeye çalışıyorum. Böyle riskli bir bölgede her zaman çok net düşünemiyorsun. Korkuyorum tabii. Her gece yatağa yattığında tanklar içeri girecek mi, girmeyecek mi diye korkmuyorsan normal değilsin.

* Editörlerinizden size geri dön uyarısı geliyor mu?

Bizim muhakememize güveniyorlar, sürekli iletişim halindeyiz. Zaten ne zaman orayı terk etmen gerektiğini görüyorsun. Birinin sana söylemesine gerek yok; senin işin, seni hayatın. Bu karar da sana ait... Biz Suriye’den birkaç gün önce döndük ve gündelik hayata dönmek, normalleşmek zaman alıyor. Bir yandan da haberin hazırlanması gerek, sürekli çalışıyoruz. Suriye’den geldik ve bitti diyemiyorsun. Hâlâ o hikayelerle birlikte yaşıyoruz.

* Mesela bu sefer “Haydi dönelim” kararını neye göre verdiniz?

Savaş sırasında böyle bölgelerde deşifre olacak kadar uzun kalmak istemezsin. Kaldığımız yerde ne kadar uzun durursak Suriye hükümetinin de bizi bulma ihtimali o kadar artar. Yanlarında kaldığımız aileyi de tehlikeye atmak istemedik. O bir duygu, “Hadi artık gitme zamanı” duygusu.

* Marie Colvin ve Remi Ochlik’in evleri bulundu ve bombalandılar. Sizce bu zamanlamayı mı kaçırdılar?

Bilmiyorum. Bunu söyleyemem.

* Colvin’in ardından yazılanlardan birinde “Savaşa müptelaydı” deniyor. Böyle bir iptila var mı gerçekten?

Bunun iptila olduğunu sanmıyorum, çatışmaları anlatmaya ilgisi var denebilir belki. Hayatımda tek bir savaş daha görmesem aramam. Ama bir savaş varsa giderim.

Haberin Devamı

“Korkusuz olan muhabirler değil, Suriye’deki muhalifler”

Haberin Devamı

* Suriye’de 11 ayda sekiz gazeteci öldürüldü. Şu anda gazeteciler için en tehlikeli yer Suriye mi?

Hayır. Son birkaç günde olanlar orayı sadece gazeteciler için değil, herkes için çok çok tehlikeli bir yer yaptı. Ama mesela benim doğum yerim olan Meksika da gazeteciler için çok tehlikeli. Böyle çok yer var. Geçen hafta Suriye’den gazeteci ölümleri haberi aldık. Bu sayı aratacak çünkü gazeteciler oraya gitmeye devam edecek.

* Bu ölüm haberlerini aldığınızda aklınızdan en geçiyor? “Durmalıyım” mı, “Devam etmeliyim” mi?

Güvensizlik ve üzüntü. İlk tepkilerim bunlar. Biz bütün ekip, hayatını kaybeden meslektaşlarımızı tanıyoruz. Ya Kahire’de tanışmışızdır, ya Bosna’da, ya Libya’da... Herkes birbirini tanır, öyle olunca böyle kayıplardan derinden etkilenmemek imkansız. İşimizin ne kadar zor ve tehlikeli olduğunu hatırlıyorum tabii.

* Hiç durmayı düşündüğünüz oluyor mu?

O anda daha çok yaptığın işi düşünüyorsun. Hep daha dikkatli oluyorsun, daha da dikkatli... Çünkü bir yandan da bu işe devam ettikçe başına bir şey gelme olasılığı artıyor. Dikkatli ve akıllı olmalısın.

* Böyle bir bölgede, savaşın içinde ne kadar dikkatli olunabilir ki?

Hep uyanık olman lazım. Risk ne, tehlike ne, şu olduğunda ne olur, bu olduğunda ne olur... Askeri birlik geldiğinde ne yapacağını önceden bilmelisin. Öyle bir rahatlama anı hiç yok. Biz şehirdeyken işler kontrol altındaydı, muhalifler çok misafirperver ve naziktiler. Ama bizim bulunduğumuz yerin beş kilometre uzağında 20-30 tank vardı ve koşullar hiç de bizim olduğumuz yerdeki gibi değildi. Muhaliflere baskın yapmak için iki kere geldiler. Son geldiklerinde muhalifler onlara yüzlerini gösterdiler, artık korkmuyorlardı çünkü. İstediklerini almak için her şeyi riske etmişlerdi; özgürlük ve devrim için... “Kaybedecek hiçbir şeyimiz yok” diyorlardı.

“Nasıl gittiğimizi anlatmam diğer gazeteciler için risk”

* Savaş bölgesine gitmek için nasıl hazırlık yapıyorsunuz? Nerede kalacağınızı, nasıl gideceğinizi nasıl organize ediyorsunuz?

Bunu anlatmak istemem. Oraya gidecekler için çok riskli olur.

* Sizin Suriye gözlemleriniz neler? Bizim gördüklerimizle gerçekler örtüşüyor mu?

Savaşın her zaman iki tarafı var. Muhalifler orada aynı zamanda gazetecilik de yapıyorlar. Biz her zaman orada değiliz. Ama muhalifler yaşananları kaydetmek için hayatlarını riske atıyorlar. Onlar bizden daha cesur. Biz, yabancı gazeteciler, evet yaralanabiliriz, ölebiliriz; ama onlar bu savaşın bir parçası. Biz çıkıp gidiyoruz, onlar kalıyor. Korkusuz musun diye sordun ya, korkusuz olanlar onlar işte...

Joe Duran kimdir?
Joe Duran Meksika’da doğdu, Teksas’ta büyüdü. Gazeteciliğe 1980’lerde başladı. Muhabir olarak ilk gördüğü savaş, Bosna’daydı. Sonra gerisi geldi... Afrika, Afganistan, Libya, Mısır, şimdi de Suriye...
CNN’in İstanbul bürosunda çalışıyor ve üç yıldır bu şehirde yaşıyor. İstanbul’a geliş hikayesi başlı başına haber değeri taşıyor aslında.
Joe Duran’ın en yakın arkadaşı, bir başka savaş muhabiri Margaret Moth. Moth, Saraybosna’da bir keskin nişancı tarafından yüzünden vurulduktan sonra, daha önce gelip sevdiği istanbul’a yerleşiyor. Büyükdere’deki evinde neredeyse 30 kediyle yaşamaya başlıyor. Ne ailesini istiyor yanında ne de yakın arkadaşlarını. Yalnızca Joe’yu...
Margaret bağırsak kanserine yakalanıyor ve kedilerini Joe’ya bırakarak bu dünyadan göçüyor. Joe Duran da üç yıldır bu vasiyeti yerine getiriyor.