Pazar Daha ödeyecek çok faturası var

Daha ödeyecek çok faturası var

10.09.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Hayatında hep etiketlerden kaçtı ama kurtulamadı Biricik Suden. Adının önüne "modacı", "tasarımcı" bile yazılmasını istemezken "sosyetik güzel" oldu, yetmedi "yuva yıkan kadın" oldu, şimdi de "Mazhar'ı bozan" ve "MFÖ'yü sarsan kadın" olarak anılıyor

Daha ödeyecek çok faturası var

BİR PORTRE axpaz021.jpg O günden sonra ikisi de tesadüflere, kadere inanıyor. Bir de nazara... Kader onlara bunca yıl sonra ikinci bir şans verdiğine göre her şeye meydan okumaya karar veriyorlar. Zaten "meydan okumaya" da, mücadele etmeye de alışık Biricik Suden. Yıllarca kendisini "gençsever sosyetik güzel" ilan eden medyayla uğraştı durdu. Şimdilerde de yılların Mazhar Alanson'unu "rezil eden kadın" rolüyle mücadele etmekte. Ama onun öncesi de var, daha küçük bir çocukken başlıyor Suden'in isyanları. Amsterdam Havaalanı... Yıl 2001... Genç kadın Denver'dan Türkiye'ye dönerken Amsterdam'da aktarma yapacağı uçağı kaçırıyor. Tam 16 saat beklemek zorunda. Can sıkıntısı içinde havaalanında otururken karşısında eski bir dost buluyor. 20 küsur sene önce, henüz 16 yaşındayken tanıdığı ilk aşkı bu, ona ilk çiçek alan adam... Aile Yugoslav göçmeni. Babası ağır ceza reisi Necdet Haker. "Geceyarısı Ekspresi" filmine konu olan davanın gerçek hayattaki hakimi. Annesi bankacı. Evlendikten yedi yıl sonra bir oğulları, ondan yedi yıl sonra da, artık ikinci çocuktan tamamen umut kesilmişken kızları dünyaya gelir. Sene 1963.İki tarafta da kız çocuk olmadığı için, biraz da Brigitte Bardot'dan esinlenerek "Biricik" koyarlar sarı saçlı kızlarının adını. İkinci adı Afife. Çok iddialı bulduğu için Biricik adını pek sevmez, Afife'yi ise sonra sonra sevmeye başlar. Muhtemelen eşi Mazhar Alanson "Gündüz Rüyası Bu Afife" şarkısını yazdıktan sonra daha da çok sever...Soyadı da ailesininkinden farklıdır çünkü 16 yaşındayken bir yakınları Biricik'i evlat edinerek bütün mirasını ona bırakmıştır. Çocukluğu hâlâ yaşadığı, "ana rahmi gibi" dediği Yeniköy'de geçer. Başına buyruk bir çocuktur. Dört yaşındayken Cumhuriyet gazetesinden okumayı sökünce okula başlar. Aynı hızla da Atatürk Kız Lisesi'ne geçer ve 14 yaşındayken ayrı bir eve çıkmak ister. Ona ablalık da eden yaşça büyük bir arkadaşı vardır, sonradan Özkan Uğur'un karısı olacak koreograf Aysun Arslan. Onun Tünel'deki evine taşınmasına izin verir ailesi. Bu kendi kendine yaşayabileceğini ispatlaması için bir sınavdır ve beş parasız olduğunda Tünel'den Yeniköy'e yürüyerek gitmesi gerekse bile bu sınavı geçer. Başına buyruktu, 14 yaşına geldiğinde ayrı eve çıktı Bu dönemde Mazhar Alanson'u tanır ve ilkgençliğe dair bir kalp ağrısı olarak derinlere gömer, unutur... Ağabeyi babasının izinden gidip hukuk okurken o sanata meraklıdır. LCC'de grafik ve illüstrasyon okur. Daha sonra da Mimar Sinan Üniversitesi'nde İbrahim Safi resim atölyesine devam eder. Bu arada birkaç "Keloğlan" filminde Rüştü Asyalı ile rol alır. O sıralarda ilk evliliğini yapacağı İlker İnanoğlu'yla tanışır. Aşklarının seyri bir Filiz Akın filminden farksızdır. Aileler ilişkiye karşı çıkar, onlar da bütün imkanları tepip mücadele ederler. Bir süre kalacak yerleri olmadığı için bir kuaför deposunda kalırlar, sonra Arnavutköy'de bir gecekonduda. Henüz 18 yaşındaki Biricik Suden komşularıyla kapı önünde oturup fasulye ayıklar. Derken bilet parasını denkleştirip Paris'e giderler. Suden restoranlarda bulaşık yıkarken İnanoğlu da hamallık yapar. Ta ki aileleri gözyaşları içinde pes edip onları bağırlarına basana kadar... Yurda dönüp evlenirler. Bir yıl sonra boşandığı ilk kocasından hâlâ "Canım dostumdur" diye söz eder. İnanoğlu da onun fedakarlıklarını anlata anlata bitiremez...İkinci evliliğini Kerim Sağlam'la yapar, o da yedi yıl sürer. İlker İnanoğlu ile evliliği bir, ikinci evliliği yedi yıl sürdü Bu arada 11-12 yaşlarındayken babasının ipek pijamalarını kesip kendine elbise yaparak başladığı kostüm tasarımı yavaş yavaş işi ciddileşmeye başlar. Kıyafetlerini beğenen insanlara önerilerde bulunur, eşine dostuna kostümler tasarlar, Aykut Hamzagil'e kumaş desenleri çizer, Paul Smith'e kol düğmeleri dizayn eder ama her zaman da "Ne olur adımın önüne arkasına tasarımcı, modacı filan yazmayın" der durur. O aklına gelen fikirleri hayata geçirir; erkek çoraplarından elbise, eski şofbenden abajur yapar, bazen de bunlardan para kazanır, hepsi bu. Yıllar sonra kendi markasını yaratıp "Biricik" mağazasını açtığında da değişmez bu tavrı. Etiketleri sevmez ama kurtulamaz onlardan. Genellikle uzun ilişkiler yaşasa da hep "çapkın kadın"dır bir kere, üstüne üstlük de "erkek kadından büyük olacak" kuralını ihlal eden, tehlikeli bir çapkın kadın. Gece onu bir kulüp çıkışında kıstıran gazetecilere gülerek el sallamaz, demek ki "hırçın kadın"dır, içen, agresifleşen "arıza kadın"dır... Ama onun en nefret ettiği "sosyetik" etiketi olur hep... Daha "yuva yıkan", "grup dağıtan"lar yapıştırılmamıştır o zamanlar... "Hayat tabii ki zor ama benim yenebileceğim kadar da kolay" diyen güçlü bir kadındır; "sevgi dışında bir erkeğe hiç ihtiyaç duymaz", kendi deyimiyle "kavanoz bile açtırmaz". Muhtemelen bu yüzden de "itici" bulunur.İlk olarak Kaya Çilingiroğlu-Hülya Avşar evliliğinde yuva yıkan kadın ilan edilecek olur, daha onun yankıları unutulmadan Mazhar Alanson'la beraberliği çıkar ortaya. Alanson'un eski eşi durumu "Mazhar'ın çayına bir sinek düştü, çıkarıp atmasını bekliyoruz" diye özetlerken, fatura bir kez daha "kadına" kesilirken o susar. Hayatın ona verdiği bu ikinci şansı dillere düşürerek hoyratça harcamak istemez. Artık konuşuyor, üstelik eski "hırçın" hallerinden de eser yokNeticede 2003 yılında nikah masasına otururlar. Bu kez de "Mazhar'ı değiştiren", ona olmadık kostümler giydiren ve "MFÖ'yü dağıtacak" kadın olarak çıkar karşımıza Biricik Suden. Mazhar Alanson 50 küsur yaşında bir adammış, pekala kendi kararlarını verebilirmiş, üstelik bundan önce havaalanında donla dolaşmışlığı bile varmış, bunlar kimsenin umurunda olmaz. Özellikle çeşitli erkek yazarlarımıza göre bu "Mazhar'ın bittiği", daha doğrusu karısı tarafından "bitirildiği" andır. Ne de olsa kadın erkeği vezir de eder rezil de... Onun için yazılan "Sarı Laleler" de kurtaramaz Suden'i. Sadece kadınların ona biraz daha sinir olmasını sağlar belki...Yıllar yılı kendisine yapılan yakıştırmalar karşısında sessiz kalan Biricik Suden artık konuşuyor. Ama eski "hırçın" hallerinden eser yok, mutlu ve sevilen bir kadının gücenmiş tepkisi bu olsa olsa. Yine kendi adına değil, "Bunlar Mazhar'a ve MFÖ'ye hakarettir" diye isyan ediyor üstelik. Bir zamanlar bir röportajında "Hiçbirinizin hayatına girmek istemiyorum. Beni niye zorla alıp sonra tekrar atıyorsunuz? Biri bağrına basıyor, biri tekmeliyor. Neden ben?" diye soruyordu. Oysa erkeklere "yakışan" bir hayattı onunki, bir kadına uygun değildi. Güzel, zengin ve akıllıydı. Şimdi bir de aşık ve uğruna dünya güzeli aşk şarkıları yazılıyor. Bundan daha sinir bozucu ne olabilir? Belli ki daha ödeyecek çok faturası var Biricik Suden'in... "Sosyetik" etiketinden her zaman nefret etti